Hedefe kilitlenmek…

A -
A +
Siyasi tartışmaların doğru zeminde, doğru biçimde sürdürüldüğünü söylemek mümkün mü? Mesela Lozan’ı tartışırken, kim neyi anlatmak istiyor? Mesela verilen tepkilerin doğruluk ölçüsü hangi seviyede?  
Ağaca odaklanıp ormanı gözden kaçırmak… Türkiye hâlihazırda olağanüstü bir dönemden geçiyor. Böyle olduğu için de, yönetimde olağanüstü hâl şartları uygulanıyor. Fransa, bizim ülkemizde cereyan eden olayların onda biri oranında bir asayişsizlik durumu hâsıl olunca, tereddütsüz olağanüstü hâl ilanına gitti. Bir yıldan beri devam eden bu duruma içeride ve dışarıda kimse sesini çıkarmıyor. Amerika, ölçek olarak bizdeki olayların yüzde biri kadar bile olmayan mahalli bir hadise zuhur edince hemen o bölgede olağanüstü hâl ilan etmekten çekinmedi. Bütün bunları yapanlar ve destekleyenler, sıra bize gelince sandıktaki yüzlerini çıkarıveriyorlar… Ulusal güvenliğine yönelmiş çok ciddi tehlikelere maruz kalmış, beka sorunu niteliğinde devasa problemlerle boğuşan ülkemizin, egemenlik haklarını kullanmasına kendilerince kulp takmaya kalkışıyorlar. Bunun esasen bir kıymet-i harbiyesi de yok. Ama içeriden bazı kesimlerin, bu tür tezviratı dayanak yapmak suretiyle, politika yapıyormuş edalarına girmesi millî menfaatlere zarar verir!..
Mesela biz, bazılarının “devletin tapusu” dediği Lozan’ı gerektiği gibi tartışabiliyor muyuz? Yahut şöyle ifade edelim; Lozan’ı bu şekilde eksik ve yanlış tartışırken, neleri gözden kaçırıyoruz? Lozan’ın üzerinden doksan küsur sene geçti. Bu zaman zarfında neler oldu? Daha da ötesi, Lozan’dan yüz yıl önce başlayan ve neticede koca bir imparatorluğu kaybetmemizdeki süreçte neler yaşandı? 1821 Mora isyanı ile başlayan ve Yunanistan’ın bağımsızlığı ile neticelenen olaylar zinciri, devamında Balkanlarda ve Kafkaslarda peş peşe sökün eden ve her birinin sonunda Osmanlı topraklarının bir kısmının koparıldığı veya koparılacak duruma getirildiği plan ve projeleri, şimdiye kadar yeterince irdeledik mi acaba? Mora isyanından yüz yıl sonra sahneye konan Sevr planını, tarihçi akademisyenlerimiz dahi doğru dürüst tetkik etti mi? Yoksa ‘uydum kalabalığa’ kolaycılığına kaçarak, bununla Sultan Vahdettin Han'ı karalamak için bir argüman olarak mı kullandı? Vaka Sevr planında kusur ve kabahati olanlar başkası iken, böyle bir yola sapmalarındaki maksat ne idi? Bütün bunlar doğru dürüst işlenmediği için, kısır döngülerden kurtulamıyoruz. Öyle olunca da birileri, Lozan’a “zafer” diye sarılmaktan başka bir yol bulamıyor?
Oysa bugün olup bitenlere dikkat nazarı ile bakabilirlerse, Ta Mora isyanından ve nihayet Sevr planından bu tarafa, daimi olarak hedef ittihaz ettikleri meselelerin nasıl tekrar ısıtılarak önümüze konduğunu görecekler? Sevr planı ile Ermenilere verilmek istenen “Vilayet-i sitte-i Şarkiyye” konusunda bugün kimler hangi oyunları çeviriyor? O gün Kürt devletini kurduramadıkları için, Lozan’ı tanımayan ve imzalamayan ABD, şimdilerde ne gibi atraksiyonlar peşinde? PYD ile ortaklık ısrarının temelinde asıl ne yatıyor? Kuzey Irak için, 90’lı yıllarda yapılanların bir benzerini bugün Kuzey Suriye’de de tekrarlamak için, hangi oyunlar tezgâhlanıyor? Musul-Kerkük meselesinin Lozan’ın dışında bırakılması ve daha sonra İngiliz şirketlerinin yanında Amerikan petrol tröstlerinin de aslan payını kapması için hangi dolaplar çevrildi? Biz Musul ve Kerkük’ü kullanalım derken, Haliç Konferansında bizden Hakkâri ve Beytüşşebap’ı isteyen İngiliz heyetinin başındaki Sir Percy Cox kimdir? Bizim heyetimizin başındaki Fethi Okyar, onun hamlelerine ne ölçüde karşılık verebilmiştir?!
Biz Lozan’da sadece, bağırınca sesimizi duyacak kadar yakınımızda olan adaları mı kaybettik? Misak-ı millî hudutları içinde olup da bugün bizim elimizde olmayan daha nereler var? Kıbrıs neden hâlâ dış politikamızdaki en büyük problemlerden biri? Bütün bunları bir inceden inceye ele almamız gerekmiyor mu? Memleketi olağanüstü hâl şartlarından kurtarıp gerçekten normalleştirebilmek için, bugün olduğu üzere olağanüstü hâl yönetimine başvurmak meşru bir yöntemdir. Ama birileri sırf muhalefet olsun diye buna karşı çıkarsa, yakıcı meselelerimizi hâl yoluna koyamayız… Böyle zor zamanlar öncelikle içeride durumumuzu sağlamlaştırmak zaruridir. Muhalefet anlayışının da bu çerçevede millî olması ve ülkenin âli menfaatlerini haleldar etmemesi şarttır. Yani hep birlikte aynı hedefe kilitlenmek lazım! Başka yolu yok.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.