Güçlü Türkiye hızla yaralarını sarıyor…

A -
A +
2020 yılı tabii felaketlerle başlamıştı… Önce Elâzığ Depremi, onun akabinde de Van Bahçesaray çığ felaketi… Her iki afette can kaybı eşitti. Depremde 41, çığ felaketinde de 41 vatandaşımız can verdi...
 
 
Elâzığ depreminin üzerinden bir yıl geçti… Acılar hâlâ taze. 6,8'le sarsılan Elâzığ ve komşu il Malatya’da, binlerce bina yıkıldı veya ağır hasar gördü… Yıkılan binaların yerine yenisini, daha sağlam şekilde yapmak mümkün. Ama giden canların geri gelmesi öyle değil… Elâzığ ve Malatya’da toplam 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Yüzlerce kişi de yaralandı. Daha bu felaketin acısı dinmeden, bu defa Van’ın Bahçesaray kazasında çığ düştü. Orada da depremdeki sayıda, 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Tabii afet ve felaketler bakımından maalesef ülkemiz çok kritik bir coğrafi konumda. Baştan başa fay hatları üzerinde kurulu bir memleket… Diğer taraftan sel ve heyelan afetleri, çığ felaketleri ve giderek daha sık görmeye başladığımız kasırga ve hortum olayları… Bütün bunlara karşı hazırlıklı, bilinçli, eğitimli ve disiplinli olmamız lazım. Zira bunların her birinin sırtımıza yüklediği maddi ve manevi faturalar çok ağır!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Elâzığ’da deprem konutlarının teslim töreninde konuşurken, bilinen gerçeği bir defa daha hatırlattı: “Dikine mimari bizim için intihardır…” Ne yazık ki, bu manada intihar teşebbüsü fazlasıyla mevcuttur! 1999 Gölcük depreminden beri, hemen her gün jeoloji uzmanlarının keskin uyarılarda bulunduğu, muhtemel İstanbul depremi yaşanabilecek yıkımlara dair tahminler dehşet verici olduğu hâlde, bu alanda eski alışkanlıklardan hiç de vazgeçilmiyor…
Evet, yaşanan felaketlerden yeteri kadar ders çıkarılmayınca, maalesef yenilerinin önüne geçilemiyor ve her seferinde, ihmaller zinciri, genel şuursuzluk ve sorumsuzluklar benzeri acı sonuçları doğuruyor… Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra, imar ve inşaat mevzuatında yapılan iyileştirmeler sebebiyle, bu tarihten sonraki binalar daha sağlam biçimde inşa edilirken, daha önceki yapılar tehlike saçmaya devam ediyor… Şükürler olsun ki, 1999’a göre, hâlihazırda devletin imkânları çok daha geniş ve felaketler karşısında daha dinamik bir çalışma ile yaralar hızla sarılabiliyor. 2011 yılında 7,2’lik Van-Erciş depreminin feci yıkımı çok kısa zamanda ortadan kaldırıldı ve şehir yeni baştan inşa edildi. 1966 Muş-Varto depremi sonrasında, çok az sayıdaki afet konutu ancak kırk küsur yıl sonra teslim edilebilmişti… Ama Van depreminden sonra toplam sekiz yıl içerisinde 26 bin küsur konut hak sahiplerine teslim edildi. Aynı sürati Elâzığ ve Malatya’da da görüyoruz. Elâzığ’da, 2.500’ü daha önce, 5.500’ü de dün itibarıyla; toplam sekiz bin konut hak sahiplerine teslim edilmiş bulunuyor. Elâzığ’da geriye kalan 6 bin konut da haziran ayında tamamlanmış olacak… Malatya’da da toplam 26 bin konut için çalışma başlamış olup, şimdiye kadar 1.200 adedi tamamlanmış ve yaz aylarına kadar beş bin konut daha inşa edilmiş olacak. Şüphesiz bütün bunlar Türkiye’nin gücünü gösteriyor… 1999 yılında devletin imkânları ve afetle mücadele gücü ve becerisi nasıldı, bugün nasıl? İnsaflı şekilde bir mukayese yapılırsa, arada dağlar kadar fark olduğunu herkes görecektir.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın, dün afetzedelere konutları teslim edilirken; aile fertleriyle tek tek ilgilenmesi, hâl ve hatırlarını sorması, evleriyle ilgili en ince detaylara kadar bilgi edinmesi, klasik deyimiyle “devlet babanın” şefkatini ortaya koyuyordu… Evet, gerçek hüviyetiyle sosyal devlet, vatandaşlarına yük olmaz onların yükünü alır… Ama mutlaka şurasını da unutmamamız lazım. Devletin bütün imkânları sosyal yardımlara tahsis edilemez! Çünkü devletin yerine getirmesi gereken daha pek çok zaruri işleri ve meseleleri var. İşte salgın hastalığın getirdiği yükler ortada… Toplum olarak, özellikle tabii afetlere karşı daha bilinçli, sorumlu ve disiplinli hareket edebilirsek, bu derece büyük acı faturalarla yüz yüze gelmeyiz.
Aynı yıl içinde dokuz ay ara ile İzmir depremini de yaşadık. Daha doğrusu İzmir’in dışında Ege Denizi'nde meydana gelen depremde 119 vatandaşımız öldü, bin küsur kişi de yaralandı… Şimdi İzmir’de de bir taraftan yıkımlar diğer yandan yeni konut inşaatı devam ediyor. Ama bunların hepsi devlet ve vatandaşın sırtına devasa yükler yüklüyor. Her şeye rağmen, bunca olumsuzlukların yanında, devletin hızla hareket etmesi ve vatandaşlarımızın yaralarını sarması bizim için büyük teselli ve sevinç kaynağıdır. Duamız şudur: İnşallah daha büyük felaketler yaşamayız…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.