Devlet şefkati ve milletçe kenetlenmek…

A -
A +
Kederde ve kıvançta (Kader dediğimiz bunların toplamıdır…) bir ve beraber olmak, zorluklara karşı dayanışma içinde olmak; acıları paylaşarak azaltmak, millî birlik ve bütünlüğün, kardeşliğin özetidir.
 
 
Hepimizin ortak temennisi, böyle felaketlerin tekerrür etmemesidir. Ama hayatın gerçekleri ortada. Yerini ve zamanını önceden kestiremezsek de, biliyoruz ki, tabii afetler bu dünyadaki yaşantımızın âdeta ayrılmaz birer parçası… Bu durumda elimizden geldiği kadar, sebeplere yapışıp tedbir almak ve gerisi için de dua etmek... Çünkü ilim ve teknoloji, maddi imkânlar ne kadar artarsa artsın; “tabii afet” diye toptan ifade ettiğimiz, zelzele, sel felaketi, kasırgalar vs. ile başa çıkmak mümkün değildir. Allahü teala beterinden saklasın! Bu neviden afet ve felaketlere maruz kalmış insanlara, dayanma-tahammül gücü versin. Elâzığ Sivrice depremi 41 insanımızın hayatına mal oldu. En büyük tesellimiz, bu mevtalarımızın şehadet mertebesine yükselmiş olması. Çünkü dinimizin bildirdiğine göre, yıkılan duvar altında kalanlar (Yüksekten düşenler, suda boğulanlar vb.) ahiret şehididir. Bu konuda arzu edenler muteber din kitaplarından teferruatlı bilgi edinebilir… Milletçe başımız sağ olsun. Hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve metanet diliyoruz. Yaralılarımıza da acil şifalar niyaz ediyoruz. Bu felaket milletçe bizi üzdü. Ancak bu sebeple, millî birlik-bütünlük ve dayanışma, yardım ve fedakârlıkta bulunma şuurumuz da, bir kat daha artmış oldu. Elâzığ depremi vesilesiyle, vatandaşlarımızın ortaya koyduğu davranış biçimi, bütün dünya tarafından örnek alınacak, gıpta edilecek bir tablodur… Bu tablo ile iftihar edelim ve bunun daim olması için de, üstümüze düşen ne ise onu yapalım.
Böyle zor zamanlarda, vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti; beklenen ve istenen şekilde vazifelerini yaparak, insani değerleri yüceltirken, çok küçük bir azınlık (hatta azınlık demek bile belki fazla…) kendi bozuk tıynetleri icabı, bozgunculuk yaparak toplumun huzuruna kastediyorlar. Son Sivrice depremi dolayısıyla, bunu özellikle sosyal medya denilen mecralarda gördük. Şüphesiz bu “kanı bozuk” diye tavsif edeceğimiz felaket tellalları, kendi fitne-fesat çukurlarında debelenmekten öteye gidemeyecek, millî ve manevi değerlerimizi asla aşındıramayacaktır… Dolayısıyla bu yaratıkları hiç ciddiye almamak ve yok saymak, belki de en doğru tercih olacaktır. Onlar kendi kötülükleriyle insanları zehirlemeye çalışırken, beri yanda felakete maruz kalan vatandaşlarımızın ortaya koyduğu asalet, metanet, sabır ve inancı gereği benimsediği teslimiyet, esasen herkese ibret olacak bir davranış biçimidir. Enkazdan kurtarılan insanlarımızın her birinin, sergilediği tutum ve söyledikleri bize en kıymetli birer ders olacak nitelikte. Onların en sıkıntılı zamanda sergilediği bütün bu güzellikler, felaketin acılarını bir nebze unutturan şeylerdir. Bunların kıymetini bilelim ve ders çıkaralım.
Gelelim devletin şefkat ve merhametine… “Devlet ana”, “devlet baba” derken, aslında millet ve toplumu yöneten en büyük teşkilatın koruyucu, kollayıcı, kapsayıcı ve maddi planda ona eşit bir başka güç ve yardım kaynağının olmadığı bir mefhumdan bahsediyoruz. Tüzel kişilik olarak, gerçek kişilerin imkân ve kabiliyetleriyle kıyas kabul etmeyecek ölçekte muazzam bir kapasiteye sahip ve bunu kendi vatandaşlarının korunma ve refahı için seferber ediyor. 20. Asrın başından itibaren, neredeyse her on-on beş yılda bir büyük deprem yaşayan Türkiye, asrın bitiminde yakalandığı son iki büyük felakette de çok hazırlıksız ve yetersiz kalmıştı. 1999 Gölcük (7,4) ve Düzce (7,2)  depremlerinden bahsediyoruz… Ekim 2011’deki Van-Erciş depreminde (6,7), Türkiye daha hazırlıklı idi ve Gölcük felaketinde yaşananın aksine, saatler içinde o zor coğrafyada çok hızlı ve etkili bir müdahale ile vatandaşın imdadına koştu… 604 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Van-Erciş depremi sonrasında, neredeyse bir yıl gibi kısa bir zamanda on binden fazla konut inşa edildi. Bugüne kadar inşa edilen konut sayısı 25 binin üzerinde. Ayrıca iş yeri, alışveriş merkezi, okul, cami ve diğer yapılar da yüksek sayıda. Özetle Van ve Erciş âdeta yeniden inşa edildi...
Türkiye 1999’da doğru dürüst bir arama ve kurtarma teşkilatına dahi sahip değildi. Ama bugün başta AFAD olmak üzere, UMKE, JAK ve diğer çok sayıda arama-kurtarma ve yardım teşkilatına sahip. Kızılay geçmişe kıyasla çok daha geniş ve modern imkân ve kapasite ile afet yardımlarında her zamanki müstesna yerini koruyor. Elâzığ ve Malatya’da bunları çok net olarak gördük… Afet sırası ve sonrasındaki müdahale ve yardım organizasyonu bakımından, Türkiye çok iyi bir noktada. Ancak depreme hazırlık yönünden, özellikle yapı denetimi ve stoku açısından aynı şeyi maalesef söyleyemiyoruz. Bizim inancımızda deveyi sağlam kazığa bağladıktan sonra tevekkül etmek esastır… Şu hâlde yapmamız gereken en acil şey, derme-çatma binalardan bir an evvel kurtulmak. Felaketlerin büyümemesi için!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.