AB; Çözüm veya çözülme!..

A -
A +
İngilizlerin ayrılmayı tercih eden oylarının dumanı tüterken, herkes telaşla bir hasar tespiti yapmaya çalışıyor! AB’nin tepe yöneticileri soğukkanlı olmaya çalışıyor, ancak hepsinin de endişesi yüzünden okunuyor.
 
Aslında Avrupa Birliği’nin, uzun zamandan beri önemli ölçüde tıkandığını bilenler biliyor… Bu süpranasyonal (uluslarüstü) teşkilatın ne kadar yaşayacağına dair, hayli farklı ve birbiriyle çelişen çok sayıda görüş halen çarpışmaya devam ediyor. Şimdiye kadarki gelişmeler, AB için iyimser olmayan cenahı haklı çıkaracak, oldukça ciddi işaretler vermeye başlamış bulunuyor. İngiltere’deki referandum sonucunun domino etkisi yapıp yapmayacağı, şu sıralar en büyük endişe kaynağı. Zira daha ilk dakikadan itibaren Hollanda ve Fransa’daki ırkçı partiler, benzer halkoyu çağrısını dillendirdiler. Bunun devamının daha güçlü şekilde geleceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İlk günkü panik havası, daha ziyade ekonomik piyasaların verdiği tepkiler paralelinde şekillendi. Ama bu mesele kısa değil, orta ve uzun vadeli yansımalarıyla yeni sonuçlar doğuracak… Giriş cümlesinde, AB’nin tıkanmasından bahsettik. Hızlı, heyecanlı ve bu yüzden de bazen yanlış ve acele kararlarla yapılan genişlemenin neticesinde, böyle bir durum kaçınılmazdı. AB’den en fazla yardımı alan Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın, sonuçta derin ekonomik krizlere gömülmesi… Kıbrıs Rum Yönetiminin birliğe tam üye yapılmasındaki siyasi körlük ve tarafgirlik… Almanya, Fransa ve İngiltere arasında sonu gelmeyen fon paylaşımı kavgaları… Yerli-yersiz verilen tavizlerle, durumu idare etmeye çalışmanın sonu yoktu. Ve olmadı da!..
İngiltere daha önce iki kez kapısından döndürüldüğü Avrupa Birliği’ni 43 yıl sonra terk etti. Bu hadise, son kertede Başbakan David Cameron’un oynadığı bir siyasi kumarın beklenmedik sonucu gibi yorumlanırsa, eksik kalır. İngiltere esasen başından beri AB’ye “tam üye” gibi değildi. Ortak para birimine girmedi. Ortak vize sistemini benimsemedi vs. vs... Dahası AB de, oldum olası İngiltere’yi Amerika’nın bir “Truva atı” olarak gördü!.. Lakin karşılıklı şüphe ve itirazlara rağmen, bunca yıl aynı bünyede bir birliktelik yaşandı ve şimdi de bitti. İngiltere’deki araştırma kuruluşları, son bir sene içinde iki defa ters köşe oldular. 2015 Mayıs seçimleri ve son referandumda, yapılan tahminlerin tam aksine sonuçlar doğdu. David Cameron, geçen sene; seçimleri kazandığı takdirde AB’de kalıp kalmama konusunu referanduma götüreceğini, propaganda olarak etkili kullandı ve kamuoyu anketlerinin tersine, tek başına iktidara gelmeyi başardı. Fakat bu mutluluk ancak bir yıl sürdü. Cameron, dün itibariyle ekimdeki Parti Kongresinde çekileceğini ilan etti ve AB’den çıkış sürecinin yeni bir siyasi liderlik tarafından yürütülmesi gerektiğini belirtti. 2010 seçimlerinde, partisini birinci çıkararak ve İkinci Dünya Savaşından sonra ilk koalisyon hükümetini kurarak, İngiltere’nin son iki yüz yıldaki en genç başbakanı olan David Cameron, oynadığı siyasi kumarla, daha 50 yaşındayken kariyerini noktalamış bulunuyor.
AB’nin diğer üyeleri, özellikle kurucu ülke liderleri, İngiltere’nin ayrılma kararına karşı büyük üzüntü ve hayal kırıklığı içinde. Bunu kontrollü bir öfke biçiminde yansıttıklarını söyleyebiliriz. Fransa Devlet Başkanı Hollande, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…” derken, Alman Şansölyesi Angela Merkel, her zamanki sakin tavrıyla ‘üzgün’ olduğunu ifade etti ve hemen ilave etti: “Ani kararlar almak istemiyoruz. Bu AB’yi böler…” AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ise, Merkel kadar sabırlı değil. İngiltere’nin kalması için, yeni bir müzakere olmayacağını ve İngiliz hükümetinin bu referandum kararının gereğini hızla yerine getirmesini beklediklerini söyledi: “Herhangi bir gecikme, gereksiz bir şekilde belirsizliği arttırır.” Tusk, Birliğin 27 üyeli olarak yoluna devam etmeye kararlı olduğunu ifade etti, ancak bundan kendisinin de emin olmadığı belli olsa gerek.
Evet, 28 ülkenin ortaklığıyla ekonomik olarak dev bir görüntü verse de, AB; siyaseten her zaman cüce kaldı ve yanı başında cereyan eden hadiseler karşısında, daima pasif ve çaresiz kaldı. Yugoslavya’nın dağılması, Bosna Hersek faciası ve son olarak Ukrayna buhranında olduğu üzere… AB, yapısal olarak da sürdürülebilir bir görüntü vermiyordu. Devasa bir bürokrasiyle, giderek çeşitlenen ve büyüyen problemlerin çözümünde büyük bir atalet sergiliyordu… Netice: Galiba sonun başlangıcı! Cameron’un 3. Bin yıl vadesini tartışmaya da artık gerek kalmadı!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.