“Evet” demenin anlamı

A -
A +
Türkiye, yarın tarihî günlerinden birini yaşayacak.
Kırk yıldan fazla bir süredir, mücadele edilen mevcut yönetim sisteminin yönetilebilirlik sorununu sonlandıracak olan, anayasa değişikliği için sandığa gideceğiz.
Önümüze gelen sandık normal bir seçimin ötesinde anlamlar taşımakta.
Hükûmet sistemini dönüştürecek olan bu imkânın oluşturulması zor, sancılı ve uzun bir sürecin ürünüdür.
Kolay elde edilmediği için bir fırsat olarak görülmelidir. Bu fırsatın heba edilmesi ise, kriz dönemlerinin tekrar yaşanmasına yol açacağının unutulmaması gerekir.
Sadıktan “evet”in  çıkması, millet egemenliğinin kesintisiz devamı anlamına gelmektedir.
2007 yılında yaşanan siyasal krizin ardından, nasıl cumhurbaşkanlığının halk tarafından seçilmesi “demokratik bir kazanım”sa, cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kabul edilmesi de “demokratik kazanım” olacaktır.
Sandığa giderken bir kez daha hatırlamak gerekiyor.
2007 yılında yapay bir krizle milletin iktidarını engellemeye çalışan blok, o gün cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine hangi gerekçe ile karşı çıktıysa, bugün de cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine aynı gerekçelerle karşı çıkmaktadır.
Aynı blok, son güne kadar, anayasa değişikliği ile ilgili uzaktan yakından alakası olmayan hususları gündeme getirerek, “korku siyaseti”nden medet umuyor.
Çünkü, eski sistemin gri alanlarından beslenen bu çevrelerin son ümidi, 16 Nisan’da “evet” çıkması durumunda tükenecek.
Biliyorlar ki referandumdan “evet”in çıkması hâlinde, milletin desteğini alamayan çevreler, bir daha “açık” ya da "örtülü” kesinlikle iktidar olamayacaklar.
Siyasetin güçlenmesiyle, hükûmet istikrarlı bir yönetim sergileyeceği için krizlerden beslenemeyecekler.
           ***
Yeni sistemde yüzde elli oyla seçilme zorunluluğu, bu çevrelerin uykusunu kaçırıyor. Miting yapmanın milleti meydanlara toplamanın, kapı kapı gezerek milletten oy istemenin zorluğunu biliyorlar.
Yüzde elli oy almanın sosyal medyadan birkaç kurgulanmış görüntü ve süslenmiş cümlelerle mümkün olmadığının farkına vardılar.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve bu son referandumda yüzde elli oyu almanın ne kadar zor olduğunu gördüler. Ama sistem için yüzde elli oy ve beşer yıllık dönemlerle en fazla iki dönem seçilmenin, sistemin en önemli garantisi olduğunu milletten saklıyorlar.
Sistemin “tek adam” ya da “diktatörlük” getireceğine yönelik en ufak bir şüpheniz varsa “evet” cephesinin halk oylamasında yüzde ellinin üzerinde oy alabilmek için, nasıl gece gündüz çalıştığına bakmanız yeterli.
Halkın içinden gelmeyen, sahici siyaset üretmeyen, millete doğruyu söylemeyen, halkı aşağılayan çevreler yüzde elli oy alamayacağı için bir daha iktidar yüzü göremeyecek.
Bundan sonraki seçimlerin hepsi, bu değişiklik sürecindekine benzer şekilde birer referandum havasında geçecektir. Bu hususun farkında olarak sandığa giderseniz, yeni sistemde “tek adam” yönetimi ya da “diktatörlük” safsatasının mümkün olamayacağını da bilerek oyunuzu kullanırsınız.
Oy vermeye giderken, Türkiye tipi parlamenter sistemin bu hâliyle kalması durumunda, 1970 ve 1990’ların tekrar yaşanma ihtimalinin var olduğunun unutulmaması gerekiyor.
Her dönem halkın çoğunluğunun desteğini alabilen güçlü liderler çıkmayacağına göre, mevcut sistemle devam edilirse, muhakkak yönetim ve siyasal krizlerle tekrar karşılaşacağız. Bu anlamda, yeni sistemin diğer getirileri bir yana, yönetimde istikrarı sağlayacak kurumsal bir yapıyı ortaya çıkaracak olması bile yeterlidir.
Son hatırlatma; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, 2002 sonrası siyasette yaşanan dönüşüm ve demokratik alandaki kazanımların bir devamıdır.
Demokratik kazanımların, darbeci ve çıkarcı gruplar tarafından tekrar gasbedilmemesi için kurumsal bir mekanizmadır.
Tüm bu açılardan bakıldığında her bir “evet” oyunun tarihsel bir önemi vardır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.