Anayasa ve sistem değişikliği…

A -
A +
“Demokratik olgunluk” sınavında Türkiye’nin pek de başarılı bir görüntü verdiği söylenemez. Anayasa değişikliği ile ilgili müzakere ve tartışmalar, kavgasız – gürültüsüz ve medeni biçimde yürümeli!
 
Hükûmet sistemini değiştirecek anayasa değişikliğinde önemli bir eşik aşıldı. Hayli gürültülü – patırtılı geçen Anayasa Komisyonundaki müzakereler tamamlandı ve teklif, Meclis Genel Kurulu’nda da 338 oy alarak ilk kritik oylamadan geçti. Esasen, AK Parti ve MHP iş birliğinin ön çalışmaları sırasında ortaya çıkan durum, anayasa değişikliği için gerekli olan 330 oy barajının (3/5 oranı) sağlanacağını gösteriyordu. Fakat yine de oylamanın gizli olması sebebiyle, muhtemel firelerden endişe edilmiyor değildi. Nitekim 338 oy yeterli olmasına rağmen, her iki parti nezdinde de biraz telaşa yol açtı… Dolayısıyla daha sonra teklifin 1 ve 2. maddeleri, oylamasında her iki parti de işi daha sıkı tutma ihtiyacı duydu ve 340 oyun üzerine çıkılabildi. Gerçi bu ilk iki değişiklik maddesi, muhteva itibarıyla tali önemdedir. 1. Md. Mevcut AY 7. Maddedeki yargının niteliği konusunda, ‘bağımsızlık’ hükmünün yanına ‘tarafsızlık’ da ekleniyor. 2. Md. AY 75. Maddedeki milletvekili sayısını 550’den 600’e çıkarıyor. Bunların hükûmet sistemiyle doğrudan bir ilişkisi yok. Bu satırların yazıldığı sırada yine benzer bir değişiklik maddesi, (Seçilme yaşının 25’ten 18’e indirilmesi) müzakere ediliyordu…
Toplam 18 maddelik teklifte, sistem değişikliği ile ilgili maddeler bundan sonra başlıyor. Ve asıl tartışmaların da bu maddeler üzerinde yapılması bekleniyor. Anayasa değişiklikleri, devletlerin siyasal yapısı ve genel hukuk düzenleriyle ilgili önemli tasarruflardır. Hele hele hükûmet sistemi ile ilgili köklü bir değişim söz konusu ise… 1961 ve 1982 Anayasaları yürürlüğe girdikleri günden itibaren eleştiri üstüne eleştiri aldılar. Her biri defalarca değişikliğe uğradığı hâlde, memleket idaresinin ihtiyacına tam olarak cevap veremediler. Demek ki yalnızca anayasa yapmak ve yürürlüğe koymakla iş bitmiyor. Bu anayasaların ülke gerçekleriyle bağdaşır olması lazım. Dolayısıyla hem iktidar hem de muhalefet cenahı, bu ortamda çok önemli siyasi sorumluluk altında bulunuyor. Bu büyük sorumluluğun yerine getirilebilmesi, öncelikle kanatlar arasında medeni bir ilişki ve seviyeli müzakere kültürünün hüküm sürmesi gerekiyor… Özellikle, ulusal güvenliğimize karşı çok yönlü, ciddi bir yakın tehdit ve tehlikenin söz konusu olduğu bu dönemde, herkesin ama herkesin azami dikkat ve hassasiyeti göstermesi bir vatan borcudur. İşte burada, ihtiyaç duyulan sistem değişikliği, “SENİ BAŞKAN YAPACAĞIZ” veya “SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ” gibi bir basitliğe indirgenmemeliydi!.. Fakat ne yazık ki, başından beri tartışmalar böyle bir atmosferde sürer oldu. Hâlâ da siyaset bu iklimden kurtulabilmiş değil.
Oysa dünyada uygulanan parlamenter ve başkanlık sistemlerinin başarılı ve başarısız örnekleri ortada… Önemli olan başarılı modelleri kendimize adapte edebilmek! Yani ne parlamenter sistemi yaşanan bunca siyasi tıkanmaların yegâne sebebi olarak ileri sürmek ne de başkanlık sistemini bütün problemlerin çaresi olarak sunmak doğrudur. Burada dünyadan tek tek örnekler vermeye de gerek yok. Merak edenler bu konudaki başarı ve başarısızlık istatistiklerine bakabilir. 2007 yılından beri Türkiye için sistem değişikliği veya ıslahı bir zaruret olarak doğmuştu. Böyle devam edemeyeceğine göre gereği yapılmalıydı. Anacak burada sistem değişikliğini yaparız veya yaptırmayız zıtlaşmasının ülke siyasetine hiçbir yararı yoktur. HDP, daha en başında “SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ” söylemini tutturdu. CHP de şimdilerde aynı noktaya gelmiş bulunuyor. Bütün stratejisini önleme ve engellemeye göre kurgulamış görünüyor. Oysa buradan sonuç alması zor… Açıkçası sele karşı durmak gibi bir şey! Olumsuzluk üzerine kurulu bir muhalefet yerine, yapıcı ve yol gösterici bir tavır takınılabilir. Mesela bundan sonraki görüşmelerde, özellikle yasama ve yürütme arasında denge ve denetim mekanizmasının daha sağlam kurulabilmesi için, pekala yararlı teklifler getirebilir.
Aynı şekilde iktidar kanadının da, yeni sistem savunmaları basit ve ucuz polemiklere dayandırılmamalı. Türkiye’nin hedefi herhalde yüz yıl önceki anayasalara dönüş değildir, olmamalı… Keza Tek Parti dönemindeki 1. ve 2. Cumhurbaşkanlarını “Partili ve tarafsız” diye takdim etmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Aynı şekilde “İki kaptan gemiyi batırır” örneği de problemli. Öyle olsa, parlamenter sistemle yönetilen birçok başarılı ve istikrarlı ülkenin hâli duman olmalı!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.