PKK ve halk düşmanlığı...

A -
A +
Bölücü terör örgütü, son zamanlarda sürekli olarak yaptığı "serhildan-başkaldırı" çağrılarına karşılık bulamayınca, yeniden tedhiş ve terörle halkı korkutup, kendi safına çekmeye çalışıyor.

Gazetemizin dünkü nüshasında, Güneydoğu'da yaşayan halkın, terör örgütüne karşı gösterdiği duruşu yansıtan iki önemli haber vardı. İlki Şırnak'ta toplanan 120 aşiret yetkilisi ve kanaat önderinin, PKK'ya karşı devletin yanında yer aldıklarını ilan eden haberdi. İkincisi ise, terör örgütü mensuplarının telsiz konuşmalarında; dışa vurdukları panik, öfke ve düpedüz halk düşmanlığı olarak, ortaya koydukları tavırdı. Ta başından beri, bölgede yaşayan Kürt halkını kendi safına çekebilmek için, sivil ve korunmasız vatandaşlara karşı, en vahşi ve insafsız saldırıları yapan PKK, bir türlü istediğini elde edemedi ve vatandaşın desteğini arkasına alamadı. Maruz kaldıkları korkunç katliamlara rağmen, bu vatandaşlar bölücü örgüte karşı hep mesafeli durdu. Geçmiş dönemlerde, devletin çok yanlış politikaları karşısında dahi, bu tavır değişmedi. En son 7 Haziran seçimlerinden sonra, sürekli olarak tekrarladıkları "serhildan-başkaldırı" çağrılarına da, bekledikleri karşılığı alamadılar. Tam aksine, halk devletin yanında yer aldığını daha net biçimde ortaya koydu.

İşte bu durum bölücüleri büsbütün çileden çıkardı ve halka karşı kin ve öfkelerini saklayamaz duruma getirdi. Telsiz konuşmalarında ne diyor teröristler? "Bizi fareler gibi ortada bıraktılar... Gerektiğinde indirin..." Yani öldürün. Neden? "Korku ve şiddet onları kendine getirecektir..." Bu şu anlama geliyor. Teröristler 1980'lerde, 90'larda olduğu gibi, namluyu tekrar sivil halka çevirebilir. Devlet görevlilerine karşı her türlü adice tuzağı kuruyorlar. Trafik kazası var diye, hasta var diye, şüpheliler var diye; trafik polislerini, sağlık personelini, jandarma ve polisleri tuzağa düşürüp katlediyorlar. Son iki ayda öldürdükleri asker ve polislerin çoğu Kürt kökenli... Son olarak kendi memleketinde toplum sağlığı için çalışan, Diyarbakırlı Doktor Abdullah Biroğul'u katlettiler. Bu genç doktorun ne şartlarda, fakir ailesi tarafından okutulduğunu, haberlerde izlediniz. İşte PKK bu vahşetleri sergiliyor. Son iki ay içinde, bölge halkına hizmet veren yüzlerce araç ve iş makinesi yakıldı. Peki niçin? Bölgeye hizmet gitmesin, mahrumiyet ve geri kalmışlık devam etsin diye... "Halkın medeniyet ve hizmetle ilişkisini kesin..." diyorlar. Şu vahşete bakar mısınız! Bugüne dek, terör örgütüne karşı bir türlü cesur bir muhalif söz söyleyemeyen Selahattin Demirtaş nihayet, Dr. Abdullah Biroğul'un ölümü üzerine şu cümleleri kurabildi: "En ahlaksız savaş koşullarında bile kabul edilemez. Kimse sağlık çalışanlarına elini ve dilini uzatmamalıdır..." Ama PKK, elini de dilini de uzatıyor. Ambulansları yakıyor. Ebe ve hemşireleri kaçırıyor. Doktorları öldürüyor... Demirtaş daha cesur olmalı ve mesela ekmek almaya giderken, PKK'nın kurduğu kalleş bombalı tuzakla küçücük bedeni paramparça olan Diyarbakır Silvanlı 13 yaşındaki Fırat Sımpıl'ın, bu şekilde adice katledilmesine de bir çift laf edebilmelidir.

Bu arada, bölücü örgütün bu vahşi ve alçakça cinayetine karşı bir tek laf edemeyen, haberini dahi doğru dürüst veremeyen; hatta kimisi bu haberi verirken büsbütün insanlıktan çıkarak, cinayeti gizlemeye çalışan; "erken patlayan bomba ile öldü..." gibi, tiksinti verici duruma düşen yaratıklara da ne demeli bilemiyorum!.. En iyisi onları düşmüş oldukları alçaklık çukurunda, kendi başına bırakmak. Orada debelenip dursunlar!.. Halk düşmanlarının hepsi silahlı olacak diye bir şey yok nitekim. Bir kısmı silahlarıyla alçakça katliam yaparken, onları arkalayan diğer bazısı da; kan damlayan çatal dillerini ve silahtan daha öldürücü, zehirli kalemlerini kullanıyorlar. Lakin tarih halk düşmanlarının, bütün bu alçaklıklarını kayda geçiriyor ve hükmünü de elbette verecek!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.