Başlarken…

A -
A +

Bundan böyle Türkiye gazetesinde haftada üç gün bu köşede düzenli olarak yazacağım. Çok erken yaşlardan itibaren Türkiye gazetesini takip eden biri olarak, burada yazacak olmanın heyecanını yaşamaktayım. Geçmişten bugüne medya yapısı içinde Türkiye gazetesinin sahip olduğu değer dünyasının ve savunduğu siyasetin Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir duruş olduğunun farkındayım. Son 15 yıllık dönüşümün sonuçları üzerinden meseleye bakıldığında, Türkiye gazetesinin yayın çizgisinin isabeti daha net anlaşılır.
Türkiye son 15 yıllık süreçte, hızlı bir dönüşüm yaşadı. Dönüşümün hızlı olması çok geç kalınmasıyla ilgiliydi. Çünkü, dünyanın diğer demokratik gelişmiş ülkeleriyle karşılaştırıldığında aradaki mesafe oldukça açılmıştı. Bu geç kalmışlık, sadece bir alanda değil, siyasetten ekonomiye, kentleşmeden altyapıya, hukuk alanından medyaya kadar tüm alanları kapsamaktaydı.
2002 sonrası siyasette yaşanan gelişmeler sancılı da olsa diğer alanları da dönüşüme zorladı. Dönüşümün ivmesi o kadar hızlıydı ki, bu hıza ayak uyduramayan bazı kurumlarda dönüşüm sancılı oldu.
Dönüşüme direnen en önemli kurumlardan biri Türkiye’deki hâkim medya düzeniydi. Bu medya düzeninde medya üzerinden söylem üretenler, önce kendi gerçekliklerini Türkiye’nin gerçekleri olarak sunarlardı. Buna muhalefet eden farklı sesleri de ya görmezden gelir, ya da hegomonik söylem tekeli ile kolayca sustururlardı.
Söz konusu medya düzeninde, kendi elit blokları, yaşam biçimi ve dünya görüşünün dışından gelenlere karşı kapılar da tamamen kapalıydı. Merkez-çevre ayrımında dindar ve muhafazakâr çevrenin değerlerini temsil eden, akademisyenlere ve yazarlara karşı, söz konusu medyada bırak yazar olmayı söz hakkı bile yoktu. Söz hakkı verdikleri kişiler de kendilerinin dünya görüşlerini meşrulaştıranlar ya da içinden çıktıkları geniş toplum kesimlerinin değerlerini küçümseyenlerdi. Çünkü her şeyin doğrusunu ve en iyisini kendilerinin bildiğini varsayıyorlardı.
En büyük korkuları, geniş ekonomik imkânlarından yararlandıkları medya düzeninin bir gün sonunun gelecek olmasıydı. Kurulu mevcut düzen ne kadar ertelenirse o kadar kârlıydılar. Bu anlamda kendi medyalarını demokratikleştirici bir güç olarak değil, statükonun korunmasına hizmet eden bir araç olarak uzun süre kullandılar.
Türkiye gazetesi başta olmak üzere, bir avuç medya ise yerli ve millî çizgileri ile bu medya düzenin gerçekliğine direndi. Kendi medya dilini koruyarak demokratik siyasetin yanında durdu. Siyasetin ve devletin demokratik dönüşümünü destekledi. Bu süreçte yeni yazarlara imkân tanıdı.
Siyaset kurumunun güçlenmesi ile demokratikleşme hızlandı. Uzun dönemli siyasi istikrar, eski statükonun tüm yapılarını ve destekçilerini dönüşüme zorladı. Diğer taraftan çevrenin değerlerini savunan toplum kesimleri, siyasette medyada, akademide ve düşünce alanında giderek öne çıkmaya başladı.
Aynı zamanda medyanın çoğullaşmasıyla eski medya düzeninin hegemonik söylem üstünlüğü zayıfladı. Medya bugün bazılarının iddia ettiğinin aksine tek sesliliği temsil etmiyor. Geçmişten farklı olarak her kesimin kamuoyunda sesinin duyulmasına imkân sağlıyor.
Bu köşede yorum yaparken tam da burada çerçevelendirmeye çalıştığım meselenin farkında olarak yazmaya çalışacağım. Artık Türkiye’de siyasetin ve toplumun analizinin, uzun dönemdir eski alışkanlıklarla yapılmasının bir karşılığı yok. Birçok krizle karşılaşan, mücadele ve hesaplaşma sonucunda bu krizleri aşabilen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bu süreçlerden öğrenerek çıkan ve büyük bir özgüvene sahip toplum kesimlerine yönelik olarak yazıyor olmanın bilincindeyim.
Yazarken, mümkün olduğu kadar, ele aldığım konuyu günlük tartışma formlarının bir ötesine taşımaya çalışacağım. Tabii ki günlük bir gazetede yazıyor olmanın sorumluluğu ile gündeme dair söz söyleyen analizler daha geniş yer tutacaktır. Diğer taraftan zaman zaman güncel meselelerin daha iyi kavranmasına yönelik teknik yönü ağır basan yazılar da yazmayı planlamaktayım. İleriki günlerde yazarak ne yapmak istediğim daha net anlaşılacaktır. Bu yazı ile Bismillah diyerek başlayalım, Allah utandırmasın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.