Bir tuhaflık var ama...

A -
A +
Hükümeti kurmak için henüz bir görevlendirme yok. Yani henüz resmî temas ve pazarlık da yok. Fakat gayrı resmî temas veya temassızlık eşliğinde, çok tuhaf bir diyalog sürüyor!..

7 Haziran'da halkımız, siyasi partilere "uzlaşınız..." direktifi verdi. Lakin partiler bu direktife saygılarını sadece laf seviyesinde bırakıyor. Fiiliyatta uzlaşma niyeti pek de sezilmiyor. Mesela, Meclis Başkanlığı seçiminde uzlaşma olmadı. Başkanlık Divanı seçiminde de, uzlaşma olmadı. Zira MHP, HDP ile aynı sayıda üyeliği kabul etmedi. Uzlaşma olmadığı için, Divanın teşkilinde gecikme yaşandı. Neticede Meclis genel kurulunda, oylama yapılarak çözüm bulunabildi. Ve bu sebeple, Cumhurbaşkanının yapacağı görevlendirme de gecikti haliyle. Tabii muhalif kesimden, niçin hâlâ görev vermedi eleştirileri var. Fakat geçmiş dönemlerde, daha uzun süre içinde görev verildiğini de bilelim. Neyse, bugün itibariyle veya en geç hafta başına kadar, Davutoğlu'na görev tevdi edilmiş ve meşhur 45 günlük süreç başlamış olacak.
Amma velâkin, yazıya başlık yaptığımız, tuhaflık giderek katmerleşiyor... Seçim günü akşamında başlayan zıtlaşmalar, restleşmeler hız kesmeden sürdürülüyor. HDP, daha seçim öncesinden başlattığı; "Hiçbir şart altında AKP ile iş birliği yapmayacağız..." söylemiyle, kendi aleyhine çok kritik bir alan daraltması yaptı. MHP'nin de HDP için aynı şekilde ördüğü duvarlar, bu yeni partiyi bir anda hükümet denklemleri dışına itiverdi. HDP, biz ana muhalefet olacağız diyor, ama MHP bu konuda da rakip olarak karşısına dikiliyor... MHP'nin Meclis divanında eşit üye konumunu kabul etmeyişi, üç puanlık fazla oya rağmen, aynı sayıda milletvekilliği durumunu içine sindiremediğinin dışavurumudur. Muhtemel bir AK Parti – CHP hükümet ortaklığı durumunda, her iki partinin de kendilerini "ana muhalefet" ilan etmesi beklenebilir. Bakalım daha neler yaşanacak!..
Tuhaf siyasi tabloyu okumaya devam edelim. Bu satırların yazıldığı an itibariyle, Sayın Cumhurbaşkanı hükümet kurma görevini henüz vermiş değil. Dolayısıyla koalisyon arayışı için resmî temas/lar da başlamış değil. Fakat gayrı resmî temas veya temassızlıklar eşliğinde akla ziyan işler oluyor. Meclis Başkanını seçme meselesinde, iş ve güç birliği yapamayan muhalefet partileri arasındaki, karşılıklı suçlamanın dozu da giderek artıyor ve yeni tartışmalar uç veriyor. MHP'li Yusuf Halaçoğlu'nun belki de, dil sürçmesiyle söylediği bir söz, CHP'nin çok şiddetli tepkisine yol açtı, bunun yankıları devam ediyor. Diğer taraftan Devlet Bahçeli, hükümete ortak olma noktasındaki aşırı isteksizliğini ısrarla dile getiriyor. Bu çerçevede, AK Parti'yi uzak tutacak söylemlerini çok keskin biçimde sürdürüyor. Şayet bu tavrında bir esneme olmazsa, AK Parti – MHP koalisyon formülü, rafa kalkmış demektir. Ancak bu söylemlere rağmen, şimdiden kapının kapandığını söylemek, erken olur diye düşünüyorum. Zira böyle bir tutum, MHP'yi seçmen karşısında 'işte uzlaşmayan parti', konumuna düşürür. Bunun siyasi maliyetini, herhalde Bahçeli ve ekibi hesaplayacaktır!
Diğer taraftan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, hem iktidara olmak için çok istekli görünüyor hem de garip şekilde kendi eliyle (pardon diliyle), seçenekleri azaltıyor. Ona göre, AK Parti  - MHP koalisyonu daha kolay hayata geçebilecek bir formül. Kendisi de bu yönde tavsiyede bulunuyor. Tıpkı Bahçeli'nin AK Parti – CHP hükümetini önermesi gibi... Bu kadar kibarlık biraz fazla değil mi? Ülkenin içte ve dışta, bunca çözüm bekleyen hayati meselesi varken, seçimlere muhalefet olarak giren üç parti, hangi sebep ve saiklerle yine muhalefette kalmakta ısrar ediyor? Halkımız sandıkta bu sorunun cevabını mutlaka arayacaktır. Bizden hatırlatması!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.