Normalleşelim ama nasıl?

A -
A +
Avrupa ülkelerinde koronavirüs salgınına karşı uygulanan kısıtlama tedbirlerinde kısmi yumuşatmalar başladı. Ancak bu kademeli geçişlerin zamanı ve biçimi konusunda ciddi tartışmalar da sürüyor...
 
 
Yeni koronavirüs salgınında yaşananlarla ilgili olarak kafaları kurcalayan pek çok soru var… Bunların başında, virüsün ortaya çıkmasıyla ilgili tutarsız iddialar geliyor. Dünyanın nefesini kesen bu salgını tetikleyen herhangi bir müdahale var mı yok mu? Mesela bu konuda ABD ile Çin arasında günden güne farklı noktalara sıçrayan polemikler… Ara sıra İngiltere, Almanya ve Fransa’nın da bu tuhaf atışmalara dâhil olması… Çok ciddi ithamlar var, lakin ayağı yere basan bilgi-bulgu ve belge ortada yok. Sadece ‘bol siyaset kokan’ laf salatası!.. Bir diğer mesele salgın hastalıkla ilgili verilerin sıhhat derecesi. Mesela; salgının ilk koptuğu ülke olan Çin’deki vaka ve ölüm rakamları ne kadar güvenilir? Ve mesela Çin ile sınır komşusu olduğu hâlde, 100 milyonluk Vietnam’da nasıl oluyor da yalnızca 271 vaka sadır oluyor? Ve dahi bu ülkede virüsten ölen hiç kimse yok. Nasıl oluyor? Belki de olabiliyor… Rakamlar doğruysa, takdir etmemek mümkün değil. Vietnam’da üç aylık aradan sonra okullar yeniden açıldı. İlk vakanın görülmesiyle birlikte okullarda eğitime ara verilmiş. Doğru tedbire ne denir ki!..
Sıkı tedbirlerin olumlu sonuç verdiği bir diğer ülke ise Yunanistan… Turizm ülkesi Yunanistan, salgının en başından beri karantinaya çok büyük önem verdi ve ciddiyetle tatbik etti. Bu sebepten olacak, şimdiye kadar yalnızca iki bin 626 vaka ve 144 vefat gibi bir istatistik var. Fakat Yunanistan’la aynı nüfusa sahip İsveç’te durum böyle değil. Sürü bağışıklığı politikasını uygulayan ve 80 yaş üzeri hastalar için tedavi zahmetine bile gerek görmeyen İsveç’te, şimdiye kadar 22 bin 721 vaka meydana geldi. Ama dikkat ediniz, iki bin 769 ölü… Aynı sürü bağışıklığı politikasını başlangıçta uygular gibi bir görüntü veren İngiltere ise, ölü sayısının birkaç yüz bini bulacağı rapor edilince derhâl çark etti! Bu arada, Başbakan Boris Johnson ve bir iki bakanı da bizzat virüse yakalandı… Papucun ne kadar pahalı olduğu görüldü, ama iş işten geçti bir kere. Bugün itibarıyla İngiltere’de vaka sayısı 187 bin, ölü sayısı ise 28 bin 446… Ve İngiltere’de en büyük yayılma olayının 10-13 Mart tarihlerinde yapılan at yarışı festivalinden kaynaklandığı da kesin olarak tespit edildi. Benzer bir durum da İtalya’da yaşandı. Atalanta ile Valencia arasında oynanan maçın, İtalya ve İspanya’da virüsün bu denli hızlı yayılmasını tetiklediği, vaka bölgesi ve sayısı itibarıyla ortaya çıkmış oldu.
Hasılıkelam, tedbir almak önemli. Tedbiri hafife alan hatta gerek bile görmediğini söyleyenler çok geçmeden hüsrana uğradı. Misal, Donald Trump ve onun “kankası” Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro… Bugün dünyadaki her üç vakanın biri ve ölen her dört kişiden biri Amerikalı!.. (Bir milyon 158 bin küsur vaka ve 67 bin küsur vefatla ABD salgının merkez üssü olmaya devam ediyor.) ABD’yi 210 bin vaka ve 28 bin 884 ölü ile İtalya takip ediyor...
Evet, salgının dünyadaki seyrinden bu özeti verdikten sonra ülkemize gelelim. Türkiye, zamanında aldığı tedbirler ve sağlık sisteminin güçlü altyapısı ve düzenli işleyişi sayesinde, koronavirüs mücadelesinde örnek bir ülke olarak öne çıkıyor. Elbette bu başarı öyle kolay yakalanmadı. Başta bir milyon yüz bin sağlık çalışanımızın büyük fedakârlıklarla tedavide ortaya koyduğu yüksek başarıya dikkat isterim. Şüphesiz devletimizin uyguladığı isabetli, hızlı ve etkili politikalar bu sonuca ulaşmamızda ana faktördür. Şimdi önemli olan bu büyük başarıyı aynı çizgide devam ettirmek...
Hastalığa karşı en büyük ve en etkili tedbirin karantina olduğu artık tartışmasız gerçeğimiz. Dolayısıyla ülkemizde bundan sonra kademeli bir şekilde normal düzene geçebilmek ve ikinci dalga tehlikesinden de emin olabilmek için, karantina şartlarına mutlak surette uyulması gerekiyor… Bunu ne kadar başarabilirsek, hastalığın yayılmasını önleme hususunda ne derece beceri gösterebilirsek o ölçüde mutlu sona ulaşabiliriz. 65 yaş üzeri büyüklerimiz ile 20 yaş altındaki gençler ve çocuklarımız dışarı çıkamamaktan fazlasıyla sıkıldılar. Ama bilelim ki, bu durum her şeyden önce hepimizin sağlığı için bir zaruret. 20-65 yaş arasındakiler sokağa çıkıyor. Lakin onların da sorumluluğu başka... Kısacası evde kalanlarla sokağa çıkanlar aynı ölçüde dikkatli olmak zorunda. Başka yolu yok!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.