Yemen'deki ateş nereleri sarar?

A -
A +
1980'de, tam sekiz yıl sürecek Irak-İran Savaşı başladığında, kim tahmin ederdi ki gün gelecek, İran mezhep siyasetiyle, Irak'ta büyük nüfuz sahibi olacak!..

Dış politikada at gözlüğü, yani meselelere dar açıdan bakmak tek kelime ile felakettir... Eğer Suriye'de ne işimiz var, Irak'ta ne işimiz var, biz kendi işimize bakalım derseniz, çok geçmeden komşu ülkelerdeki problemlerin jet hızıyla sizin ülkenize dalış yaptığını dehşet içinde görürsünüz! Siyasi muhalefetin söyleminde, genellikle böyle bir dil öne çıkıyor. "Başkalarının işine karışmayalım..." Tamam karışmayalım. Ama onların iç işi olarak gördüğümüz gelişmeler, eninde sonunda bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eder duruma gelecekse ve geliyorsa, biz hâlâ deve kuşu gibi kafamızı kuma mı gömeceğiz? Bakınız Humeyni Devriminden hemen sonra, 1980 yılında; Saddam Hüseyin, Arap ülkelerinin ve Batı dünyasının maddi-manevi desteğini arkasına alıp İran'a, tam sekiz yıl devam edecek savaşı açtığında, bambaşka bir tablo vardı. O vakit kim derdi ki, bir gün gelecek Tahran rejimi, merkezî Irak hükümeti üzerinde, mezhep siyasetinden kaynaklanan çok ama çok güçlü bir nüfuza sahip olacak... O kadar ki, Bağdat Hükümeti, kendi topraklarının önemli bir kısmında, kontrolü kaptırdığı IŞİD terör örgütüne karşı mücadele ederken, İran'ın milis kuvvetlerinden, subay ve generallerinden büyük destek alacak...
Suriye'de de farklı ortam ve etkenlerle, sonuçları aynı yola çıkan bir durum söz konusu. Bugün Suriye ordusunun önemli bir kısmını İranlı generaller yönetiyor ve aynı şekilde milis kuvvetlerini burada savaştırıyor. Şii Hizbullah Örgütü vasıtasıyla, Lübnan'ı da uzun yıllardan beri âdeta İran Garnizonuna çevirmiş durumda. Tabii burada en önemli köprü, Suriye'deki kanlı rejimdir. İran bu kadarıyla yetinemezdi. İmparatorluk iddialarını yenileyen İran cenahı, yakın zamanda bunun asıl merkezi olarak da Bağdat'ı işaret etti. Gerisini siz hesaplayın artık. Ve Yemen... Son üç-dört yıldan beri baş gösteren hadiseler, aslında bugünü açıkça haber veriyordu. Fakat bölge ülkeleri başka şeylerle meşgul olduğundan, bu gelişmeleri doğru okuyamadı. Bunların başında Suudi Arabistan geliyordu... Küresel güçler de farklı hesaplar yüzünden, bütün bu olaylara seyirci kaldı. Yemen'de nüfusun ancak üçte birini teşkil eden Zeydî Husiler, İran'ın büyük siyasi ve askerî desteği ile darbe yapıp devlet başkanı Mansur Hadi'nin elinden kontrolü alıverdi..
Şii kuşağı hareketlendirip yeniden harmanlayarak stratejik hedeflerine doğru ilerleyen İran, Yemen'de yaptığı son hamle ile şunu göstermiş oldu. Tahran rejimi, başta Basra Körfezi civarı olmak üzere, Orta Doğu'nun genelinde üstünlük kuracak bir planı hayata geçirmek için giderek daha fütursuz adımlar atabilecek noktaya gelmiş durumda!.. Bir taraftan nükleer programını Batı'ya tasdik ettirmek için çok ince bir Acem Siyaseti güderken, diğer taraftan lokal ve bölgesel askerî pozisyonlarla Pers imparatorluğu hayalinin canlandırılması yolunda, tahminlerin çok ötesinde bir hızla ilerliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İran'ın kendince bölgeyi domine etme hareketlerine kimse rıza göstermez..." derken ve Yemen özelinde Tahran rejiminin faaliyetlerini net ifadelerle ifşa ederken, işte bu gerçeğe dikkat çekiyor.
Şayet İran'ın, Irak ve Suriye'deki, Yemen'deki ilerleyişi durdurulamazsa; başta Suudi Arabistan olmak üzere, bütün Basra Körfezi ülkeleri de kan ve ateşe boğulacaktır. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon bugünkü askerî kapasitesiyle Yemen'deki kaosu sona erdiremez. Buna daha büyük destek gerekiyor. Bakalım nasıl olacak?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.