Demirtaş'ın barış çağrısı...

A -
A +
HDP Eşbaşkanı Demirtaş'ın bir süreden beri yaptığı barış çağrıları, çeşitli sebeplerle yeterince güven telkin ediyor olmasa da, her şeye rağmen önemli ve gerekli.

7 Haziran seçimlerinde halktan altı milyon küsur oy alarak, 80 kişilik bir grupla Meclis'e giren HDP, aslında terörün sona erdirilip; huzur ve barış kurulmasında daha etkili bir rol oynayabilirdi. Hâlâ daha bu şans ortadan kalkmış değil. Ancak bunun için, her şeyden önce esaslı bir güven tesisi gerekiyor. HDP'nin tutum ve davranışlarında tutarlı, samimi ve kararlı olması şart. Aksi hâlde, Kandil veya başka bir cenahtan gelen her itiraz ve ihtarla birlikte geri adım atarsa; yaptığı barış çağrılarını cesaretle sonuna kadar sürdüremezse, kendisinden beklenen misyonu yerine getirmesi mümkün değil. Açıkça belirtelim ki, hâlihazırda HDP'nin kamuoyu nezdinde bir güven sorunu var. Bunu mutlaka aşması lazım! Bu noktada HDP yöneticileri kritik bir safhadan geçiyor. Halktan aldıkları temsil yetkisini, siyaset zemininde doğru şekilde kullanmaları, siyasi varlıklarıyla eşdeğer. Daha önce bu köşede dile getirdiğimiz hususu bir defa daha tekrarlayalım: HDP, terörün ortadan kalkması, barış ve huzurun kalıcı şekilde tesisi ve demokrasinin kökleştirilmesi yolunda, 7 Haziran seçimleriyle birlikte yakaladığı fırsatı heba ederse, belki de bir daha böyle bir şansı olmayabilir.

Selahattin Demirtaş, tam bir sene önce, cumhurbaşkanı adayı olarak meydanlarda halka seslenirken kullandığı barış ve kardeşlik dilini, seçimlerden sonra kısa sürede unutuverdi. Öyle ki, 6-8 Ekim 2014'te tam tersi istikamette, yaptığı tahrik edici konuşmalarla; PKK-KCK unsurlarını sokağa dökerek, elli vatandaşın ölümüne sebep oldu. Demirtaş bunu ısrarla inkâr etse de, gerçekler orta yerde duruyor... 7 Haziran seçimleri öncesinde de, miting meydanlarında Demirtaş'ın, yine vatandaştan oy alabilmek için üslup ayarını yaptığını gördük. Güneydoğu Bölgesinde, HDP'nin aldığı oyların bir kısmı tartışmalı olmakla birlikte, diğer partiler bunu mesele yapmadı. Belki bunu mesele yapmanın pratik bir yararı ve sonucu da olmazdı... Fakat bu defa, HDP'nin kendi kendini siyaseten izole edecek söylemleri, yeterince olumsuzluk doğurdu. Buna bir de terör eylemleri karşısındaki ikircikli tutumu eklenince, büsbütün boşlukta kaldı. Lakin HDP'nin kendisi, bu trajik duruma sebep oldu! Hele Figen Yüksekdağ'ın üslubu, sanki özellikle partiyi mahkûm ettirmeye dönük...

Dün, Demirtaş bir grup esnafla görüşürken, yine barış çağrısı yaptı ve beklenen tonda olmasa da, PKK'nın yol kesme, iş makinelerini yakma ve şantiyelere zarar verme eylemlerini tasvip etmediklerini seslendirdi. Bu çağrıları daha kuvvetli bir şekilde ve ısrarla sürdürmelidir. "Ben PKK'yı silah bırakmaya çağırıyorum, ama bu sözümün etkili olmayacağını da biliyorum, esas adres İmralı'dır..." gibi naif açıklamalarla, yine kendisi bertaraf etmemeli. Bir diğer husus da şudur: Demirtaş, devletin elindeki meşru silahla teröristlerin elindeki illegal silahı, bir tutmaktan artık vazgeçmeli. Devletin silah bırakması hiçbir zaman söz konusu olamaz. Teröristler saldırmazsa, devletin güvenlik güçleri de silah kullanma ihtiyacı duymaz. 2013 Mart'ından 2015 Temmuz'una kadar böyle olmadı mı? HDP'nin bütün mensupları, işte bu noktayı iyi düşünmeli!.. PKK'nın terör eylemleri sürdükçe, devlet buna en sert biçimde karşılık verecektir. Bunun başka bir yolu yok. "Silahlar sussun!" çağrısının bir anlam ifade etmesi için, HDP'nin sivil siyaset zemininde; dürüst, samimi ve kararlı bir tavır sergilemesi şart. Gerisi laf-u güzaf!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.