İstanbul'u Dünya Başkenti yapmak...

A -
A +

"Bu şehr-i Sıtanbul ki, bi misli bahâdır/Bir sengine yekpâre Acem mülkü Fedâdır/Bir Gevher-i yekpâre iki bahr arasında...
İstanbul'la tanışan bütün şairler, ona dair muhteşem şiirler yazmıştır... Nedim'den Yahya Kemal'e, Orhan Veli'den Necip Fazıl'a... Her biri diğerinden çarpıcı mısralarla, İstanbul'un kıymetini ve güzelliklerini âdeta hafızalara nakşetmişlerdir... Yer darlığı sebebiyle hepsinden tek tek bahsedemeyiz. Ama Nedim'den bir dörtlüğü buraya alalım: "Bu şehr-i Sıtanbul ki bi misli behâdır/Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır/Bir gevheri yekpâre iki bahr arasında/Hurşîd-i cihantâb ile tartılsa sezâdır..." Genç kuşaklar için biraz açıklayalım: (Bu İstanbul öyle bir şehir ki, paha biçilmez/Bir tek taşına bütün Acem memleketi feda edilir/İki deniz arasında öyle bir incidir ki/Dünyayı aydınlatan güneş ile kıyaslansa yeridir...)

Necip Fazıl da şöyle diyor: "...Toprakla su, yalnız onda ermiş visâle/Ve kavuşmuş rüyalar onda, onda misâle..." Evet, İstanbul böyle bir şehir... Fakat ne yazık ki, bu müstesna şehir, 1914 ile 1994 arasında, seksen yıl boyunca gadre uğradı!

Önce savaş şartları ve işgal, daha sonra Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla değişen siyasi atmosfer ve İstanbul'un başkent sıfatını kaybetmesi ve akabinde, kasıtlı şekilde ihmal edilmesi ve ondan da öteye geri bırakılması!.. 20. Yüzyılı büyük siyasi ve ekonomik yıkımla geçiren İstanbul, 21. Asra iyi bir giriş yaptı. Lakin yaklaşık yüzyıllık ihmal, ilgisizlik ve tahribatı telafi etmek, o kadar kolay değil. Şairlerimizin o muhteşem üsluplarıyla bize anlatmaya çalıştığı İstanbul'u, layık olduğu noktaya taşımak, onu bir dünya markası yapmak ve "Megakent" konumuyla birlikte tarihî özelliğine uygun bir mimari karakterle süslemek; "medenî" kavramına yakışır bir yaşam kalitesine kavuşturmak, gerçekten çok zor. Hele hele, uzun yıllar hüküm süren yanlış uygulamalar ve rant kavgalarına kurban giden güzelim hayat alanlarının tükenmiş olması, İstanbul hesabına telafisi imkânsız bir kayıptır... Zira bugün, İstanbul'un dillere destan güzellikleri ve bunun bahşettiği yaşam zevki, mesela trafik canavarı sayesinde kaybolup gidiyorsa, Nedim'in "İnci" diye tanımladığı o aydınlık, çirkin ve kimliksiz yapılaşmalarla büsbütün gölgelenmişse, hayıflanmaktan öteye bir şey kalmıyor!..

Ancak zararın neresinden dönülse kârdır. İstanbul'u dünyadaki emsallerine nazaran mutlaka daha ileriye götürmek zorundayız. Bunun başlangıcı ve sonu ise, ulaşım meselesinin çağdaş şartlara ve medeniyet anlayışımıza göre hâl yoluna sokulmasıdır. Ecdadımız, zamanında bu meseleyi en ciddi şekilde ele almış ve başlangıcını da yapmıştır. İki yıl önce hizmete giren Marmaray projesini, Sultan Abdülmecid Han, 160 sene evvel gündeme getirmiş. Londra metrosundan sadece birkaç yıl sonra, Sultan Abdülhamid Han, Karaköy Tünelini inşa ettirmiş... Onun etütlerini yaptırdığı Boğaz Köprüsü de yüzyıl sonra inşa edilebildi!

Dün İstanbul'un geleceği için heyecan veren bir mega proje daha tanıtıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, belki de Necip Fazıl'dan mülhem olarak "Hayalleri gerçeğe dönüştürecek proje..." diye tanımladığı, Büyük İstanbul Tüneli hakikaten muhteşem. Başbakan Davutoğlu'nun dediği gibi, inşaatı devam etmekte olan 3. Köprü ve 3. Havaalanı ile birlikte, dünyada benzeri olmayan üç katlı bu mega proje; İstanbul'un daha önce üç büyük imparatorluğa payitahtlık yaptığı gibi, "...Bir anlamda üç imparatorluğun üzerinde; 4. büyük küresel devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin işaret fişeği olacak. İstanbul'a her şey yakışır..." dedi. Evet, İstanbul'a bu yakışır!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.