“Ayasofya Mahzun…”

A -
A +
Ayasofya hakkında bugüne kadar kaç yazı yazıldı, kaç beyanat verildi, kaç gösteri yapıldı acaba? 89 sene evvel tamirat gerekçesiyle ibadete kapatılan ve sonra da müzeye çevrilen ulu mâbedin akıbeti ne olacak?
 
Arif Nihat Asya, şu mısralarla Ayasofya’nın mahzun hâlini sorgular; “Ulu Mâbed! Neye hicrana büründün böyle/Fâtih’in devrini bir nebzecik olsun söyle!..”  Evet, seksen beş senedir, Ayasofya’nın başına ne geldiği tam olarak anlatılabilmiş değil… Ayasofya hakkında bugüne kadar kaç yazı yazıldı acaba? Kaç tane resmî nutuk verildi? Kaç tane nümayiş ve miting yapıldı? Kaç tane şiir yazıldı? Şair Âdem Armağan’ın şu mısralarını kaç sene evvel okuduğumu hatırlamıyorum. Ama o mısraların yakıcı muhtevası zihnime o derece kazınmış ki, iki gün önce mesele tekrar aktüel hâle gelince, hemen “Mahzun Ayasofya” şiirini hatırladım ve internete girip tamamını bir kere daha okudum. İlk iki kıtasını buraya da alıyorum.
“Ayasofya seni, gözyaşlarıyla yazıyorum/Minarenden ezan sesini duyamıyorum/Fâtih’in Yâdigârısın seni özlüyorum/Mahzun Ayasofya! Seni bu hâle kim koydu?
Tekbir, tehlil, teşbih sesleri duyulmaz oldu/Bir zamanlar için, namaz kılanlarla doldu/Ezanların sustu, çehren üzüntüden soldu/Mahzun Ayasofya! Seni bu hâle kim koydu?.."
Evet, 1930 yılında tamirat gerekçesiyle ibadete kapatılan, 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilen ve bir yıl sonra da ziyarete açılan Ayasofya Camii'nin hikâyesi çok derin… Yaklaşık beş yüz sene cami olarak ibadete açık kalan Ayasofya’nın bu derin ve acıklı hikâyesini anlayabilmek için Fâtih Sultan Mehmed Han’ın 1 Haziran 1453 tarihli Vakfiyesine uzanmamız gerekiyor. Fethin sembolü olarak Ayasofya’yı camiye çeviren Sultan Fâtih’in o vakfiyede neler söylediğini, meraklı okuyucularımız internete girip teferruatlı şekilde okuyabilirler. Oradan yola çıkarak 1934’te alınan Bakanlar Kurulu kararının altında yer alan devrin reisicumhurunun imzasının şekline kadar, pek çok şeyi doğru kaynaklardan irdeleyebilir. Bu köşede yerimiz müsait olmadığı için o detaylara giremedik. Ayasofya çok büyük ve çetin mesele… O yüzdendir ki, yaklaşık doksan yıldan beri tartışılıyor. Türk milleti Ayasofya’nın bugünkü durumunu asla hazmedemiyor. Fakat maalesef hazmedemediği bu durumu değiştirmek için de henüz uygun ortam mevcut görünmüyor.
Nitekim on gün evvel, Yeni Zelanda’da 51 Müslümanı hunharca katleden, 47 tanesini de yaralayan ırkçı terörist Tarrant’ın “Ayasofya’yı minarelerden arındıracağız…” hezeyanı üzerine, Türkiye’den farklı tepkiler yükseldi. Tam da bu sırada Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili bir kararında Ayasofya’nın camiye çevrilmemesi gerektiği yolunda saçma sapan bir görüş belirtmesi, sabırları fazlasıyla zorlayan bir tahrikti. Bunun üzerine Ayasofya’nın derhâl ibadete açılması, hatta ilk namazı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıldırması gibi, hayli sivri teklifler yağdı!.. Ancak bununla ilgili soruya bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan çok doğru ve soğukkanlı cevap verdi. Düşmanlarımızın tahriklerine kapılmamalı ve dikkatli olmalıydık. Ayasofya’yı bu dönemde ibadete açmanın ülkemizde ve dünyada yol açabileceği gelişmeleri iyi hesaplamalıydık… Hele hele Amerika, Avrupa ve diğer ülkelerde camilere ve Müslümanlara karşı yapılan saldırıların mahiyetine çok dikkat etmeliydik. Daha fazla saldırıya kapı aralayabilecek durumlardan uzak durmalıydık. Ayasofya’nın Hünkâr Mahfili zaten ibadete açıktı. (8 Ağustos 1980 tarihinde ilk defa ibadete açılan Hünkâr Mahfili, 12 Eylül 1980 darbesinden sadece iki gün sonra, onarım bahanesiyle tekrar kapatılmıştı. Mahfilin tekrar ve kalıcı olarak ibadete açılması için 10 Şubat 1991 tarihini beklemek gerekecekti…
İki gün önce, TGRT Haber televizyonunda canlı yayına katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Müslümanların Ayasofya’yı müze olarak parayla değil de, cami olarak ücretsiz ziyaret etmesinin mümkün olup olmayacağı soruldu. Bunun üzerine Sayın Erdoğan, böyle bir şeyin mümkün olabileceğini ve tıpkı Sultanahmet ve Süleymaniye Camileri gibi, pekâlâ Müslümanlar tarafından herhangi bir ücret ödenmeden ziyarete açılabileceğini ifade etti. Bu durumda Ayasofya müze olarak değil, cami olarak ziyarete açılabilirdi… Cumhurbaşkanının yapmış olduğu bu açılım besbelli hayli değişik ve derin tartışmalara zemin açacaktır. Önemli olan burada heyecana kapılmadan, sükûnet ve olgunluk içinde bu mühim meseleyi tartışabilmektir. Türk milleti bunu gayet iyi yapabilecek olgunluğa sahiptir. Önemli olan Ayasofya’yı herhangi bir ideolojik ve siyasi saptırmaya alet etmemektir… Seksen dokuz senelik acı tecrübe ışığında, bu millî meseleyi, halkımızın arzu ettiği istikamette çözüme doğru ilerletmek bizim için ciddi bir vazifedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.