Darbeci üreten sistem… Darbe manyağı albaylar!

A -
A +
Bu satırların yazıldığı sırada, 120’den fazla general ve amiral gözaltına alınmış, yaklaşık 90’ı tutuklanmıştı. TSK’daki toplam general sayısı 358 idi. Demek ki üçte birinden fazlası soruşturma altında!..
 
Şu günlerde, hepimizin zihnini fena halde kurcalayan soru şu olmalı: Bu topraklarda, bunca darbe ve darbeci üreten kaynak nedir? Cevap için fazla yorulmaya gerek yok. SİSTEM… Evet, âdeta fabrika misali darbeci üreten bir sistem! Osmanlı Devleti’nde, ardı arkası kesilmeyen isyanlarıyla saltanatın başına bela kesilen Yeniçeri Ocağı’nın ıslah edilemeyeceği anlaşılınca, son çare olarak topa tutularak imhasına gidildi. Bu çok tirajik hadiseye “Vaka-i Hayriye” denildi, ancak devamında pek de hayırlı gelişmeler yaşanmadı. Devleti fena halde sarsan paşa isyanları ve daha sonra da askerî darbeler sökün etti. Tepedelenli Ali Paşa’nın isyanı kısa sürede bastırıldı. Fakat aynı yıllarda başlayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanlarıyla Osmanlı Devleti çeyrek yüzyıl uğraştı. Bu yüzden önemli toprak kayıplarına uğradığı gibi, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi devrin en güçlü devletlerine çok önemli tavizler vermek zorunda kaldı… Pazar günkü yazımızda 1876’dan bugüne kadar yaşanan ve hepsi de birbirine çok benzeyen askerî darbe ve muhtıralardan özetle bahsetmiştik. Acaba bu darbeleri sahneye koyan bunca darbeciler, nasıl bir ortamda yetişiyor? Daha açık ifadeyle, bunca darbeciyi üreten sistem ve iklimin özellikleri nedir acaba?
1876’da Sultan Abdülaziz Han’ı devirip katleden Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Harbiye Kumandanı Süleyman Paşaları, 1909’da Sultan Abdülhamid Han’ı deviren Mahmut Şevket Paşayı; 1913’te Harbiye Nazırı Nazım Paşayı tetikçisi Yakup Cemil’e öldürterek, Kâmil Paşa hükümetini deviren Enver Paşa’yı üreten sistem. Cumhuriyet döneminde, sayısız cunta kuracak kadar; tabir yerinde ise ‘darbe manyağı olmuş’ albayları ve rütbelerinin ağırlığını taşıyamayıp, bu albayların hatta ve hatta yüzbaşıların karşısında selam duran kimi paşaları üreten sistem… Nasıl oluyor bu, diyecek olursanız; 27 Mayıs Darbesinden sonra, Milli Birlik Komitesi üyesi olan yüzbaşı ve binbaşılar karşısında esas duruşa geçen generallerin hikâyesini okumanızı salık veririm!.. Evet, o dönemde gerçekten “darbe manyağı” olmuş albaylar vardı. Öyle ki, bu albaylar ordu içinde, “sıfır general” politikası uygulanmasını dahi isteyebiliyordu… O dönemde cuntaların haddi hesabı yoktu… Generaller cuntası, albaylar cuntası ve hatta teğmenler cuntası! Süleyman Demirel’in ifadesiyle, “Ordunun içi cam kırığı gibiydi…” Hiyerarşi ve disiplin diye bir şey kalmamıştı. O cuntalar ikide bir toplanıp, askerî darbe yapmak için aralarında protokol imzalıyorlardı. 21 Ekim 1961’deki darbe protokolü toplantısına, Silahlı Kuvvetler Birliği (SBK) isimli cuntanın, İstanbul kanadından 10 general ve 18 albay katılmıştı. (Bu protokolün zabıt varakasını merak edenler internete girip okuyabilirler.) Yeni meclis toplanmadan en geç 25 Ekim 1961 gününe kadar yönetime el koymayı kararlaştırmışlardı… 24 Ekim’de de, aynı cuntanın bu defa Ankara kanadı, aynı maksatla “Mürted (Hani şimdiki kalkışmanın ana karargâhı olan Akıncılar Hava Üssü…) Protokolünü” imzalamıştı!
Devrin genelkurmay başkanı, aynı zamanda SBK’nın onursal başkanı (Şu garabete bakınız!) Cevdet Sunay’ın müdahalesiyle, bu protokoller askıya alınmış ve bu defa Çankaya Köşkünde, siyasi parti liderleriyle; Cemal Gürsel’i cumhurbaşkanı seçmek ve Yassıada mahkûmlarına af çıkarmamak üzere, yeni protokol imzalanmış… Gördüğünüz gibi sistem meselesi! Sistem böylece işlemeye devam etti. Hem öyle işledi ki, darbe manyağı albaylar üretti! Darbe tutkusuyla iki defa maceraya atılan ve tam 1459 tane harbiye öğrencisinin istikbalini karartan Albay Talat Aydemir (Menderes’in idam edilmesi için, MBK üyelerini tomsonla tehdit etmişti.) ile Binbaşı Fethi Gürcan, neticede bedelini kelleleriyle ödediler. 1971’e gelindiğinde, Kara Kuvvetler Komutanı Faruk Gürler “Selim Bey” kod adıyla; Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur “Yavuz Bey” kod adıyla, cumhurbaşkanı ve başbakan olmak için, Cemal Madanoğlu cuntasıyla iş pişiriyordu. Onların ikbal tutkusunu, o zaman 1. Ordu Komutanı olan Faik Türün bozmuştu. 1973’te, henüz altı aylık genelkurmay başkanı olan Gürler’i cumhurbaşkanı seçtirmek için, aynı Muhsin Batur, Meclis’in üzerinden jetlere alçak uçuş yaptırıyordu. Neyse ki, o zaman bombalama olmamıştı! Evet, sistem ha bire darbeci üretiyordu… 1979’da şartlar biraz daha olgunlaşsın diye ertelenen darbe, 12 Eylül 1980’de “Emir - komuta zinciri içinde” zorlanmadan (!) hayata geçiriliyordu.
Sivillerin de katkı verdiği bir “postmodern darbe – 28 Şubat 1997” ve bir “E-muhtıra’dan - 2007” sonra, 15 Temmuz 2016’da, komutanlarına ihanette yarışan bol miktarda yaver, emir subayı yarbay ve albayların, bilhassa tuğ ve tümgenerallerin figüran olarak boy gösterdiği, FETÖ şebekesinin son vahşi kalkışmasına şahit olduk. İnşallah diyoruz bu gerçekten, ama gerçekten son olsun. Lakin sistem değişmezse zor!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.