Ummadık taş!..

A -
A +

Kupa yorgunu iki takımın arasındaki oyuncu kalite farkı, çok erken onun lehine skorda gözükmediyse bunda Malatya'nın şansı, kaleci Fevzi'nin formu ve de tabii Daum'un yanlışlıklarının büyük rolü vardı. Daum, Appiah'sız kalınca Kemal'i onun yerine monte etmişti ama, Mehmet Yozgatlı da ilk 11'e girince lig tortularından Malatyaspor'a karşı hem de kendi sahasında tek santrforla oynamak durumunda kalıyordu. Malatyaspor, oyunu buna rağmen çok geride beklemeyip, orta alanda kalabalıklaşarak oynuyordu. Ama bu takımın gol becerisi olan hemen hemen hiç oyuncusu yoktu. Tek tük cılız ataklar ise Rüştü'nün tecrübesinde eridi. Taraflar ilk yarıda soyunma odasına golsüz giderlerken, dönüşte F.Bahçe'nin gol atmasını iyi bilen, savunmanın iyi yerlerine kaçan ve oralara etkili toplar düşüren Semih'i bekledi herkes. Ama dahi hoca Semih'i çok enteresandır, Yozgatlı golü attıktan sonra oyuna sokarak, tam kendine mahsus tuhaf bir uygulama daha yaptı. Ve bu değişiklik, F.Bahçe kalesi önlerine gidebilmede ve de oralarda yürek hoplattırabilecek bir şeyler yapmada çok zayıf olan Malatyaspor'a sanki itici güç oldu. Orta saha Kemal'in çıkmasıyla Aurelio'nun sırtına yüklenirken, Malatyaspor da F.Bahçe kalesine yüklenmeye başladı. Ve yediği golün altından kalkabilecek bir iki pozisyonu peş peşe yakaladı. Daum, bu yaklaşık 5 dakika süren sıkıntıyı gördü ki, ya da G.Saray maçında olduğu gibi birileri kulağına fısıldadı ki, Nobre'yi alıp Serkan'la orta sahaya dinamizm kazandırmayı düşündü ama bu defa da yine Semih'le tek santrforda kaldı. Malatyaspor, ligde bulunduğu yerde eleman nitelikleri açısından ligin en ciddi şampiyonluk adayına yaşatabildiği kadar korku ve heyecan yaşattı. Ama bundan fazlasını yapacak kapasitesinin olmadığı, zaten ligde attığı gol sayısıyla açıkça ortadaydı. Appiah'sız kalan F.Bahçe orta sahasının ve de hatta Önder'siz savunmanın bu kadar, hem de böylesine bir rakip karşısında sıkıntılar yaşaması, bugüne kadar kadronun yedeklerinin gerekli biçimde kullanılmadığının faturasıydı. Yine de F.Bahçe, "hiç ummadık taş baş yarar" misali bir rakibin yanından kaçıverdi. Maçın hakemi Selçuk Dereli ise her düdüğü, kendisini isteyen F.Bahçe taraftarının protestosuna rağmen, hiç de kötü bir maç yönetmedi. Tam tersine Nobre'nin balıklama atlayışına penaltı vermedi ama asıl gereken ikinci sarı karttan kırmızıyı göstermeyerek kıyak da yaptı diyebiliriz. Tabii bu pozisyonunun hemen ardından Alex'in uçuşu da Dereli'nin F.Bahçe lehine düdükleri arasına girdi. Yani hiç de Ulusoy'un hatırının sorulmayacağı bir maç yönetti diyebiliriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.