Bu karar ‘YOK’ hükmünde!..

A -
A +
Avrupa Parlamentosu bugün, Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasına dair bir tasarıyı oylayacak. Vaziyete göre tasarının geçmesi kesin. Ancak bağlayıcı olmayan bu karar, peşinen yok hükmünde…   Evet, bu karar hayli gürültülü patırtılı şekilde, 27 ülkeden seçilmiş 736 kişilik Avrupa Parlamentosundan çıkacak olsa da, peşinen yok hükmünde! Bu kararın hukuken bağlayıcı olmaması ve aralık ayında toplanacak AB Liderler Zirvesi için bir mesaj ve tavsiye niteliğinde olması, meselenin resmî boyutu. İşin bir de fiilî yönü var… Türkiye bu kararı ne kadar ciddiye alacak veya almayacak. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, dün İSEDAK toplantısında; bu kararla ilgili olarak Türkiye’nin duruşunu, şu cümle ile bütün dünyaya ilan etti: “Bu kararın bizim için hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur!..” Avrupa Birliği yarım asrı aşkın zamandır, bütün kurumlarıyla ve her fırsatta; Türkiye’nin önüne yeni yeni duvarlar örmek için, zaten azami gayret sarf ediyor. Bu o kadar bariz ve net bir durum ki, 2005 yılında ülkemizle tam üyelik müzakere sürecini başlatırken dahi, “ucu açık bir süreç” diyerek, niyetini çok net biçimde ortaya koydu… Türkiye 1963’ten beri, tam 53 senedir kapıda bekletiliyor. Başka hiçbir ülke için böyle bir yaklaşım sergilenmedi. Yani her şey yolunda olsa dahi, Türkiye’nin diğer 27 üye gibi; bünyeye dâhil edilmesi konusunda, AB’nin bariz ve samimi bir niyeti görünmemektedir. Şimdiye kadar yapılan veya yapılmak istenen hep şu oldu; Türkiye’yi ne istenenden fazla yaklaştırmak ne de büsbütün uzaklaşmasına ortam oluşturmak… Ucu açık müzakere süreci, tam üyelik yerine özel statülü ortaklık vs. Bütün bunlar Türkiye’yi olabildiği kadar uzun zaman oyalama ve idare etme ve tabiatıyla “tam üyelik beklentisiyle angaje etme” taktikleri. İşin hakikati budur. Gerisi teferruat. AB tam üyelik konusunda kimi ülkeler (Hatta gerçekte devlet yapısı ve egemenlik alanı tartışmalı olan Kıbrıs Rum Yönetimi gibi entiteler) için bütün prensiplerini rafa kaldırırken, Türkiye için daima ipe un serdi. O yüzdendir ki, 2005’te başlatılan müzakere sürecinde, sudan sebeplerle hep engel çıkardı ve süreci durduramazsa bile elinden geldiği kadar yavaşlattı. Şimdi de OHAL uygulamalarını bahane ederek, Parlamentosundan müzakereleri dondurma kararı çıkartıyor. Varsın çıkarsın… Zaten süreç yeterince ‘donuk’ değil miydi? Şu hâle bakar mısınız! Parlamentodaki irili ufaklı gruplar da dâhil, bütün hizipler bu konuyu vazife edinmişler, OHAL’den dolayı ülkemiz aleyhine hazırladıkları tam altı tane teklifi birleştirip, nihai bir tasarıya dönüştürmüşler ve mevcut görüşmelerin dondurulması, yeni fasıl açılmaması ve dahi AB – Türkiye müzakerelerinde yeni girişim başlatılmamasını hedef alan kararı benimsiyorlar. Bunu yaparken tam bir ikiyüzlülük içinde, bir taraftan da Türkiye’nin güya büsbütün kopmasını önlemek için de kapıyı açık tutmak istediklerini söylüyorlar. Türkiye ile ilişkiler kopmamalı, tam aksine devam etmeliymiş. Zira ilişkilerin kopmasından AB de ciddi zarar görürmüş… Çevir kazı yanmasın! Şunu açıkça ifade edelim. Türkiye elli küsur senedir AB üyeliği için gayret sarf ediyor. AB’nin siyasi ve ekonomik kriterlerini hayata geçirme konusunda, zaman zaman kendilerinin de ifade etmek ihtiyacını duyduğu biçimde başarıları ortaya koydu. Peki, bütün bunların karşılığı ne oldu? Hiç! Bekle gör politikası… Ne vize serbestisi, ne serbest dolaşım hakkı, ne mülteciler konusunda verilen sözlerin tutulması, hiçbiri ama hiçbiri. AB verdiği sözleri unutma konusunda, kendi rekorlarını egale ediyor. Böyle bir kaypaklık ve ciddiyetsizlik, asla kabul edilemez. Türkiye AB ile bütünleşmeyi kendi millî menfaatleri açısından gerekli ve önemli görüyor. Ama Sayın Cumhurbaşkanının da belirttiği gibi, ‘Türkiye AB’ye mahkûmdur’ gibi bir düşünce ve yaklaşım asla doğru değildir. Hele hele AB’nin bizatihi kendi birliği ve geleceği üzerinde şüphe bulutları gitgide yoğunlaşırken, böyle bir yapıya girmeyi yegane alternatif olarak sunmak yanlıştır. Bırakalım Avrupa Parlamentosu versin kararını. Ve bakalım arkasından ne gelecek, ne gelmeyecek. Geçen hafta bu sütunda 1998 ve 1999, Kopenhag ve Helsinki zirvelerinde ortaya çıkan durumları özetlemiştik. Bir kere daha ifade edelim: Dünyanın sonu değil. Şayet AB kapısı bütünüyle kapanacak olsa dahi, Türkiye için gelecekte pek çok yeni fırsatlar mevcuttur. Mesele bu fırsatları iyi değerlendirmektir… 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.