“Bu düzen acilen değişmeli!..”

A -
A +
Adil olmayan ve dünya meselelerine çözüm bulmakta aciz kalan, Birleşmiş Milletlerin bugünkü yapısından bahsediyoruz… Hangi konuyu çözebildi ki? Filistin meselesini mi, Keşmir’i mi, Suriye’yi mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulunda yaptığı konuşma, uzun bir süre dünya siyaset merkezlerinde yankılanmaya devam edecek. Salı günkü yazımızda Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyinin mevcut yapısına karşı epey zamandır sürdürdüğü itirazını, teşkilatın merkezinde, dünya liderlerinin önünde bir kere daha gür sesle dillendireceğini belirtmiştik. Öyle de oldu... Sayın Cumhurbaşkanı’nın genel kurula hitaben yaptığı konuşmada verdiği mesajların, sosyal medya üzerinden dört ayrı dilde (Türkçe, Arapça, İngilizce ve Fransızca) dünyaya duyurulması da ayrıca başarılı bir kamu diplomasisi oldu. Twitter’da binlerce kullanıcı tarafından desteklenen “#ErdoganVoiceofTheOppressed - Mazlumların Sesi Erdoğan” etiketi, kısa zamanda TT (Trending Topic) oldu. Evet, “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR…” haykırışı artık küresel ölçekte ilgili adreslere yayılmış bulunuyor. Ancak Erdoğan’ın; “Güvenlik Konseyini, temsil niteliği güçlendirilmiş, daha demokratik, adil, şeffaf ve etkin kılacak kapsamlı bir reform üzerinde mümkün olan en geniş uzlaşmayı sağlamalıyız. Birleşmiş Milletlerin reforme edilmesi gerekir…” çağrısının karşılık bulması, hayli zaman alacak. Çünkü BM’nin kuruluş aşamasında hâkim olan irade, hâlâ daha dünyanın istikametini çizebiliyor. Almanya ve Japonya gibi, II. Dünya Harbi’nin mağlup devletleri, bugün para gücü ile aynı harbin galiplerinin statüsüne (BMGK Daimî Üyeliği) ortak olmayı istiyor. Lakin bu yaklaşım, küresel ihtiyaç ve beklentiler için hem gerçekçi değil hem de malum güçlerin kolay kabul edeceği bir durum değil. BM’nin olması gereken bir yapıya kavuşması için gerçekçi teklifi, hâlihazırda en güçlü şekilde Türkiye gündeme getiriyor. Başta İslam dünyası olmak üzere, bu teklifin giderek daha geniş siyasi coğrafyada destek bulmaya başladığına da bu arada işaret edelim… Fakat daha katedilmesi gereken çok mesafe var. Şu halde, mevcut statükoya karşı ortaya koyduğumuz bu itirazı, kararlılıkla sürdürmekten başka çare yok! Aksi hâlde, dünya her yıl eylül ayında tekrarlanan bu sade suya tirit toplantıları umutsuzca izlemekten başka bir şey yapamaz. Bakınız, bugüne kadar söylenenlerin büyük ekseriyeti yalnızca kâğıt üzerinde kalmış… Başkan olarak son kez BM Genel Kurulunda konuşan Obama’nın giderayak İsrail’e “işgalci” demesi ne denli kıymet ifade eder? Daha geçen hafta, İsrail’le tarihin gördüğü en büyük askerî yardım anlaşmasını (Tam 38 milyar dolar!) imzalayan, aynı Obama’nın yönetimi değil mi? Daha da ötesi, 1948’den beri; İsrail aleyhine BMGK’dan çıkan yüzden fazla kararı, veto ederek hükümsüz bırakan ABD değil mi? Kim kimi kandırıyor? Resmen zekâmızla alay ediliyor! Aynı şekilde Ban Ki-moon’un bu saatte Suriye rejimine karşı sesini yükseltmesi, problemin en büyük sorumlusu olan “Daimî Üyelere” nihayet sitemde bulunabilmesi, ne işe yarar ki? Bunları geçiniz. Suriye’de beş seneden beri oluk oluk kan akıyor… Geçen hafta Amerikan Hava Kuvvetleri, Suriye rejiminin askerlerini tam elli dakika boyunca bombaladı. Yüzden fazla ölü ve çok daha fazla yaralı var. Bu olaydan sonra, güya ABD’nin mücadele ettiği DAEŞ örgütü, fırsattan istifade çok önemli bir havaalanını ele geçirdi! Şu komediye bakar mısınız! Rejimin destekçisi Rusya, derhâl BMGK’yı olağanüstü toplantıya çağırdı. Peki, sonuç ne oldu? Hiç!.. ABD ve Rusya karşılıklı olarak birbirini itham etti. ABD, Rusya’yı Esad rejimini desteklemekle suçladı. Çevir kazı yanmasın! Devamında çok daha vahim bir olay yaşandı. Üç yıldır kuşatma altında bulunan Halep halkına gönderilmek istenen ve daha öncesinde günlerce sınırda bekletilen BM insani yardım konvoyu havadan bombalandı. Amerika derhâl Rusya’yı suçladı. Rusya şimdi kendisini aklamaya çalışıyor… Velhasıl Birleşmiş Milletlerin hâli içler acısı. Bu, esasen ABD’nin teşkilatı baypas ederek 2003’te Irak’ı işgal ettiği günden beri böyle! Gerçek şu ki, BM mefluç vaziyette… Bu durumun giderilmesi için en gerçekçi reçeteyi, Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında sundu. Fakat dünyayı istedikleri gibi yönetme hakkını kendilerinde gören ve kibrinden geçilmeyen hegemonyacı çevrelerin, bu reçeteyi kabul etmesi mümkün değil. Maalesef hakikat budur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.