Soçi Zirvesi ve muhtemel “kararlar”

A -
A +

Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın Soçi’de Rusya lideri Putin’le çok kritik bir görüşme yapacak… “Kritik” ifadesi hem ikili ilişkilerin seyri hem de Suriye gibi harareti yüksek meselelere çözüm arayışı için...

 

Türkiye’nin Amerika ve Rusya ile ilişkilerinde bir dengenin sağlanması ve bunun muhafaza edilmesi başlı başına meseledir… Zira 1947’den bu yana, her iki tarafla ilişkilerin seyri, pek çok defa olumlu ve olumsuz manada ciddi sonuçlar doğurmuştur. Geçmişi kenarda tutup bugüne gelirsek, malum ABD; Patriot savunma füzelerini vermediği için, Türkiye de Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini satın aldı. Ama bu sistemi aldığı için de, Amerika’nın yoğun itiraz ve baskısına maruz kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta New York’ta ve sonra İstanbul’da gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu. Keza Amerikan CBS televizyonuna verdiği mülakatta da, aynı konuda çok çarpıcı ifadelerde bulundu. Bu mülakatlarda, ABD’nin ve özellikle Biden Yönetimi’nin müttefiklikle bağdaşmayan politikaları konusunda, birbirini teyit eden keskin şeyler söyledi. Bir önceki yazımızda bunlara işaret etmiştik. ABD cenahından gelen ilk tepkiler, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini daha fazla derinleştirmemesi yönünde. Ancak Türkiye kararlılığını en üst perdeden ilan etmiş bulunmakta. Sayın Erdoğan, yarınki Soçi görüşmesiyle ilgili değerlendirme yaparken şu cümleyi kullanmıştı: “Sayın Putin’den daha doğrusu Rusya’dan dayanışmamızın gereği olarak farklı yaklaşımlar bekliyorum…” Soçi zirvesinden önemli sonuçlar çıkacağını da, şu cümle ile bir nevi erkenden ilan etmiş oldu: “Kimseyi üçüncü bir şahıs olarak yanımıza almadan bu görüşmeyi yaparken, orada tabii Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir karara da varacağız…”

Bütün bu söylemler yarınki zirvenin önemini perçinlerken, beri tarafta ikili görüşme öncesinde olumsuz hava estiren gelişmeler de yaşandı. Önce Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’nin İdlib’de problemleri çözmekte yavaş kaldığını (Ilımlı muhalifleri kontrol etme hususunu kastediyor) söyledi. Bunun ardından İdlib ve çevresine Rus hava unsurlarınca yapılan bombardıman geldi. Ne zaman Erdoğan ile Putin’in görüşmesi söz konusu olursa, hemen öncesinde, Suriye sahasında buna benzer olaylar cereyan ediyor… Türkiye’nin Kırım’ın ilhakı konusunda başından beri ortaya koyduğu istikrarlı ve tutarlı tavrı da, Rusya’nın hiç hoşuna gitmiyor tabii. Hâl böyle olunca, Rusya Libya; Mısır ve genel olarak Doğu Akdeniz konuları da içinde olmak üzere, Türkiye’nin duymak istemediği diplomatik çıkışlarda bulunuyor. Türkiye ile Rusya arasında bardağın dolu ve boş tarafı misali paralel yürüyen münasebetler dengesi her şeye rağmen sürüyor. Öncelikle hatırı sayılır ticari ilişkiler… Yüz milyar dolarlık bir ortak hedefin deklare edilmiş olması. Rusya’dan her sene ülkemize gelen milyonlarca turist… Doğalgaz boru hatlarındaki iş birliği, Türkiye’nin ilk nükleer enerji santralinin Rusya tarafından inşa edilmekte oluşu, S-400 hava savunma sisteminin ikinci partisi için de, zaman zaman ABD’nin şimşeklerini çekecek açıklamalar… Hatta ABD’nin Türkiye’yi F-35 savaş uçağı projesinden dışlamaya kalkışması üzerine, Erdoğan’ın Moskova’da; Rusya’nın Su-57 uçağının kokpitine binerek, keskin bir mesaj vermesi. Nitekim son CBS mülakatında da bu yönde yapılan açıklamalar oldukça dikkat çekici. Bir tarafta ABD’yi bu denli rahatsız edecek kadar olumlu ilişkiler sürerken diğer yanda, Suriye temelli derin ihtilaflara sürükleyecek bir yaklaşımı nasıl izah etmeli?

Peki, bu atmosferde gerçekleşecek olan Soçi Zirvesinden ne beklemeliyiz? Şimdiye kadarki süreçte, Suriye özelinde ilişkilerde gerilim yükseldiğinde gerçekleşen ikili görüşmeler, mutlaka bir şekilde tansiyonu düşürmüş ve nispeten daha sakin bir ortamın doğmasına yardımcı olmuştur. Bu sefer de aynı şeyi beklemek tabii ki mümkün. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları çıtayı biraz daha yükseğe koymuş oldu… Dolayısıyla öncelikle Astana Sürecinin teyit edilmesi ve beklenen sonuçları hâsıl edecek şekilde kuvvetle desteklenmesi gerekiyor. Öncelikle, Suriye Rejiminin yeni bir göç dalgasına yol açacak saldırgan hareketlerinin önlenmesi şart. Bunun için en doğru adres de Putin’dir!..

BM kararları doğrultusunda mültecilere insani yardımın daha istikrarlı şekilde ulaştırılması için, tarafların sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Bu arada yerinden yurdundan kopmuş insanların tekrar ülkelerine dönebilmesi için güvenli ortamın sağlanması, Suriye’de kalıcı çözüm için bir mecburiyettir. Fakat şunu hatırlatalım ki, Esad Rejiminin tutumu sebebiyle, Cenevre’de yeni anayasanın yazılmasına dair süreç bir türlü ilerlemiyor. Burada da Rusya’nın Esad’la ilgili tavır ve desteğinin belirleyici olduğunu belirtmeliyiz… Rusya’nın desteği Esad’ın uzlaşmaz tavrının en önemli dayanağıdır... Bakalım yarın Soçi’den nasıl bir sonuç çıkacak? Bölge için son derece kritik...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.