2019’a doğru AK Parti…

A -
A +
15 yıl içinde 12 defa (Beş genel, dört yerel ve üç referandum) seçim sandığından zaferle çıkan AK Parti, 2019’da yapılacak üç tane zorlu seçim için hazırlanıyor. Hayli zorlu bir süreç olacak…
 
AK Parti genel başkanlığına döndüğü günden beri, Recep Tayyip Erdoğan bir konuyu ısrarla hatırlatıyor; 2019 yılında yapılacak (Her ihtimale karşı, bir erken seçim durumunu da paranteze almalı…) yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, son on beş yıldaki başarıları tekrarlayabilmek için çok çalışmak gerekiyor… Bu çalışmayı yapabilmek için de, teşkilatlarda kan tazelemeye ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı her geçen gün, bu ihtiyacı hatta ihtiyaçtan öte zarureti, daha açık ve kesin ifadelerle dile getiriyor. “Metal yorgunluğu” kavramını sık sık tekrarlayan Erdoğan, teşkilatlarda gerçekleştirilecek dönüşümün bir nöbet değişimi olduğuna da bilhassa dikkat çekiyor. Lakin bu değişim ihtiyacına karşı, muhtemel direnme ve pozisyon kayıplarından doğacak hoşnutsuzlukların hangi seviyede kalacağı da çok önemli. Zira “Ben artık yoruldum, görevi yeni arkadaşlara devrediyorum…” şeklinde, gönüllü olarak bu değişime yardımcı olacakların yanında, kendisinin hâlâ faal ve enerjik olduğunu ve tecrübeleriyle partiye güç katacağını ileri sürecekler de söz konusu olabilir. Bu arada Erdoğan, parti içinde FETÖ mensubu kimseleri asla barındırmayacaklarını çok açık bir şekilde söyledi. Bu açıklamanın tersten okunuşu, parti içinde hâlen FETÖ unsurlarının mevcudiyetine işaret ediyor!.. Dolayısıyla bu temizliğin de mutlaka dikkatli ve etkili bir şekilde yapılması gerekiyor…
İktidar partisini içeride ve dışarıda zorlayan etkenlere baktığımızda, AK Parti hayli zorlu bir süreçten geçiyor. Salı günkü yazıda, AK Parti’nin kurulduğu ve iktidara geldiği 2001 ve 2002 yıllarındaki çetin meseleleri kısmen dile getirmiştik. Bir taraftan ekonomik krizin derin etkileri, diğer yandan vesayet kurumlarının şiddetli tazyiki altında ülkeyi yönetmeye çalıştı. Her şeye rağmen, 2002’de 3 bin 492 dolar olan fert başına millî geliri 10 bin 807 dolara çıkarmayı başardı. 2008’de başlayan ve hâlâ etkisi devam eden küresel krize rağmen, 2009’daki daralma hariç sürekli büyümeyi (Ortalama yüzde 4,7) sağlamak, AK Parti’yi bugünkü güçlü ve rakipsiz konuma getirdi. AK Parti döneminde, orta sınıf hem genişledi hem güçlendi. Ülkenin altyapısında, otoyol; köprüler ve tünellerle muazzam iyileşme sağlandı… Sosyal ve siyasi meselelerde bütün engel ve zorluklara rağmen, on yılların birikmiş problemleri (başörtüsü yasağı vs.) tek tek hal yoluna sokuldu. AK Parti, sabırlı ve fakat kararlı politikalarıyla vesayetçi kurumlarla mücadelesinde hayli başarılı oldu. Aynı şekilde terörle mücadelede, “çözüm süreci” gibi, şimdiye kadar başvurulmayan açılımları da yaparak, çok yüksek bir performans sergiledi. Dış politikada bölgesel ve küresel krizler, Türkiye’nin önüne çok büyük zorluklar çıkardı. Bu zorluklarla ancak siyaseten ve iktisaden güçlü bir Türkiye başa çıkabilirdi. AK Parti hükûmetleri, küresel güçlerin emperyalist politikalarından doğan bütün dezavantajlara rağmen, millî menfaatlerin korunmasında ve ülke güvenliğinin sağlanmasında (Fırat Kalkanı vb.) önemli adımlar attı, Orta Doğu’da belirleyici güçlerden biri olduğunu ortaya koydu.
Evet, bütün bunlar bir önceki yazıda işaret ettiğimiz üzere, AK Parti’yi “Hâkim Parti” tanımları içine soktu. Şüphesiz literatürdeki hâkim parti sistemi, henüz Japonya, Hindistan ve İsveç gibi ülkelerde olduğu şekilde yaşanmadı. Japonya’da Liberal Demokrat Parti 1950’lerden 1990’a kadar aralıksız kırk yıl iktidarda kaldı. Hindistan’da Kongre Partisi, ülkenin bağımsızlığa kavuştuğu 1947 yılından 1987’ye kadar hep hükûmette oldu. Keza İsveç’te Sosyal Demokrat İşçi Partisi 1932’den 2006’ya kadar, iki dönem hariç (1976 – 1982 ve 1991 – 1994), ülkeyi yaklaşık 70 yıl boyunca yönetti. Dolayısıyla Türkiye’deki bazı akademisyenlerin biraz da ideolojik yaklaşımla benzerlik kurmaya çalıştığı hâkim parti sistemi, bugün itibarıyla ülkemizde tecelli etmiş değil. Belki AK Parti’yi bu açıdan İtalya ve Almanya’daki Hristiyan Demokrat Partilerin uzun iktidar olma örneklerine oturtabiliriz. Şüphesiz bundan sonraki gelişmelerin, geçen on beş yıla ne kadar benzeyip benzemeyeceğini de görmek lazım… Türkiye’de hükûmet sistemi değişmekte (Parlamenter sistem yerine Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi) olduğuna göre, bundan böyle iktidar olma kriterleri ve rekabet şartları da kökünden değişiyor olacak. Nitekim Sayın Erdoğan, sık sık iktidar için gerekli olan (yüzde elli artı 1) çoğunluğuna dikkat çekiyor. Burada Cumhurbaşkanının, parlamentoda çoğunluğa sahip siyasi partiye mensup olup olmaması çok şeyi değiştirecektir. Keza cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda sonuçlanıp sonuçlanmaması da, iktidar kanadının şekillenmesinde önemli kaymalara yol açabilir. İşte bütün bu olguları yan yana koyduğunuzda, 2019 yılındaki yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri için, kıyasıya bir mücadelenin kaçınılmazlığı apaçık görünüyor. AK Parti, 15 yıllık iktidar aşınması ve metal yorgunluğunu hangi ölçüde telafi edip, kendisini o derecede yenileyebilirse, müstakbel başarısı da ona göre olacaktır…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.