Söylemeyek de ölek mi?

A -
A +
Toplum olarak eleştiriye açık değiliz.
Eleştiri ve öngörü bizim toplumda meyve vermeyen iki kavram. Hatta bir edebi tür olan “eleştiri” neredeyse bizim ülkede en az rağbet gören tür olmuş!
Ön kabulleri olan ve kesinlikle bildiğinden dönmeyen bir sosyolojimiz var. Bu siyasette de sosyal hayatta da entelektüel çevrelerde de böyle yazık ki!
Bunları niçin söylüyorum?
Geçen gün doğduğum ve oralı olmakla her zaman iftihar ettiğim Malatya’ya gittiğimde beni uzun zamandır çok çok endişelendiren gelişmenin artık olumsuz sonuçlarının ortaya çıktığını gördüm.
Benim üniversitede okuduğum yıllarda rahmetli babamın yakın dostu olan zamanın Malatya Belediye Başkanı Münir Erkal’a zaman zaman kızdığını, söylendiği hatırlarım. Sebebi de babama ait topraklara imar izni ve kat sayısı meselesi idi. Babam sanırım yedi kat istiyordu, başkan da beş kattan fazla veremeyeceğini söylüyordu.
Yıllar önce bunu beş kat ile sonuçlandırdılar! Peki sayın Erkal neden itiraz ediyordu bu duruma? Kendisi şehircilik okumuş bir mimar olan Münir Erkal, hatırladığım kadarıyla aynen şunları söylemişti:
“Malatya bir ova üzerine inşa edilmiş bir şehir. Etrafındaki tepelere ve dağlara, yüksekliklere dört kattan fazla binalar yapılmasına izin verirsek şayet yarın şehir nefes alamaz, hava sirkülasyonu sağlanamaz! Şehir rüzgâr alamaz, estetik anlamda da çirkin görünür!”
Malatya tarihinde şehre en fazla dokunuşta bulunmuş, şehri her anlamda dönüştürmüş olan bu vizyon sahibi Başkan, önce bir dönem AK Partiden vekil seçildi, sonra kendisini bir daha göremedik…
Malatya’ya daha sonra gelen başkanlar kesenin ucunu açtılar, beş kata zor izin verilen dağlara, yamaçlara, yüksek tepelere on on beş kata ve daha yüksek binalara vize çıktı! Şehir merkezinde bulunan bütün kayısı bahçeleri apartman katı karşılığında kesildi, yerleşim alanı yapıldı. Yeşil Malatya, beton Malatya oldu!
Şimdi mi?
Artık hava kirliliği olan, egzoz ve kömür kokusundan duramadığınız bir şehir Malatya... Bir zamanlar havasını ve suyunu öve öve bitiremediğimiz güzelim şehir artık bu kimliğini yitirmiş durumda.
Malatya’yı çok severdim, belki de Malatya üzerine “Şehir güzellemesi” yazan ve kitaplaştıran tek Malatyalı yazar benim... Malatya, çocukluğumuzun Malatya’sı, yemyeşil bahçeler içine serpilmiş, gümrah suların içinden geçtiği, bolluk ve bereket diyarıydı!
Bir Selçuklu bakiyesi idi. Malatya kültürü, ahalinin hâl ve tavırlarında dile gelirdi. Oysa şimdi hızla kimlik buhranı yaşayan, nitelikli ve eğitimli insan gücünü dışarıya göç olarak veren, güney illerinden niteliksiz göç alan bir şehir yazık ki! Adana ve Mersin gibi Malatya da hızla kendi kimliğini yitiriyor… Sokaklarda, caddelerde Malatyalıdan çok göçle gelen yabancı insanlar dolaşıyor!
İlk defa kendimi bu şehre ait hissedemedim!
Kernek! O türkülerde duyduğunuz, bildiğiniz Kernek bile artık yok! Yerinde biçimsiz, kimliksiz yüksek binalar boy vermiş. Oysa güzelim tepeye yine iki katlı, kimliği olan eski Malatya konakları inşa edilebilirdi! Yazık oldu Kernek’e…
Hasılı efsanevi başkan Münir Erkal’ın kehaneti, öngörüsü de ortaya çıkmış durumda. Şehre iner inmez genzinizi yakan kirli hava, otuz yıl öncesinin Ankara’sını hatırlatıyor!
Yani çocuğuna ah eden bir anne gibiyim şu satırları yazarken. Belki bu yazıdan bazı dostlarımız küsecek, alınacaklar. Ama bunca çirkinliğe ne diyelim? Yitip gitmiş onca güzelliği söylemeyelim mi? Malatya ağzıyla:
Söylemeyek de ölek mi?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.