Kartepe ve Sapanca…

A -
A +
Kocaeli'nin Kartepe ilçesini bilir misiniz? Ülkemizin belki de en güzel, en yeşil ve huzurlu beldelerinden birisidir. Hemen yanı başındaki Sakarya ilinin Sapanca ilçesi de öyle. İlçeler arası güzellik yarışması düzenlense birinciliği Kartepe, ikinciliği Sapanca alırdı herhâlde. Öyle ki her iki ilçe de birer inci gibi göz kamaştırıyor… Hafta sonları her iki ilçeye civar illerden ve özellikle İstanbul’dan gelen çok ciddi bir ziyaretçi akını var. Kartepe ve uzantısı olan dağların o muhteşem zümrüt yeşili sizi sizden alır, yeşilin her tonu ve ormanın zarafeti yoğun, sıra dışıdır. Dağın zirvesinde baktığınızda Marmara Denizi, körfez bir yandan, Sapanca Gölü öbür yandan gözlerinizi kamaştırır. Muhteşem bir coğrafya önünüze serilir. Türkiye’nin göz bebeği olan bu iki beldede değişik iki sorun dikkatimi çekti. Birincisi Arapça tabela sayısında artış var. İkincisi de özellikle Sapanca sınırları içindeki dağın zirvesine doğru ciddi bir betonlaşma hız kesmeden devam etmekte. Bölgeden geçenler mutlaka dikkat etmişlerdir. Kartepe ilçesinde orman daha itinalı muhafaza edilmişken, Sakarya'ya bağlı Sapanca ilçesinde dağ âdeta sitelerin işgali altında ve bu gitgide hızını alarak sürüyor. Ve ne yazık ki her iki ilçede de özellikle emlakçıların kullandığı Arapça tabelalar Türkçe tabelalarla yarışıyor âdeta… Önlem alınmazsa yakın zamanda önüne bile geçebilir! Peki, neden Arapça tabela? Bölgede birkaç yıldır çok ciddi bir Arap nüfusu artışı var. Nerede Sapanca Gölü'nü gören güzel bir arazi, nerede pahalı bir villa var büyük çoğunluğunun sahibi Arap! Adamlar yeşil hasretini sanırım ki bu bölgede gideriyor ve giderirken satın alma hırsını sonuna kadar kullanıp bölgeyi ele geçirmek üzereler... Yerli halkın Sapanca Gölü'nü gören bağ ve bahçelerine çok büyük paralar verip, tapusunu alan Arap zengini kimseler buralarda malikâneler yapıp “yaşasın zenginlik” dercesine özgürce ve keyfince yaşıyorlar… Derbent, Maşukiye, Kırkpınar, Yanık bölgelerinin en güzel mekânları Arapların eline geçmiş durumda ve bölgede gayrimenkul fiyatları âdeta el yakıyor, trilyonluk evlerden söz ediliyor. Ev fiyatlarında İstanbul Boğazı'yla yarışıyor bölge! Hani “Zenginin parası züğürdün çenesini yorar” diyen olabilir…  Para pul zaviyesinden değil, tamamen millî bir pencereden meseleye bakmak gerektiğinin altını çizmek gerekir. En güzel beldelerimizin böylesine kolayca yabancıların egemenliğine geçmesi doğru mu asıl ona bakmak gerekir. Zira yakın gelecekte bunun sosyokültürel yansımaları mutlaka karşımıza çıkacaktır. Buralarda veya başka yerlerde böylesine kontrolsüz yerleşmeler ve gayrimenkul satışları denetlenemez mi? Bugün birkaç kuruş için yaptığımız bu satışlar yarın karşımıza ne gibi sonuçlarla çıkacaktır? Boğaz'ın en güzel mekânları, dağların ve göllerin en güzel bölgeleri neden parası olan yabancıya geçsin? Kıyı şehirlerimizde de Avrupalılar mücevherden değerli zenginliklerimizi bir bir satın alıyorlar ve maalesef bunu da görmüyoruz. Birileri bizleri hemen “ırkçılık” yapmakla suçlayabilirler lakin bu tespitlerimizi ırkçılıkla değil, ülkenin bekası bağlamında değerlendirmelerini ve meseleye millî açıdan bakmalarını öneririm. Açıkçası atalarımızın kanıyla sulanmış bu aziz toprakları böylesine kolayca yabancıların istifadesine sunmak, izzeti nefsimize dokunuyor! Özellikle bu kabilden bölgelerde yabancılara mülk satışına mutlaka sınırlandırma getirilmelidir. Yabancı dillerdeki “tabela kirliliği” meselesi ise vahim zira caddelerimiz her türlü dilin tasallutu altında ve bu mesele de oldukça can sıkıcı. Karamanoğlu Mehmet Bey şu caddelerin hâlini görse yine bir ferman çıkarır mıydı dersiniz? “Bundan böyle, divanda, dergâhta, barigâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya!..” Hâsılı, bu işin sonu yakın ve uzak gelecekte bizi üzebilir! Bizden söylemesi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.