Akan ‘kurban kanı’ olsun!..

 

İzin günlerimde sevimsiz gündemden mümkün mertebe uzak durmaya çalıştım, ama nafile!.. Bilhassa Güneydoğu’dan gelen şehit haberleri her zamanki gibi bizleri üzüntüye gark etti. Ne yazık ki, on yıllardan beri terör bu coğrafyanın bir gerçeği. Ve bu gerçeklere göre kendimizi donatarak, terörle mücadeleyi her yönüyle en iyi şekilde devam ettirmek zorundayız. Sadece asayiş bakımından değil, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, politik vb. ilgili her alanda, terör örgütlerinin faaliyetlerini durduracak, propagandalarını boşa çıkaracak ve onlarla iş tutan diğer örgüt ve ülkeleri bu tutumlarından vazgeçirecek her hamleyi, hiç gecikmeden ve etkili biçimde yapmalıyız. Bakınız, Suriye sınırımızın öte tarafında icra edilen askerî operasyon kısa zamanda siyasi ve askerî açıdan nasıl bir atmosfer doğurdu… Maalesef bu operasyon da dâhil, eşyanın tabiatı icabı kayıplar da veriyoruz. Ancak verilen mücadele çok zorlu ve bir o kadar da riskli. Dolayısıyla askerlerimiz ne kadar eğitimli ve hazırlıklı olursa olsun, can kayıplarının sıfıra inmesi mümkün değil. Dünyadaki bütün çatışma ve savaşlar için, bu kural değişmez sonuç.
Türkiye dört bir cephede teröristlerle, onlara yardım ve yataklık yapan hainlerle, onlar üzerinde vekâlet savaşı yürüten şer odakları ve emperyalist güçlerle çok zorlu bir mücadele veriyor. On yıllardır, hegemonik güçlerin desteğinde bu topraklarda oluk oluk kan akıtan bölücü örgüt PKK, onun Suriye’deki uzantısı PYD/YPG, âdeta virüs gibi laboratuvarda üretilen DAEŞ…  Hâlâ daha körü körüne, müflis komünist ideolojinin hizmetinde faaliyet gösteren DHKP-C ve devleti ele geçirmek için din tüccarlığı dâhil her türlü melaneti hiç tereddütsüz sergileyebilen FETÖ… Her biri başlı başına sinsi bir bela! Kolay mı bu kadar ihanet şebekesi ile mücadele etmek? Bunları tamamen bertaraf etmekten başka çıkar yol yok. Terörle mücadele doğru çizgide yürütülürse, eninde sonunda istediğimiz neticeyi muhakkak alırız. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmamalı. Peki, ‘doğru çizgi’ ne anlama geliyor? Öncelikle dâhili ve harici düşmanlara karşı millî birlik ve bütünlüğün sağlanması şarttır! 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonra, İstanbul Yenikapı’da ve diğer 80 vilayetimizin meydanlarında toplanan milyonlarca vatandaş, esasen bu tabloyu en çarpıcı şekilde sergiledi.
Ve bu çarpıcı tablo hem içte hem dışta hemen olumlu reaksiyonları da beraberinde getirdi… Burada iktidar ve muhalefet kanadıyla, siyasi parti liderlerinin ortaya koyduğu doğru tavır, bu gelişmelerde önemli rol oynadı. Kamuoyu haklı olarak bu tavrın kalıcı olmasını beklemekte! Fakat nedense CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kısa zamanda klasik muhalefet tarzına dönüş yaptı. Oysa millî meselelerde parti çıkarlarını en azından ötelemek gerekir değil mi? Devletin en kritik, en mahrem en hayati mekanizmalarına kadar fena hâlde sızmış, hem de uzun yıllar boyunca buralarda kökleşmiş FETÖ’nün gerçek anlamda temizlenmesi için, kangren olmuş uzuvların kesilmesi gibi radikal bir ameliyatın yapılması, zaruretin de ötesinde bir ihtiyaç. Böyle bir ameliyat acısız olmaz ne yazık ki… Devlet kadrolarından ihraç edilen kişiler arasında, suçsuz-kabahatsiz kimselerin de olması, hiç arzu edilmese de maalesef vuku buluyor. Kılıçdaroğlu’nun bu türden mağduriyetlerin önlenmesi için uyarılarda bulunması tabiidir ve gereklidir. Ama bunu bahane ederek, FETÖ ile mücadeleye sekte vuracak bir söyleme sarılması asla doğru değildir. Bu yapıcı muhalefet de değildir. CHP dâhil hiç kimseye de faydası yoktur…
Evet, terörün ve terör örgütlerinin her türlüsü ile mücadelede en ufak bir tereddüt ve gevşeklik gösterilemez. Temennimiz bu mücadelede daha fazla can kaybı yaşanmaması. Bugün Terviye günü, yarın Arefe… İdrak etmeye hazırlandığımız Kurban Bayramı vesilesiyle duamız şudur: AKAN KURBAN KANI OLSUN inşallah!.. Kurban Bayramı, başta İslam Dünyası olmak üzere, bütün insanlık için hayırlara vesile olsun. Bayramınız mübarek olsun…