Bizim selle, çamurla daha çok işimiz olacak!..

A -
A +
Vatandaşlarımızın bir kısmı bayram günlerini sel ve su baskınlarıyla boğuşarak geçirdiler ne yazık ki!.. Bilhassa İstanbul’un Esenyurt ilçesi sakinleri bunu yaşadı. Artık sel ve su baskını meselemiz var…
 
 
Günbegün ortaya çıkan iklim ve tabiat olayları, ilerleyen zamanlarda insanlığın çevre felaketleri konusunda, daha çok başının ağrıyacağını gösteriyor… Hayli gecikmiş olarak, bu kalıcı probleme karşı etkili tedbir ve mücadele yollarını geliştirmeye çalışan dünya devletleri, öyle görünüyor ki, çok bocalayacak!.. Daha dün, Paris İklim Anlaşmasıyla, sera gazlarının atmosfere salınımını azaltabilmek için, fosil yakıtlara getirilen kısıtlamalar, Rusya-Ukrayna savaşı dolayısıyla baş gösteren küresel enerji krizi yüzünden birdenbire tersyüz oldu… Anlayacağınız 2030 yılına kadar, karbon ayak izi konusunda ciddi sözler veren bazı ülkeler çaresiz biçimde, yeniden kapattıkları kömür ocaklarını işletme yoluna gidiyor. Dolaysıyla verilen sözler hak getire!..
 
İklim değişikliğinden kaynaklanan çevre felaketleri kimi yerde susuzluk, kuraklık; kimi yerde afet şeklinde yağış ve sel felaketleriyle kendisini hissettiriyor. Yakın zamana kadar, iklim değişikliği ve buna bağlı çevre felaketlerini daha ziyade dış dünyada cereyan eden olaylarla tartışıyorduk. Ama son yıllarda, artık kendi ülkemizde çok sık biçimde bu hadiseleri yaşamaya başladık. Ve bu konuda ne kadar hazırlıksız olduğumuzu da giderek daha acı şekilde idrak ediyoruz.
 
İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere, büyük şehirlerdeki sel ve su baskınları, alışıldığı üzere medya organlarında daha geniş yer alıyor… Ama şunu iyice gördük ve anladık ki, Türkiye’nin bu şekilde sel ve su baskınlarından, taşkın ve heyelanlardan etkilenmeyen ve etkilenmeyecek olan bir yeri yok. Kademe kademe bütün topraklarımız, iklim ve tabiat olaylarının etkilerine maruz kalıyor ve kalmaya da devam edecek. Bu maalesef artık kesinleşmiş bir durum. Bayram günlerinde, İstanbul’un Esenyurt ilçesindeki su baskınları ve yoğun taşkınlar, orada oturan vatandaşlara çok zorluklar yaşattı.
 
İstanbul’un 39 ilçesinin hiçbiri bu gibi durumları yaşamaktan beri değil. Bugün Esenyurt, yarın bir başka ilçe. Aynı şey Ankara ve İzmir için de geçerli. Bayramdan önce bütün Batı Karadeniz Bölgesi afet şeklindeki yağışlardan etkilendi. Öyle ki, geçen seneki sel felaketlerinden etkilenen ve yıkılan yapıların yerine inşa edilen birtakım köprüler ve binalar tekrar yıkıldı maalesef… Öyle acıklı hikâyelerimiz var ki! Mesela yıllar önce dere taşmasından dolayı yan yatan ve kriko ile düzeltilen (yanlış okumadınız kriko ile düzeltilen…) bina, birkaç defa aynı işleme tabi tutulmuş ve bu son selde artık hiç kaldırılamayacak şekilde yıkılmış! Vatandaşlarımızın can ve mal emniyeti konusunda gerek kendilerinin ve gerekse mahalli ve merkezî idarelerin nasıl bir tehlike ile yüz yüze geldiği yeterince anlaşılmıyor mu?
 
Dere yataklarına yapılan binalar ülkemizde başlı başına çok ciddi bir mesele. Şehir içerisindeki kanalizasyon şebekeleri ve tahliye hatları apayrı ve bir o kadar netameli bir konu. Dere ıslahının hangi şehrimizde tam olarak halledildiğini söyleyebiliriz ki? Bizim yıllarca çok bilinçsiz şekilde, vatandaş ve yetkili idari kademeler olarak; göz yumduğumuz imar faciaları, bugün karşımıza çevre felaketi olarak dikiliyor. Öyle bir noktadayız ki, mevcut durumu çok köklü kentsel dönüşümlerle dahi ancak yüze 10-20 mesabesinde düzeltebiliriz. Orta ve uzun vadede, Türkiye’yi en fazla meşgul edecek, enerjisini harcayacak konulardan biri bu çevre ve şehircilik meselesi olacaktır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde, iklim değişikliği ve çevre problemlerine karşı başlatılan doğru mücadele biçimlerini, daha fazla gecikmeden biz de uygulamaya koymalıyız. Ve kendi ülkemizin şartlarına göre gerekli yerli ilaveleri de yapmalıyız… Yoksa bizim selle ve çamurla daha çok işimiz olur. Tabii afetleri can kaybı olmadan atlatabildiğimiz zaman, haklı olarak seviniyoruz. Ancak yaşadığımız her hadise, gelecekte ne derece vahim olaylarla yüz yüze gelme ihtimalimizin kaçınılmaz olduğunu bize anlatıyor. Gelgelelim mazgalların etrafını asfaltla doldururken, tahliye deliklerini de kapatabilen belediyelerimiz var!.. Tek başına bu husus bile ne hâlde olduğumuzun delilidir...
 
Ne kadar zengin ve gelişmiş olursa olsun, dünyadaki hiçbir ülke, tabii afetlere karşı yüzde yüz başarılı ve hazırlıklı olamaz. Adı üstünde tabii afet. Velakin olanlardan ders çıkarıp, bundan sonra olabileceklere karşı imkân dâhilinde daha tedbirli olmak lazım. Aksi takdirde her seferinde aynı acıklı manzaraları görmekten kurtulamayız. Bütün selzede vatandaşlarımıza geçmiş olsun. Allahü teala beterinden muhafaza eylesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.