İstanbul seçimlerine kilitlendik ama…

A -
A +
Siyasilerin söylemi bütünüyle İstanbul seçimlerine hasredilmiş. Mesai durumu da öyle… Bahçeli İstanbul’a ‘mitil’ atacağını bildirip vekillerini de seferber etti. Oysa etrafımızda başka ciddi gelişmeler var!
 
31 Mart’ın üzerinden 41 gün geçti… Ancak görünen o ki, 42 gün daha İstanbul seçimleriyle yatıp kalkacağız. Siyasilerin söylemi neredeyse tamamen İstanbul seçimlerine hasredilmiş. 31 Mart öncesinde en yoğun mesaiyi Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmıştı. Öyle ki bir günde tam sekiz mitingde konuşmuştu. Muhteva itibarıyla farklı olabilir, ama besbelli ki 31 Mart’tan bile daha kesif bir mesai yapacak. Sadece kendisi değil, Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı MHP de, bu defa İstanbul için çok özel bir çalışma yapacak. Devlet Bahçeli İstanbul’a ‘mitil’ atacağını duyurdu ve bütün milletvekillerini bu konuda seferber etti. Doğrusu ben de yeni öğrendim. Mitil, kılıfı çekilmemiş yastık demekmiş. Buna uygun olarak Sayın Bahçeli vekillerine, uykuya bile nöbetleşe olarak yatma talimatı vermiş… Karşı taraf yani Millet İttifakı da, tabiatıyla bundan geri kalmamaya çalışacak. Onlar şimdilik ittifakı genişletmeye çalışıyorlar… DSP ve SP üzerinde çalışmalar var. Diğer irili ufaklı partilerle de dirsek teması sürüyor. Hiç şüphesiz kıran kırana bir seçim olacak. Bu yüzden her iki ittifakın da bu derece yüklenmesi şaşırtıcı değil. İstanbul bir dünya kenti… Türkiye için ifade ettiği anlam ise bambaşka. Ekonomi, siyaset, sosyal ve kültürel hayat… Sadece, 57 milyonu aşkın seçmenin yaklaşık beşte birinin İstanbul’da yaşadığını belirtmekle yetinelim. Yani İstanbul’un önemini daha fazla vurgulamaya ihtiyaç yok. Her şey ortada! Bu yüzden de fiilen iki bloka dönüşmüş olan siyasi yapı, topyekûn İstanbul’a yükleniyor, yüklenecek…
İstanbul seçimlerine kilitlendik ama… Acaba bu kadar uzun müddet seçim atmosferinde kalmak ne derece sağlıklı? Zira iç ve dış politika açısından Türkiye’nin enerjisini hasretmesi gereken çok önemli meseleler var. Etrafımızda bizi doğrudan ve dolaylı olarak çok yakından ilgilendiren pek çok gelişme yaşanıyor. Ve bu gelişmeler karşısında bizim çok güçlü refleksler göstermemiz gerekiyor. Bakar mısınız, Türkiye’nin Akdeniz’de; kendi münhasır ekonomik bölgesinde yaptığı petrol ve doğalgaz aramalarına bile Amerika ve Avrupa Birliği, hariçten müdahale etmeye yelteniyor… Burada her ikisinin de neden karın ağrısı çektiğini biliyoruz. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (tabiatıyla Yunanistan’ın da) ABD ve AB’ye güvenerek fiilî bir durum oluşturmaya kalkışması ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını açıkça ihlal etmeye teşebbüs etmesine karşı, Türkiye’nin ortaya koyduğu kararlı tavır, bu çevreleri fena hâlde rahatsız etti. Akabinde de hemen malum açıklamalar geldi. Elbette derhâl cevabını da aldı. Fakat mesele bitmiyor. Yunan Başbakanı Çipras verilen desteği yeterli görmüyor ve AB’ye, “Türkiye’ye daha net mesaj verilmesi” çağrısında bulunuyor. Öte yandan Washington, Amerikan petrol firmalarının tekerine çomak sokulmasından fena hâlde rahatsız… O yüzden homurdanıyor. Bu demektir ki, Doğu Akdeniz meselesinde epey başımız ağrıyacak. Her türlü ihtimale karşı hazır olmak zorundayız.
ABD’nin Suriye’de ülkemizin başına nasıl çorap örmeye çalıştığını kör gözler bile artık görüyor! Son günlerde İdlib’de başlayan çatışmalar, bizi yeni bir göç dalgasına maruz bırakabilir. İran konusundaki son tırmanma da endişe verici. ABD, her gün yeni bir güç gösterisinde bulunuyor. Son olarak B-52 bombardıman uçaklarını, Katar’daki askerî üssüne indirdi… İran’a ambargo meselesi bizi fena hâlde rahatsız edecek boyutlara varabilir.
Bu arada, Çin ile ABD arasındaki ekonomik savaş da, farklı bir noktaya taşınmış bulunuyor. ABD’nin Çin’den yapacağı 200 milyar dolarlık ithalatta, gümrük vergisini yüzde 25’e çıkarması, zaten zor bir dönem geçiren küresel piyasaları, özellikle Asya piyasalarını çok ciddi biçimde olumsuz etkileyecek. Çin’in bu durumda nasıl bir karşı hamle yapacağı da merak konusu… Şimdiye kadar alttan alan Çin, farklı bir tutum alabilir… Türkiye mevcut ekonomik sıkıntılarını aşmaya çalışırken, bir de bu gelişmelerden etkileniyor.
Demem o ki, İstanbul seçimleri dikkatimizi fazla dağıtmamalı. Seçimler nasıl olsa yenilenecek. YSK’nın yenileme kararına karşı, dışarıdan, alakasız çevrelerden gelen can sıkıcı eleştiriler olsa da, elbette süreç gerektiği gibi işleyecek. Önemli olan bu seçimleri, artık herhangi bir yeni tartışmaya mahal bırakmadan tamamlamaktır. Ve şüphesiz, 31 Mart öncesinde tarafların ortaya koyduğu sert ve gerilimli üslubun terk edilerek, yerine mutedil ve hep söylendiği üzere, kucaklayıcı bir dili hâkim kılmak çok önemli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.