Şerefinizi kim koruyacak?

A -
A +

Utandım... Sıkıldım... Üzüldüm... Kahrettim... Lanet ettim... Bütün bu duyguları, salıyı çarşambaya bağlayan saatlerde, Şampiyonlar Ligi arasında, Star TV'nin spor haberleri süresince yaşadım... Oysa, golsüz geçmiş olmasına rağmen, Lyon ile Milan'ın müthiş futbol resitalinden amma da keyif almıştık. Peki, bir dakikayı bile geçmeyen o kısacık haberde neydi bu duyguları yaşatan? Ülkenin spor lokomotifi olduğu kadar, sosyal, ekonomik temel taşlarından Fenerbahçe futbol takımı, yöneticisi ile birlikte Malatya'ya uçmak üzere Yeşilköy'deki bekleme salonundaydı... Üç kuruş maaşa talim eden, omuzlarında 20 kiloluk kamerayı taşıyan kameramanlar, gözlerini beyinleriyle bütünleştirip vizör arkasından harikalar sunan foto muhabirleri de, bu yukarıda tarif etmeye çalıştığım olguyu görüntülemeye çalışıyorlardı. Mekan, magazin rezaletlerinin yaşandığı ne bir gece kulübü, ne bir bar, ne bir pavyon idi. Çok zamandır o salona uğramadığımdan bilgim yok, belki de sigaranın bile yasak olduğu pırıl pırıl bir mekandı. Fenerbahçe takımının futbolcuları tek tip giysileri ile örnek bir sporcu kafilesi portresi çizerken... İşte ne olduysa oldu ve bir anda dünyam karardı. Ne kulübün tarihine yakışan, ne çağdaş bir ülkenin sosyal yaşantısına uyan, ne de demokrasi ile bağlaşabilecek bir eylemde bulundu Fenerbahçe'nin Sayın Başkanı... Yerinden hışımla kalkıp, o üç kuruş ekmek parası için onca yükü ve sorumluluğu taşıyanların üzerine yürüdü ve onları payladı. Bundan böyle Başkana sorulmadan görüntü alınamayacaktı. Aynı Başkan geçen sezon da, bir tiyatroya girerken, altını çiziyorum tiyatroya girerken, kendisini görüntülemek isteyen bir kameramanı tokatlayabileceğini de öfkeyle haykırmıştı. Fenerbahçe başkanı olmak hem kolaydır, hem de zordur. Ama asıl zor olan o müstesna makamı doldurabilmek, ona halel getirmemektir. Ben, 40 yıla yaklaşan meslek hayatımda da, çocukluğumdan delikanlılığıma kadar da birçok Fenerbahçe başkanı ile yüzyüze geldim. Kendinden 30 yaş küçük gazeteciler oturmadan dakikalarca ayakta duran rahmetli Razi Trak Bey'i de tanıdım, bütün spor yazarlarını yanaklarından öpen Faruk Ilgaz'ı da senelerce yazdım, İsmet Uluğ Bey'in karşısında da, hiç gocunmadan, ceket ilikledim, Emin Cankurtaran'ın hal hatır sormalarını da hiç unutmadım. Hazmetmek kolay değildir. İş, açıklama yapmaya veya birilerine bindirmeye gelince, basın toplantısına aynı kişileri çağırıp destek almak iyi de, bu neyin nesi Ama doğru; babasız, korumasız çocuğu herkes döver... Şimdi Türkiye Spor Yazarları Derneği şayet varsa ve yaşıyorsa, bu sıfatını koymakta bile zorlandığım eylemi acaba kınayacak mı? Bugünlerde yeni başkanını seçmeye hazırlanan TSYD, acaba bir kere daha mensuplarına ve mesleğine ihanet mi edecektir? Şerefinizi, haysiyetinizi bundan böyle kendiniz korumaya çalışın sevgili kameramanlar ve foto muhabirleri! Çünkü, koltuk hoştur ve iş koltuğu temsil etmeye gelince de, sahip, korkak, markajda ve hesaplı ise de bomboştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.