Juventus ve Türkiye!

A -
A +

Juventus'u anlatmak için bilmem fazla söze gerek var mı? Yine de birkaç önemli detayı vereyim. Dünyanın en tanınmış otomobil firması Fiat'ın kulübü... Yani ünlü Agnelli Ailesi'nin pahalı tutkusu... İtalya'da en fazla şampiyon olan kulüp... Uluslararası futbol arenasında sayısız kupanın sahibi... Zidane'dan tutun da, Platini, Boniek, Sivori'ye kadar dünyanın ünlü yıldızlarına forma giydirmiş bir kulüp... Şimdi bu kulübün her tarafı didik didik ediliyor. Hatta İtalya Futbol Federasyonu'na kadar uzanılıp, dosyalar üç şehrin savcılığı tarafından inceleme altına alınıyor. Juventus Yönetimi toptan istifa etti. İtalya Futbol Federasyonu Başkanı Carraro da... Ünlü menajer ki, Appiah'ın transferinde de başrolü oynamıştı, Moggi'nin hapse girmesine kesin gözle bakılıyor. Juventus'un taaa dördüncü lige kadar düşürülmesi gündemde... İşte beğenmediğimiz, mafyanın ülkesi İtalya... Ve işte yöneticilerin, hakemlerin, teknik adamların dürüstlüğü kimseye bırakmadığı, ama her türlü katakullinin çevrildiği Türkiye... Hele hele o taraftar var ya, yağmurda, karda maça koşan... Onları da kandırdık, uyuttuk senelerce... Haaa az kalsın unutuyordum. Siz biliyor musunuz; İtalya, Dünya Kupası'ndaki tek hakemi De Santis'i de, "Böyle bir lig içinden Dünya Kupası'nda İtalyan hakem olamaz" gerekçesiyle çekti. Ne kadar bize benziyor değil mi? Siz hâlâ, "O mu şampiyon olmalıydı, bu mu?" diye kafa patlatın durun... Ama pardon! Türkiye'de hiç şike olmamıştır. Türkiye'de hiç teşvik primi verilmemiştir. (Hem de devlet tarafından belgelenmiş olmasına rağmen.) Türkiye'de hiç hakem ayarlanmamıştır... Özür dilerim... Ergun Gürsoy ne beklemiştir kim bilir? Hayretten ağzım açık kaldı... Ergun Gürsoy, yani G.Saray Kulübü'nün yönetimlerinde 20 yıldan beri, hem de en önemli görevleri üstlenmiş olan Ergun Gürsoy, Divan Kurulu üyeliğine hak kazanmış. Yani 30. yılını doldurup, bu müstesna platforma ulaşabilmiş. Şimdi bu üyeliğin değerini tartışmak mümkün mü? Peki, ya daha kulüp üyeliğinde üç ayı doldurmadan, hem de Yüksek Divan Kurulu üyeliğine ulaşılabilen kulüp hangisidir? Sizce hangisi daha sağlıklı çalışır? Helal olsun Rize'ye... Haftanın bana göre, en delikanlı takımı Rizespor çıktı. Diğer maçların içinde zaten ölüm kalım savaşı vardı. Cumartesi oynananlar ise yasak savmaktı. Ama, Rizespor, dörtte bir takım geldiği Ankara'da, G. Birliği'ni yenerek, UEFA Kupası'na Trabzonspor'u yolcu etti. Hem de iki hafta önce tribünlerde kapıştığı rakibini... Eeee ne de olsa Karadenizlilik var ya... Hakan Şükür ve ekibinin zaferi! G.Saray'ın bana göre hem kendi tarihinin, hem de liglerin bütün zamanlarının en değerli, en anlamlı şampiyonluğunun mimarı bir grup futbolcudur. Bunların başında da Kaptan Hakan Şükür gelir. Hasan Şaş, Ergün Penbe, Mondragon ise takımı şampiyonluğa götüren ekibin diğer elemanlarıdır. Öyle ya, seyircisi maçları boykot etmiş, etmemiş olanı da sürekli protesto gösterilerinde bulunmuş, Ribery'si kaçmış, futbolcuları 7 ay para alamamış, teknik direktörü aşırı duygusal ve takımı kadar kaliteli olmayan bir ekip, hem de böyle şampiyon olabiliyorsa, bundaki en büyük etken dört kaptanının işe dört elle sarılması, parçalanmayı, dağılmayı engellemesidir. Zaten Kayserispor maçından sonra ağlayanlara bakarsanız, buraya kadar sıraladıklarımı daha iyi anlarsınız. Ulusoy'dan son darbe! Fransa Milli Takımı Teknik Direktörü Domanech, Anelka'yı, Brezilya Milli Takımı Teknik Direktörü Parreira da Alex'i Dünya Kupası kadrolarına çağırmadılar. Zaten bu iki teknik adam futboldan hiç anlamazlar!. Biraz daha derinliğine bakarsanız, bizim Federasyon'un Başkanı Haluk Ulusoy, bu ülkelerin başkanlarını arayarak F.Bahçeli bu iki futbolcuyu kadroya çağırtmamış. Şimdi şuraya kadar yazdığım iki cümleden F.Bahçeliler amma memnun olmuşlardır. Yarın yine bu sütunlarda bulunan amigo yazarların buna benzer hayal ürünlerini sayfaya getireceklerinden emin olabilirsiniz. Bakın F.Bahçe neden şampiyon olamamış? Konfeti avantajına rağmen! Ali Şen, Denizli faciasının akşamı telefonda şunları söylüyordu: "Başkan dediğin bu günlerde ortaya çıkar. Çıkar ve etkili olur. Benim Trabzonspor'un elinden şampiyonluğu aldığımızda yaptıklarımı bir hatırlayın..." Düşündüm, taşındım; F.Bahçe Başkanı, şayet Ali Şen olsaydı ne yapabilirdi diye?.. Öyle ya, G. Saray maçı biteli 16 dakika olmuştu. Malatyaspor da G.Antepspor'a yenilip küme düşmüştü. Onun da üzerinden 16 dakika geçmişti. Ve F. Bahçe hâlâ sahadaydı ve skoru 1-1'e getirmişti. Eeee diyeceksiniz... Şöyle diyeceğim, her maç öncesi, devre arası, sonrası soyunma odasına girmek marifet değildir. Marifet buradadır. Ama Denizlispor, kümede kalmış olduğunu öğrenmiş olmasına rağmen ciddiyeti elinden bırakmadan oynadı ve yenilmedi. Acaba neden? Sevginin ve saygının spordaki önemi burada çıkıyor işte... Keşke anlaşılabilmiş olsa... İşte failler! F.Bahçe şampiyonluğu neden kaybetti? Ben öyle amigo yazarlar veya başkaları gibi sayfalarca ağıt yakacak değilim. Çünkü ilkem, düz bakıştır. F.Bahçe, içindeki rahatsızlıkları başkan korkusundan acı dindirici ile uyuşturmaya çalışan medya mensupları ve kulüp bünyesinde de aynı yola düşmüşler yüzünden şampiyonluğu kaybetmiştir. Selçuk Yula, Altan Tanrıkulu, Onur Belge, Gürcan Bilgiç, Necati Bilgiç, Hasan Ali Atasoy, Ebru Köksaldı, Alaattin Metin, köşe yazarları Emre Aköz, Mehmet Yakup Yılmaz, Ercan Saatçi, Haşim Şahin baş mimarlardır. Zaman zaman da Rıdvan bunlara katılmıştır. Çünkü onlar, başkan korkusundan Daum'a bile sahip çıkmışlar, kötü futbolu yermeye, içeride kanayan yaraya ilaç önermeye başkan korkusundan hiç cesaret edememişlerdir. Her kötü sonucu da başka yerlerde sebep aramaya çalışmışlar, böylece başkanlarına son derece sempatik görünmeyi, F.Bahçe takımının şampiyonluğuna tercih etmişlerdir. Bu popülist tavır, iç yaraların büyümesine, genişlemesine ve nihayet bedeni yıkmasına neden olmuştur. Biz mi? Düşmanız ya... Daum'la devam etmeyin dedik. (Hatta en başında hiç getirmeyin dedik) Anelka'nın parasına iki üç tane savaşan, sonucu etkileyen, 30-40 maç aslanlar gibi oynayabilecek oyuncular almalısınız dedik... Kaleciler arasında nöbetleşe sistem olamaz dedik. Sakatları önemli maçlarda riske atmayın dedik. Dedik de dedik... Ama Haluk Ulusoy, G.Saray'ı şampiyon yaptı. Bu da nereden çıktı demeyin... Yine sığınacak bir liman aranmaktadır, nasıl olsa... İşte size yeni bir liman! Ama dikkat edin, oradan ayrılmayın, çünkü deniz derindir... Beşiktaş'ın tarihi kararı! Beşiktaş, Süleyman Seba'dan sonra bir türlü ne transferde doğru bir yön çizebildi, ne de hoca seçiminde zamanlı davranabildi. Ancak, yönetimin aldığı son kararlardan biri bence Beşiktaş'ın düzlüğe çıkma yolundaki en ciddi adımı olarak değerlendirilmelidir. Bence öyle... Çünkü, oynasa da problem, oynamasa da problem, ne zaman oynayacağı belli olmayan, sık sık sakat durumda bulunan, "İkinci devre mi oynasa, yoksa sonradan mı girse?" gibi çözülmez denklemlerin adamı Sergen artık gidiyor. Hem de jübile teklifini elinin tersiyle iterek... Yani artık Beşiktaş'ta her gün, her hafta çekilen baş ağrısı bitiyor. Sanırım bu kararda Başkan Demirören ve Tigana etkili oldu. Kutluyorum... Ama hâlâ karara ağıt yakan yazar, çizer ve taraftar kısmı var... Hayret! Özyer'den müthiş taktik! Basketbolda play-off maçlarına dikkat kesilmişim... Ülkerspor-G.Saray serisindeki seyircisiz maçta çok ilgi çekici bir taktik gördüm. Ülkerspor coach'u Murat Özyer, ikinci periyodun büyük bölümünde müthiş şutör ve dripling ustası Malik Dixon'a kendi ampulüne yaklaştığında Mirsad'ı dikerek maçı çeviren adam oldu. G.Saray uzun süre sayı bulamadı ve 16 sayılık fark kapandı, maç da Ülkerspor'un oldu. Ama o süreçteki ve daha sonraki bazı bölümlerdeki bu müthiş taktik, Ülkerspor'a maçı aldıran faktördü. Tebrikler Murat hoca! Eeee ne de olsa, bana göre, bu ülkenin bir numaralı bayan sporcusu Derya'nın eşi... Ceza böyle olur Basketbol Federasyon Disiplin Kurulu, F.Bahçe maçında taşkınlık yapan G.Saray seyircisine ağır bir ceza kesti. Daha doğrusu cezayı kulüp çekti. İki maç seyircisiz ceza, kim bilir belki de G.Saray takımını play-off'tan erken eleten faktör oldu. Futbol Disiplin Kurulu'na ithaf olunur. Haaa az kalsın unutuyordum; o maçta bir de tribünler, kısmen de olsa boşaltılmıştı. Anelka için ne dediler? Geçen sezon F.Bahçe-G.Saray belgeselini hazırlamak için İstanbul'a gelen ünlü bir Fransız firması, G.Saray Kulübü'nden taaa takımın otobüsüne girilinceye kadar büyük ilgi görmüştü ama, F.Bahçe'de kapılar yüzlerine kapanınca bütün işleri bana kalmıştı. Ben, "Anelka'ya da ulaşalım daha sağlıklı davranmış oluruz" deyince çok tuhaf bir cevap almıştım. O cevabı buraya yazmak istemiyorum. Anelka'nın milli takıma çağrılmayışı bu yüzden bende hiç şaşkınlık oluşturmadı. Uçan adamın yankısı! ABD'li dünya ve olimpiyat rekortmeni atlet Justin Gatlin, 100 metreyi bu defa da 9.76'da koşarak yeni bir dünya rekorunun sahibi oldu. Olacak şey değil... Adam sanki yine uçmuş... Haber, dünya ajanslarında ilk sırayı aldı. Eh bizde de, anlı şanlı ligimizin müthiş finişi yüzünden iç sayfalara gitti... Ya hiç yer almasaydı? Yok be, o kadar değiliz hani... Nobre'yi kim oynattı? Hep yazdım, söyledim; Nobre bu takımın bankosu olmalıdır diye... Ama üç hafta önce kasığından ciddi şekilde sakatlanmış, sahayı sedye ile terk etmiş bir futbolcu, şayet yazılanlar, söylenenler doğruysa, bir buçuk aydan önce oynamaz. Nobre'ye oynar raporu veren doktorlar veya onları zorlayan teknik direktör F. Bahçe takımını 77 dakika on kişi oynatmışlardır. Nobre'ye de, takımı da yazık olmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.