Yeni yılda eski hikâyeler!..

A -
A +
2021’de tartışılmasını beklediğimiz şeyler, hukuk, ekonomi ve kamu yönetimi alanında yapılması planlanan reformlar olmalı… Ama tuhaf bir şekilde, darbe çağrışımı ve felaket tellallığına dair tahrikler gündemi dolduruyor!
 
Öyle anlaşılıyor ki, üç isimle ilgili lüzumlu-lüzumsuz tartışmalar, kerhen de olsa, istenenden uzun sürecek… Fikri Sağlar, İlker Başbuğ ve de Can Ataklı… Bir politikacı, bir emekli general ve bir gazeteci. Gerçekten Fikri Sağlar'ın siyasi kimliğiyle bu ülkede ne yapmak istediği, hangi hedefi kovaladığı ve ne gibi bir misyon yüklendiğini hep merak ederim. Zira kendi partisi içinde de, sıklıkla tartışma ve polemiklerin odağı olmuştur hep. Hâlihazırdaki CHP yönetimi ile de başının pek hoş olmadığı veya Yönetimin kendisine çok da sıcak bakmadığı, daha çok bir çıbanbaşı gibi görüldüğü sır değil. Ama Fikri Sağlar, “somut” netice alsın veya almasın; sanki ihtiyaç duyduğu zamanlarda sivri çıkışlar yaparak, ismini gündeme getirmeyi ve bazen de belli ölçüde gündem oluşturmayı beceriyor… Ama tarz olarak, hayli eski ve bayatlamış bir yöntem ve taktikle bu kabil siyasi çıkışları yapıyor. Normal şartlarda, artık ‘demode’ diye tanımlanan böylesi bir siyasi üslubun fazla rağbet görmemesi gerekir. Hatta hiç görmemesi temenni edilir. Ne var ki, Türkiye’de siyasi yaklaşım ve tartışmaların kalibresi bir türlü beklenen seviyeye ulaşamadığı için, temcit pilavına kaşık sallayanlar her dönemde yeterince bulunuyor! Öyle olmasa, Türkiye’nin; son 25 yılı kesintisiz olmak üzere, elli küsur senedir tartıştığı ve nihayet siyaseten ve hukuken çözüldüğü kabul edilen başörtüsü/türban meselesi, yeniden bir ayrışma-kamplaşma vasıtası biçiminde tedavüle sokulabilir mi?.. Ne diyelim, burası Türkiye!.. Ucuz siyaset için verimli pazar mevcutsa müşteri eksilmez.
Bizim ülkemizde emekli generaller içinde, eli kalem tutan daha doğrusu kitap ölçeğinde eser verenlerin sayısı fazla değildir. Bu yönde kalem oynatanların çoğu daha ziyade hatıralarını yazmıştır… Vaka bunların içinde çok önemli ve tarihî belge niteliğinde olanları vardır. Mesela Kâzım Karabekir’in hatıraları, İstiklal Savaşı ve Cumhuriyetin ilk dönemi için çok kritik bilgiler ihtiva eder. Nedense bu mahiyetine paralel bir ilgi ve alaka görmemiştir…
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, son dönemlerde meslektaşları arasında en fazla kalem oynatan ve bir düzineye yakın kitaba imza atan bir asker. Bu kitaplarında askerlik, tarih, siyaset ve strateji konularında, çeşitli görüş ve tezler ileri sürüyor. Ancak İlker Paşa zaman zaman konferanslarda ve medya organlarına verdiği röportajlarda da görüldüğü üzere, ısrarla öne çıkarmaya çalıştığı belli bir bakış açısının dışına çıkamıyor. Yani olaylara çok yönlü ve geniş perspektiften bakmak yerine, belki de eğitim ve görev hayatı boyunca hep etkisinde kaldığı Kemalist ideolojinin çerçevesi içine sıkışıp kalıyor… Şüphesiz bu kendi tercihi. Lakin kalem erbabı olarak iddialı tezler ileri sürmeye başladığınızda, bunları çürütmeye dönük karşı görüş ve eleştirilerin gelmesi de kaçınılmazdır. İlker Paşa herhâlde artık bunun daha çok farkındadır. 27 Mayıs Darbesi ile ilgili olarak Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajında, özet olarak şunu söylemiş: Şayet Adnan Menderes 26 Mayıs’ta Eskişehir’de yaptığı mitingde erken seçim kararını açıklamış olsaydı, büyük ihtimalle darbe olmayacaktı…
Buradaki mantık sakatlığı şudur: Adnan Menderes, seçimle yani millî iradenin verdiği yetkiyle iktidara gelen bir başbakan değil miydi? Seçim dönemi gelmiş de kendisi seçimlere gitmekten imtina mı etmişti? Askerî darbeye maruz kalmamak için mutlaka erken seçim mi ilan etmek gerekir? Bu konuda pek çok soru sormak mümkün. Ama buna gerek yok. Zira hakikatler artık bütünüyle ortaya çıkmış durumda… 1954 yılında kurulmaya başlanan, 1956’da faaliyetlerini arttıran, 1958’de Binbaşı Samet Kuşçu’nun ihbar ettiği (ve fakat tuhaf bir şekilde yalnızca kendisinin yargılanıp ceza aldığı) CUNTANIN maksat ve hedefi kesindi. İç ve dış destekçilerinin niyeti de besbelliydi…
İlker Başbuğ, bu ülkede askerî hiyerarşinin en üst kademesine kadar çıkmış bir askerdir. Bu bilgileri bilmemesi mümkün değil. Ama buna rağmen, ‘erken seçim’ gibi bir konuyu askerî darbeye bahane yapmaya kalkışması hakikaten ucuz bir yaklaşımdır. Bu mertebelere yükselmiş bir kişinin, aradan bunca sene geçmiş ve her yönüyle faş olmuş hadiselere daha derinlikli bakması gerekir… Kusura bakmasın, ben bu ucuz ve yavan tarih yorumunu Sayın Başbuğ’a hiç yakıştıramadım. Darbeyi savundu savunmadı ayrı bir bahis. Ama öncelikle tarihî hakikatleri görmek lazım!..
Can Ataklı’nın hezeyanlarına gelince… Bana göre üzerinde durulması ve hiç kale alınması gerekmeyen zavallı bir durumdur. Gündemi bununla meşgul etmek, failine paye vermek olur! Doğrusu yok saymaktır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.