Kültür adamı ve siyasetçi ilişkisi!

A -
A +
Siyasetçilerin en az ilgili olduğu alan hangisidir diye soracak olursanız en başta “kültür ve medeniyet” unsurlarının geldiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu durum bizde mi yoksa bütün dünyada mı böyle bilmiyorum lakin emin olduğum bir şey var ki bu ilgisizlik bizde hayli yüksek ve kangren olmuş durumda…
Kültür ve medeniyetin asıl temsilcileri elbette kültür adamlarıdır. Merhum Prof. Dr. Erol Güngör bu hususta der ki:
“Medeniyet, politikacıların değil, âlimlerle sanatkârların işidir."
Ancak politikacılar, âlimlerle sanatkârların bu alanda çalışabilmeleri için onlara fikir ve projeleriyle alan açar ve onlara gerekirse maddi ve manevi anlamda yardımcı olur.
Peki bu sahada yani icraatta böyle midir?
Osmanlı bu anlamda çok güzel ve anlamlı çalışmalar yapmıştır. Her padişahın bir edebî muhitinin olması, bu muhitte bulunan şairlerin ve sanatkârların maddi ve manevi olarak himaye edilmesi çok önemliydi. Yazmak dışında bir kaygısı olmayan bu kültür adamları arasında Türk edebiyatının en büyük şairleri çıkmıştır.
Yakın tarihimize kadar süren bu gelenek maalesef zamanın ruhuna bağlı olarak defteri kapamış, kültür ve sanat bir başına kalmıştır. Yakın tarihimizde mesela merhum Adnan Menderes’in Necip Fazıl Kısakürek ile olan yakın muhabbeti, örtülü ödenekten yapılan yardımları söyleyebiliriz. Birtakım insanlar bunu yadırgasalar da gerçekte bunun yadırganacak bir tarafı yoktur zira bu asırlar öncesinden gelen kadim devlet geleneğidir.
Kültür, sanat ve medeniyeti aç insan oluşturamaz. Eve ekmek götürme derdi olan adam şiir yazamaz, bilim yapamaz, yeni keşifler, buluşlar yapamaz! Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk, devrin önemli şairi ve gökbilimcisi Ömer Hayyam’a istediği rasathaneyi kurmuş, yanında köşkler, uşaklar ve maddi destekler vermiştir.
Aynı Nizamülmülk, Türk Eğitim Tarihinin temelini oluşturan ve en başarılı kuruluşlar olarak bilinen Nizamiye Medreselerinin Rektörü olan İmam-ı Gazali hazretleri için de Bağdat şehrinde gerekli olan bütün şartları oluşturmuş ve onu maddi ve manevi servete boğmuştur.
Yine XVI. Asrın en büyük şairi Fuzuli, 1534 yılında Bağdat’ı fetheden Kanuni Sultan Süleyman’ın her ay kendisine maaş bağlanmasını emrettiği hâlde bölgedeki devlet erkinin bunu ödememesi karşısında “Şikâyetname” adlı ünlü eserini kaleme alır ve bunu padişaha yollar!
XV. asırda Kastamonu Sancağında yaşayan şair Necati Bey de Fatih’in edebî muhitinde yer alan bir şairdir ve devlet erki tarafından itibar ve lütuf görenlerden birisidir.
Yani Osmanlı sadece İstanbul’da yaşayanları himaye etmekle kalmamış sancak ve eyaletlerde yaşayan sanatkârları da daima gözetmiştir. Bu gelenek büyük devlet olmanın önemli hususlarından birisidir.
Bugün mü?
Bugün ne yazık ki Kültür Bakanlığı zaman zaman kültür ve sanat adamlarını teşvik etmek adına birtakım çalışmalar yapsa da bu teşvikler genellikle arkası kuvvetli kanallara gitmekte ve etkisi cılız kalmaktadır. Yine bazı zengin iş adamlarının, büyük şirketlerin kültür ve sanata ayırdıkları bütçeler de adil bir yöntemle yerine ulaşmadığı gibi farkındalık oluşturmaktan da hayli uzaktır...
Devlet aklı aslında gelenekten gelen böylesi hamleleri yapmakla birlikte, iş bilmez bürokratların birtakım olumsuz şart ve ön kabulleri, netice alınmasına engel olmaktadır.
Hâliyle merhum Erol Güngör’ün ilgili tespiti yerinde bir tespittir. Bugünün siyasetçisinin ise maalesef bir kültür ve medeniyet telakkisi yoktur. Tribünlere odaklı siyaset, meselelere gündelik bakmayı getirmekte, kalıcı ve etkisi süreklilik arz edecek politikalar geliştirmeyi ise tabiri caizse kısıtlamaktadır.
Hasılı kaynakların doğru ve yerinde kullanımı da yine liyakat, ehliyet, kabiliyet ve sadakat ile doğru orantılıdır! Vesselam...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.