SİYÂSET

A -
A +

Şu sâatden sonra her şeye hâzır olmalıyız. Geri dönüşü olmayan bir yola girdik. Ufak bir tereddüd felâket getirir. Devletler arası muvâzeneleri dikkate almak kifâyet etmez. Alçaklığın ansiklopedisini yazmış gürûhun işlemeyeceği mel’anet yok! Nitekim karşı karşıya gelmiş gibi görünen ABD ve İngiltere’nin daha yeni bir masanın etrâfında toplandığı ortaya çıkdı. Hiç şübheniz olmasın eskisinden daha bilenmişler. Asmayı, kesmeyi, parçalamayı hayâl ediyorlar. Bu mevzûda kimse adalılarla yarışamaz. En önde oldukları hâlde gerinin gerisindeki kadar görünmüyorlar. İleriye eski sömürgelerini sürüyorlar. Bu sûretle hem coniyi hem onun ısırdığını zayıflatıyorlar. Başka bir ifâde ile çayın taşıyla çayın kuşunu vuruyorlar. Sakın bunu dehâlarına yormayın. Kurnazlık diyebilirsiniz. İyi de bu nasıl bir kurnazlık? Türkün siyâsetini taklîd etme kurnazlığı. Osmanlı hareketlenen iki yumurtayı yekdiğeriyle tokuşdurur ve en azından biri kırılırdı. Çoğu def’a ikisi de bertarâf olurdu. Avrupa’nın savaşlarla dolu târihini bir de bu gözle incelemek lâzım…
 
 Abdülhamîd Hân devri söz konusu siyâsetin son parlayışı. Ne var ki şunun bunun anlayıp tatbîk etdiği siyâset İttihâd ve Terakkî’nin ahmak kanadına çok ince gelmiş, bu yüzden iltifât görmemişdi. Diğer cenâh zâten hâindi…
 
Exxon Mobil’in Doğu Akdeniz’e göndereceği araştırma gemisine ABD donanması eşlik edecekmiş. 6. filo sondaj gemilerini koruyup kollayacakmış. Ya’nî müdâhale edersek karşımıza çıkacaklar. Deniz kuvvetlerimiz onları ve cümlesini soğuk sulara gömecek karârlılıkda olmalı. Dikkat ederseniz “güç” demiyoruz, “karârlılık” diyoruz. Zîrâ henüz o noktada değiliz. Üstelik bu, bugünden yarına olacak bir iş de değil. Osmanlı donanmasının dünyâ tahtına oturması 200 senede gerçekleşdi ki Yavuz Sultân Selîm devriyle târihlenir. Bahrî unsurlarımız adı geçen sâhaya yayılmalı ve burada biz varız demeli. Saldırı olursa yediden yetmişe gerekeni yaparız. Donanmamızın imhâsı bahâsına bir uçak gemilerini batırmak işi bitirir. Topyekûn saldırırlarsa bunun da altından kalkarız. 80 milyon nüfûs en az 25 milyon asker demekdir. Îcâb ederse 10 milyon şehîd veririz. Tabîî mümkin olan en kısa sürede bahriyemizi zirveye taşımalıyız. Bunun ekonomi gerekdirdiği ma’lûm. İkisi arasında mebsûten mütenâsib bir münâsebet var. Birini güçlendirmeden diğerini güçlendiremiyorsunuz. Gelelim tekrâr söz konusu bölgeye: Burası arka bahçemiz dahi değil. Misâfir odamızın önündeki balkon. Bırakın buraları, okyanuslarda hâkimiyet kurmalıyız. Denizlere hâkim olmadan dünyâ ticâretini kontrol edemeyiz. Dolayısıyla parayı da…
 
Târihimiz onlarca düşmana karşı mücâdele verdiğimiz misâllerle dolu. Niğbolu’da olan Viyana’da olmuşdu, Viyana’da olan Çanakkale’de… Bugün de aynısını yaşıyoruz. Hâl böyleyken İstanbul’u sıklet merkezi yapmazsak işimiz zor. Ticâretin, dolayısıyla paranın merkezi olma hedefi yetmez. Namlunun da kutbu olmalıyız. Stratejik silâhlarla donatılan Türkiye yenilmez bir güç olur. Madde cihetinde yapmamız gereken bu!
 
Harekâta dâir konuşanların söyledikleri evlere şenlik. Yok mayınlar varmış, yok tank hendekleri varmış, yok kuleler varmış… İyi de istihkâm sınıfı ne iş yapar? Bunları parçalayıp atacak olanlar evlerinde sarma saran analarımız değil her hâlde…
 
Savaşda kibârlık olmaz. Hele BM’nin türlü dalavereler peşinde koşduğu şu günlerde kaybedilecek bir sâat bile yok!
 
Ezip geçmeliyiz…

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.