Deprem gerçeği ve alışkanlıklarımız…

A -
A +
1999 Gölcük Depremi (7,4) üzerinden 23 sene geçti… 1939 Erzincan Depremi (7,2) üzerinden de 83 sene geçti. Bu arada daha birçok deprem oldu. 1966 Varto (6,9), 1967 Adapazarı (6,8), 1970 Gediz (7,6)…
 
 
“Deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyiz…” Bu söz, 1999 Gölcük Depreminden sonra, Kandilli Rasathanesi Müdürü olarak ismi çokça gündeme gelen ve daha sonra da “Deprem Dede” lakabı ile anılan Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’ya ait. 20. Yüzyıl içinde bir düzineden fazla büyük deprem yaşayan ve on binlerce insanını bu afetlerde kaybeden Türkiye yani bir uçtan bir uca fay hatları üzerinde oturan Türkiye, acaba deprem gerçeğini ne kadar kavradı? Gölcük Depreminin üzerinde 23 sene geçti. Her sene 17 Ağustos’ta, o büyük felaketle ilgili anma toplantıları ve ilmî tartışmalar yapılır… Resmî rakamlara göre, tam 45 saniye süren 7,4 büyüklüğündeki Gölcük Depreminde 17 bin 480 kişi öldü. Ondan tam altmış yıl önce meydana gelen Erzincan Depreminde ise, en az 32 bin insan hayatını kaybetti. Tümüyle yıkılan Erzincan şehri yer değiştirerek yeniden kuruldu…
 
Peki, 1939’dan 1999’a gelinceye kadar, Türkiye; topyekûn manada deprem gerçeğine karşı, acaba ne derece bilinçlendi? Daha basit bir ifadeyle, yapı işlerinde ne derece dikkatli davrandı ve binaların daha sağlam inşa edilmesine dair nasıl standartlar getirdi? 1999 Gölcük Depremi çok net şekilde ortaya koydu ki, o güne kadar hiç de dersimizi çalışmamışız. Vaka, bugün kâğıt üstünde epeyce sıkı tedbirler getirilmiş olmasına rağmen, hâlâ daha uygulamada yeterli dikkat ve itinanın gösterildiğini söylemek hiç kolay değil!..
 
1939 Erzincan ile 1999 Gölcük arasında, birçok büyük deprem cereyan etti. İrili ufaklı olanları bir kenara bırakıp, ağır yıkım getiren 6 ve yukarı büyüklüğündekileri hatırlatmakla yetinelim. 1966’da Muş Varto (6,9), 1967 Adapazarı (6,8), 1970 Gediz (7,6), 1983 Erzurum (7,2)… 2011 Van Erciş (7,2) ile 2020 senesi içinde meydana gelen 24 Ocak Elâzığ (6,8) ve 30 Ekim İzmir (6,6) depremleri, Gölcük sonrasındaki yüksek şiddetli olanlar. Bunların her birinde maalesef çok ciddi yıkımlar ve ağır can kayıpları meydana geldi. Uzmanların analiz ve yorumlarına bakılırsa, şayet yapı sistemimiz deprem şartlarına uygun olarak tanzim edilmiş ve uygulanmış olsaydı, bu derece hasar ve can kayıpları yaşanmazdı. Bununla ilgili olarak deprem kuşağında yer alan başka ülkelerin tecrübelerinden çok çarpıcı örnekler de medya organlarında zaman zaman yer alır. Ama biz şöyle bir bakıp geçeriz!..
 
Sadece deprem değil, diğer tabii afetler konusunda da bu böyledir. Son olarak Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde dere yatağına inşa edilen binalar ve YIKILACAK ikazı yapıldığı hâlde, aynı noktaya tekrar kondurulan köprüler… Nitekim yıkıldılar! Özellikle Karadeniz Bölgesinde heyelan bölgeleri ve dere yataklarına yapılan binaların akıbetini her seferinde öğrenilmiş çaresizlik misali izliyoruz. İşte bu noktada A. Mete Işıkara’nın söylediği “Deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyiz” sözünü, nasıl anladığımız da ortaya çıkıyor!
 
Hemen her gün vukua gelen küçük sarsıntılarda bile, TV kanalları genellikle bir jeolog veya jeofizikçiyi ekranlara çıkarıp depremle ilgili mülakat yapıyor. Ve ekranlara çıkan her isim mutlaka uyarılarda bulunup, ülkemizin deprem hususunda nasıl ciddi risklerle karşı karşıya bulunduğu hususunda izahat veriyor… Sahasında en kıdemli bilim adamlarımızdan biri olan Prof. Dr. Naci Görür, belki bu izahatı en sık yapan akademisyen konumunda. İki gün önce bir TV kanalına verdiği mülakatta, muhtemel büyük İstanbul Depremiyle ilgili ürkütücü şeyler söylüyordu. 1999’dan başlamak üzere, 2029 yılına kadar; 30 yıl içinde minimum 7,2 ve maksimum 7,6 büyüklüğünde bir depremin olma ihtimali yüzde 64 olarak hesaplanıyor. Bu otuz yılın 23 yılı geçmiş bulunuyor ve 2029’a kadar yüzde 64 ihtimali devam ettiğine göre, son evreye geldik deniliyor. Muhtemel depremdeki can ve mal kayıplarıyla ilgili tahminî rakamlar gerçekten dehşet verici. En az elli bin binanın büyük tahribata uğrama tehlikesi söz konusu. Bu da yüz binlerce insanın ölümle burun buruna gelme durumunu gösteriyor.
 
Biz her şeye rağmen, (inşallah olmaz) diye dua edelim… Ve fakat deprem için olabildiğince hazırlık yapmaktan da geri kalmayalım. Yani deveyi sağlam kazığa bağlayıp öyle tevekkül edelim! Ancak daha fazla da geç kalmayalım. Zira bilim adamları zamanın büsbütün daraldığını söylüyor. Bu işin şakası yok!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.