MUKÂYESE

A -
A +

Hollywood çalışıyor. ABD ülkelerden önce zihinleri işgâl ediyor. Bu eşkıyâ devlet gûyâ insanlığın çok ilerisinde. Mağlûb edebilmeyi hayâl etmeyin, yaklaşmak dahi muhâl. Filmler bizi bu noktaya getirdi. Bilhassa bilim kurgu diye tesmiye etdikleri tür. Beyaz perdede yapmadıkları iş kalmıyor. DNA ile kedinin fâreyle oynadığı gibi oynuyorlar. Toplu iğne başı kadar bir çip bırakın yeryüzünü kâinâtı kucaklıyor. İnsân vücûdundaki yüz trilyon hücre de bu dâirenin içinde. Neler duymadık ki… Neymiş efendim, ABD’nin elinde öyle bir zehir varmış ki damlası şebeke suyuna karışsa bütün şehir yok olurmuş. Vây anam vây… Ne ise ki bu adamlar güçlerinin farkında değil. Aksi hâlde kara, deniz, hava kuvvetlerini lağvedip burun damlalarıyla hedeflerine varırlardı…

Aynı edebiyât yahudiler için de parçalanıyor. Uçan kuşun değil, kuşdaki bitin hareketlerini ta’kîb ve tahlîl eden bir İsrâil. Sina çölündeki kumları teker teker fişleyen bir yapı. Anam, anam, anam…

Satılık kalemlere dikkat etmemiz mühim. Bunlar yerli süsü verilmiş ajanlar. Râhat durmuyorlar. Sûret-i hakdan görünüyorlar. Senden benden milliyetçiler. Maamâfîh merkeze dâimâ ABD’yi ve yahudileri koyuyorlar. Şöyle büyüğüz, böyle vazgeçilmeziz deyip lâfı bir şekilde bunlara getiriyorlar. Sonra mı? Sonra bu iki güce arz-ı ubûdiyyet etmemizi salık veriyorlar. Tabîî bunu açıkdan söyleyemiyorlar. Yazılarını okuduğunuzda veyâ konuşmalarını dinlediğinizde başka bir istikâmete temâyül etme gücünüz kalmıyor. Bu kadar zararlılar. MİT’in cümlesini deşifre etmesi elzem hâle geldi. Aksi takdîrde insanımız hâdiselere bunların gözlüğüyle bakmaya devâm eder durur. Hem de millî ve hür düşündüğünü zannederek!

Kaşı gözü oynayan bir ahlâksızın Osmanlıyla ilgili herzelerini ciddîye almaya gerek yok. Buna cehlin ihânetle birleşmesi denir. Birkaç rakam verelim: 1911’de dünyâ ticâretinden aldığımız pay %0,92. 2016’da kırılan cumhûriyyet rekoru %0,89. Yine cihan harbine takaddüm eden yıllarda orta seviyedeki bir me’mûrun maâşıyla 100 kilo et alınabiliyor. Bu ise bugünkü 5.000 TL. Ya’nî 1900’lü yılların me’mûru şimdikinden iki kat müreffeh. 1897/98 yılından 1913/14 senesine kadar toptan fiyatlardaki artış %24. Demek ki senelik ortalama 1.7 nisbetinde. 1966’da hayat pahalılığı 1914’e göre 121 def’a artmış. 1968’de 1 Türk lirasının satın alma gücü 1914 yılının 30 parasına denk. 1914’de 1 olan hayat pahalılığı 1929’da 13.8, 1938’de 9.73. 1916’da, başka bir ifâde ile dünya savaşının tam ortasında 1 Osmanlı lirası 22.785 fransız frangına, 18.44 alman markına, 4.39 ABD dolarına eşit…

Şu hâlde Osmanlı’nın bitdiği nokta bizim zirvemizden yukarda. Kıymetli eserlerinden bolca istifâde etdiğimiz iktisad târihçimiz Vedat Eldem konuşsun: “Filhakika Osmanlı lirası Birinci Cihan Harbi’ne kadar, dünyada mevcut paraların en sağlamlarından biri idi ve tahditsiz ithalata rağmen, memleketin altın stoku azalacak yerde durmadan artmakta idi. Fiyatlar sabit denecek kadar istikrarlı, maaşların iştira (satın alma) kudreti yüksekti.” Öte yandan 7 milyon kilometrekareden büyük vatan toprağını da unutmayalım. Şu ankinin 9 katı. Petrolüyle, doğalgazıyla, boruyla… Tekrar Eldem’e dönüyoruz: “Her halükârda Osmanlı İmparatorluğu dış ticaretinin muazzam açıklar verdiği hakkında yerleşmiş bulunan kanaatin hakikate uymadığı muhakkaktır.”

Namlu mes’elesi için yine Eldem’e mürâcaat edelim: “Silâh sanâyiinin merkezi Erzurum’du. Son zamanlarda silâhçılar Martini ve Winchester tipi tüfekler i’mâline de başlamışlardı ve bu ma’mûller gerek kalite gerek sağlamlık bakımından orijinallerden aşağı kalmamakta idi.”

Tayyârenin ilk deneme uçuşu 1903’de Amerika’da olmuşdu. Osmanlı onca gâilenin içinde bu mevzûyu da ihmâl etmemişdi. Cihân harbine hatırı sayılır bir hava kuvveti hazırlaması bunu isbâtlıyor. Anlaşılacağı üzere devlet-i aliyye gelişmeleri anlık ta’kîb ediyordu. Biraz nefes alabilseydi işin i’mâlât kısmına da girecekdi. Amerika ilk atom bombasını ikinci dünya savaşında patlatdı. Aradan geçen üç çeyrek asra rağmen bu silâh bizde var mı? Sakın NATO’nun bombalarını söylemeyin. Kanâatimize göre onların ilk hedefi bu mübârek topraklar olur.

Lâfı niye uzatıyoruz ki? Ma’lûm şahıs merd-i kıbtî kâidesi gereğince Türkiye’nin şu anki durumunu Osmanlı’nın yıkılış günlerine benzetdi. Farkına varmadan, “Cumhuriyyet’in zirvesi Osmanlı’nın dibe vurduğu noktanın üstünde değildir” demiş oldu. Gerçi “Cumhuriyyet’in zirvesi Osmanlı’nın dibe vurduğu noktanın altındadır” demesi gerekirdi. Bununla berâber zekâ ve patavat durumu bizi bir hayli ümîdlendiriyor. Bir gün çıkıp o cümleyi de kurarsa inanın şaşırmayız!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.