Fazilet’in Tımarhanesinde...

A -
A +
Elimde terütaze bir hikâye kitabı var. Ötüken Neşriyat’tan çıktı. Kitabın adı hayli ilginç:
"Fazilet’in Tımarhanesinde Sekizinci Senfoni” adlı hikâye, 11 hikâyeden birisi ve kitaba adını vermiş. Reşat ve Fazilet’in hikâyesi dersek eksik olur zira kitap biz insanların hikayesi. Öylesine bizden öylesine gerçekçi.
Peki ya yazarı?
Yazar medya dünyasının bildiği, tanıdığı genç bir kardeşimiz. Haber7.com editörlerinden ve yazarlarından Serkan Üstüner… Gazetecilik mesleğinin yanı sıra edebiyata da gönül veren bir editör olsa da akademik alanı tarih. Gazetecilik mesleğinin edebiyatla sıkı bir ilişkisi vardır zira Tanzimat döneminde Batılı anlamda gazeteyi ülkemize getiren ve gazetecilik mesleğinin profesyonelleşmesini gerçekleştirenler o dönemin edebiyatçıları olmuştur.
Serkan Üstüner’in “Hükmen Mağluplar” adlı hikâye kitabında yeni ve başarılı bir hikâyecinin gelmekte olduğunu yazmıştım zira yanılmamışım. Türk hikâyeciliğinin büyük üstadı Mustafa Kutlu’yu okuyanlar iyi bilirler. Büyük üstadımız, kitaplarını okuyanlara hikâyelerinin satır aralarında hayata dair, geçmiş ve geleceğe dair öyle dersler verir ki yıllar geçse de ne o hikâyenin içeriğini ne de olay kahramanlarını unutursunuz. Zira o hikâyelerin birer kahramanı da siz olmuşsunuzdur.
Serkan Üstüner’in hikâyelerinde de bunu görürsünüz. Hayat size gelmiş, kahramanlar hayatın içinden sizlere bambaşka kesitler sunmaktadır. Dil açıktır, güzeldir, hatıralı kelimelerin gölgesinde caddelerde, sokaklarda, bahçelerde hikâye kahramanlarının izini sürersiniz. Bu hikâyeler öylesine bizdendir, bizimdir, sevda yüklü kervanlar gibidir...
“Sevda Yüklü Kervanlar, Unkapanı’ndan Geçer mi?”, “Şule ve Şair Abi”, “Dedemin Bahçesi”, “Keke Faruk”, “Ali’nin Kaderi Belki de Küpe Çiçeğidir” kitapta yer alan hikâyelerin bazıları.
Yayınevleri ne yazık ki artık eskisi gibi seçici davranmıyorlar. Üç kelimeyi bir araya getiremeyen, sağdan soldan aşırdıkları bilgi kırıntılarını sayfalara yığdıklarında kitap yazdıklarını sanan, kültürel birikimi olmayan birtakım insanların kitap diye ortaya koydukları şeyleri gördükçe Serkan Üstüner'in bu kitabının hikâyeciliğimiz adına bir muştu olacağını da belirtmek lazımdır.
Türk hikâyeciliği Ömer Seyfettin ve Sait Faik’ten bu yana gerçekten pek az hikâyeci çıkarmıştır. Özellikle bizim mahallenin, bizim sokağın, bizim evin hikâyesi kısacası bizim insanımızın hikâyesi Mustafa Kutlu ismiyle neşv ü nemâ buldu.
“Ya Tahammül Ya Sefer”, “Yokuşa Akan Sular”, “Bu Böyledir”, “Beyhude Ömrüm”, "Menekşeli Mektup”, “Uzun Hikâye” gibi eserler bu ülkede nice gencin yolunu aydınlattı, onlara yürüdükleri yolda azık oldu, daha ne olsun?
Birtakım çevrelerin yazdığı hikâyeler ya bizi anlatmadı ya bizim değildi! O hikâyeler kimleri anlatıyordu, kimler okuyordu ve feyiz alıyordu zaman geçtikçe daha iyi anladık. Edebiyat her şey değildi ama hiçbir şey de değildi.
Bizim medyanın bir türlü anlayamadığım ilginç bir duruşu vardır. Yazan, üreten, ortaya eser koyan yetenekli sanat erbabına bir mesafe koyma durumu var ki gerçekten de anlayamıyorum. Sol veya karşıki mahalle denilen kesim yoktan yazar, sanatçı çıkarırken, bizler nice yetenekli insanı görmezden gelmeye devam ediyoruz yazık ki. Sonra da "sağdan gerçek sanatkârlar çıkmaz" tatavası!
Bu toplum, okumalı, sanatın iyisini ve Hakk’ı söyleyeni okumalı. Özellikle toplumun dimağına zerk edilen zehirli söylemler, acı meyvesini verdi veriyor. Hakikati gören, söyleyen, anlatan, hakkı tutup kaldıran sanatkârların eserleri sizlerin, bizlerin teveccühüyle geniş kitlelere ulaşabilir.
Ötüken Neşriyat’ın kıymetli editörlerinden sevgili kardeşim Ayşegül Büşra Çalık’ın nezaretinde ortaya çıkan bu kıymetli eser Türk hikâyeciliğine hayırlı olsun. Tebrikler Serkan Üstüner...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.