BM’de reform acil ve kaçınılmaz!

A -
A +

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Teşkilatında reform çağrılarını bir üst kademeye çıkardı… Bir önceki yazıda bahsettiğimiz, “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabını devlet adamları ve diplomatlara bizzat takdim ediyor...

 

Önce kitaptan bir alıntı yapalım: “İnsanlık tarihinin bize gösterdiği acı bir gerçek var. Devletler önce savaşa sürükleniyor, sonra da barışın ne kadar kıymetli olduğunu anlıyor. Büyük felaketlerden sonra herkes aklını başına toplayıp yeni arayışlara giriyor. Bir uluslararası kurum ve düzen ortadan kalkıyor yerine yenisi geliyor. Bu dünya tarihinin son yüzyılına baktığımızda âdeta tekrar eden bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Hâlbuki, tüm bu trajedi yaşanmadan harekete geçmek gerekir. Barışı barışta aramak lazım…” (Sayfa 139).

Erdoğan bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra, BM ile ilgili şu hususu kayda geçiriyor: “BM İkinci Dünya Savaşından kazançlı çıkanların yeni savaşa hazırlanış biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Güvenlik Konseyi doğrudan doğruya Soğuk Savaş’ın tarafları arasında bölüşülmüştür…” İşte başlangıçtaki bu  kurgulama sebebiyle, barışı hem sağlamak hem de korumak hedefiyle kurulan BM, bugün misyon ve fonksiyonundan tamamen uzaklaşmış durumda!.. Erdoğan’ın ifadesiyle, “İnsanlığın dertlerine çare bulmak şöyle dursun, kendisi bizzat sorun hâline dönüşüyor…” Hakikaten enteresan bir durum değil mi? Yerküredeki irili ufaklı 208 devletten 193’ü, BM teşkilatına üye. Anlayacağınız bütün dünya, bu “En Geniş Uluslararası Teşkilatı” problemlere çözüm adresi olarak görüyor ve fakat kendisi bu beklentiden çok uzakta, hiçbir ümit vadedemiyor!..

Aslında hayli zamandır BM’nin yetersizliği dillendiriliyor… Hatta zaman zaman reform çalışmaları için teklifler gündeme geliyor ve bu konuda çeşitli teşebbüsler de oluyor. Lakin şimdiye kadar dişe dokunur bir ilerleme kaydedilemedi. Bu tekliflerle ilgili görüşlerini de dile getiren Erdoğan, genel olarak üç teklif tipinin oluştuğunu bunların da Güvenlik Konseyi’nin genişletilmesi, işleyişine ilişkin düzenlemeler ve Güvenlik Konseyi ile Genel Kurul arasındaki ilişkiler noktasında yoğunlaştığını söylüyor. Özellikle 2005 yılında gündeme taşınan, eski Genel Sekreter Kofi Annan’ın ismiyle anılan reform planı başta olmak üzere, her birine dair detaylı eleştiriler de kitapta yer alıyor. (Sayfa 152-172)

Kitabın sonunda Erdoğan, “İlkeli, kapsamlı ve stratejik bir öneri” diye özetlediği kendi teklifini sunuyor. Evet, bugün BM’nin beş daimî üyesi, dünya nüfusunun yüzde 26’sına sahip. Bu durumda geri kalan yüzde 74 etkisiz durumda. Tek başına bu tablo bile, BM’nin ne kadar arkaik duruma düştüğünün delili. Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Pakistan, sadece bu dört ülke, dünya nüfusunun dörtte birini meydana getiriyor. Ancak hiçbiri Güvenlik Konseyinde yer almıyor. Bu irdelemeyi kıtalararası denge, etnik yapı ve dinler bakımından da yapmak mümkün. Kitapta bu konular da yeterince dile getiriliyor zaten.

Velhasıl BM Teşkilatının, günümüz dünya şartlarına cevap verecek şekilde güncellenmesi, bir zaruret olarak ortada… Fakat bunun çözümü noktasında arzu edilen gayret ortada yok. Ama beri tarafta dünyadaki siyasi, ekonomik ve askerî meseleler günbegün artıyor ve çetrefilleşiyor. Hâlihazırda acil müdahale ve çözüm bekleyen o kadar problem var ki! BM Teşkilatı, bütün bu problemler karşısında ya üç maymunu oynuyor veya herhangi bir sonuç getiremeyecek; yanlış, eksik ve etkisiz müdahale biçimleriyle oyalanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün bu olgulara geniş biçimde temas ettikten sonra çözüm tekliflerini de sıralıyor:

“Adil ve sürdürülebilir bir BM, her devletin adil temsilini sağlamak ve uluslararası sistemdeki mevcut güç dengelerini yansıtmakla ancak mümkün olabilir. Yani hem adalet hem de güç dengesini kurmak gerekir” diyor. Erdoğan, BM’nin Genel Kurul organını yasa koyucu; Güvenlik Konseyini de icracı bir yapıya kavuşturmadan, ne adaletin sağlanabileceğini ne de BM’nin kendini kurtarabileceğini belirttikten sonra şu uyarıyı da yapıyor:

“Veto yetkisi ortadan kaldırılmadan hiçbir reform çabası başarılı olamayacaktır. Bu nedenle diğer tüm konuları bir kenara bırakıp veto yetkisi üzerine odaklanmak ve bu konu başlığı etrafında uluslararası toplumu harekete geçirmek gerekir…”

Açıkçası Sayın Erdoğan’ın uzun zamandır şahsen yapmaya çalıştığı şey de budur. Cumartesi günkü yazımızda işaret ettiğimiz gibi, yapılan çağrılar şu ana kadar beklenen seviyede bir karşılık bulmamış olabilir. Bazı soruların cevabını alabilmek için ısrarla sormak gerektiği gibi, bazı meselelerde de olumlu sonuca gidebilmek için durmadan ve yılmadan gayret göstermek şart… Erdoğan’ın gayretleri bunun çarpıcı bir örneğidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.