Siyasal alanın yeniden şekillenmesi

A -
A +
24 Haziran seçimleri Türkiye siyasetinin yeni dönemde nasıl şekilleneceğine dair bazı ipuçlarını ortaya çıkardı.
Bu seçimlerde sonuçlara etki edebilecek bazı yapısal unsurlar bulunmaktaydı.
Yürütme seçimleri için baraj yüzde 50+1’di.
Hem yasama hem de yürütme seçimleri için seçim ittifakları ile ilgili yeni düzenlemeler devreye sokulmuştu.
İttifak yapan partiler için yasama seçimleri için yüzde 10 barajı anlamsız hâle gelmişti.
Yine ittifak yapan partiler arasında milletvekili dağılımının oy hesaplanmasında yeni bazı kurallar uygulandı.
Yasama ve yürütme seçimleri eş zamanlı olarak yapılmaktaydı.
Bunlara ilaveten, iktidar partisi olan AK Parti ve muhalefet arasında 12 seçimdir devam eden çok büyük oy farkları bulunmaktaydı.
Türkiye’nin seçmen bloklaşmalarında sağ ve sol siyasal konumlanma, asimetrik bir özellik göstermekteydi.
Bu seçimler yeni siyasal sisteme geçişin ilk seçimleri olduğu için siyasal partiler bazı strateji ve taktikler denediler. Bunlardan bazıları başarılı oldu. Bazıları da siyasetin kendi gerçekliklerinden dolayı deneme aşamasında kaldı.
CHP önce cumhurbaşkanlığı seçimi için sağdan gelen bir çatı adayla seçime gitmek istedi. Bu konuda başarılı olamadığı için kendi adayını çıkarmak zorunda kaldı.
Yine CHP’nin öncülüğünde yasama seçimleri için AK Partiye karşı ideolojik konumlanma olarak farklı duruşlara sahip partiler arasında seçim ittifakına gidildi. Böylece sağ ve sol arasındaki seçmen blokları arasındaki sınırlı geçişkenlik kırılmaya çalışıldı.
Saadet Partisi başta olmak üzere küçük tabela partileri bile tekrar canlandırılmaya çalışılarak, siyasi alan 1990’lardakine benzer parçalı bir siyasi yapıya tekrar döndürülmek istendi.
CHP bir taraftan, barajı geçmesi için kendi tabanından HDP’ye oy verilmesine yönelik bir siyaset izlerken, diğer taraftan İyi Parti ve Saadet Partisinin siyasette aktörleşmesi için çaba gösterdi.
AK Parti, MHP ve Büyük Birlik Partisi arasındaki yasama ve yürütme seçimi için yapılan ittifak ise ideolojik konumlanma olarak daha sahiciydi. Ama ittifak içindeki partilerin tabanlarının birbirine yakın olması stratejik oy verme davranışı üzerinden partiler arasında oy geçişkenliğini kolaylaştırdı. Bu anlamda söz konusu yakınlık yürütme seçimlerinde Cumhur İttifakı'nın adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın lehine olurken; yasama seçimlerinde AK Partinin aleyhine oldu.
Bu seçimlerde yeni siyasal sistemin ve seçim ittifaklarının siyasal partilere ve siyasal alana ilişkin ilk sonuçları da ortaya çıktı.
Seçmen özellikle kendine yakın partiler arasında ve onun liderlerine yönelik oy tercihini farklılaştırdı.
Yine yerelde kendine yakın olan partilerin milletvekili adayları arasında kendince bazı değerlendirmenin sonucunda oyunu aday merkezli kullandı. Yerelde istemediği adaya oy vermedi.
Seçmen yeni sistemin mantığını anladığı için yürütmede istikrarı önemsediğini net şekilde gösterdi. Olumsuz olarak gördüğü hususlara yönelik yasama seçimlerinde seçmenin bir kısmı cezalandırma motivasyonu ile de oy kullandı.
Diğer taraftan HDP’ye verilen oyların önemli bir kısmı taktiksel tercihlerden kaynaklandı.
Seçim sistemi ve ittifak uygulamasının, bu şekilde devam etmesi durumunda; bu seçimde sınırlı olarak sonuçları ortaya çıksa da, ileriye dönük olarak Türkiye’de siyasal alanın tekrar bölünmesi ihtimali ortaya çıktı. Özellikle küçük partilerin sistemde yeniden etkinleşmesi ihtimali, siyasetin belli merkezlerde toplanmasını engelleyici bir motivasyon oluşturabilir. İttifak içi sıfır baraj partilerde önce hizipleşme sonra bölünmeye kadar giden sonuçları ortaya çıkarabilir.
Tüm bu açılardan bakıldığında uzun dönemde ittifak düzenlemesinin mevcut hâli siyasal mühendisliğe yönelik çabaları artırır. Ve neticede seçmenlerin parti aidiyetlerini zayıflatıcı müdahaleler hızlanır. Sonuçta da sistemde siyasal partiler zayıflar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.