15 Temmuz’u çok yönlü anlamak

A -
A +
15 Temmuz’un ikinci yılında tekrar o geceyi yaşadık... 250 şehidimize ve iki binden fazla gazimize minnet borcumuzu ödeyemeyeceğimiz malum. Ama en azından onları sürekli toplumsal hafızamızda canlı tutabilmemiz için 15 Temmuz’u her anlamda her sene yeniden idrak etmemiz gerekiyor.
15 Temmuz gecesinin sene-i devriyesinde, o gece destan yazan milletimiz tekrar meydanlara koştular.
FETÖ’ye bir kez daha lanet okudular. 15 Temmuz’u hafife alanlara ve darbe ve işgal girişimine “kontrollü” diyenlere karşı aklınızı başınıza alın diye haykırdılar.
Medyada o gece yaşananlar tekrar gösterildi. Gazilerimiz başından geçenleri anlattılar.
15 Temmuz’a “kontrollü darbe” diyenler, o gece yaşananları televizyonlardan tekrar izlediklerinde, gazi olanların başından geçenleri dinlediklerinde birazcık utanmışlardır umarım.
15 Temmuz bir darbe ve işgal girişimiydi.
FETÖ’cü hainler, uzun bir planın ve hazırlığın neticesinde böyle bir eyleme girişmişlerdi.
Dolayısıyla 15 Temmuz’u her anlamda analiz ederken ve toplumsal hafızamızda tazelerken çok yönlü olarak bu darbe girişimine bakmamız lazım.
Bunlardan biri de, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine hazırlık yaparken, darbenin mümkünlük şartlarını oluşturmaya çalışırken ve darbe sonrasını planlarken, 1960 sonrasında oluşan darbe kültüründen faydalandığı hususudur. Ve darbelerin icra ediliş süreçlerini taklit ettiği gerçeğidir.
Bu bağlamda şöyle bir soru ile yüzleşmek gerekiyor: Türkiye ile benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler -örneğin, Portekiz, İspanya, Yunanistan- 1980’lerde darbecilerle yüzleşip, devlet aygıtlarını önemli oranda cuntacılardan arındırdıkları ve siyasal alanı sivilleştirebildikleri hâlde, nasıl oluyor da Türkiye’de devletin içerisine uzun süre boyunca sızmış bir sapkın örgüt 2016 yılında hâlâ darbe yaparak yönetimi ele geçireceğini düşünebiliyor? 
Bunun en önemli cevabı, Türkiye’nin darbeci ve vesayetçi yapılarla esaslı bir yüzleşmeyi erken dönemde başaramamasıdır.
Devletin bürokratik sınıfının, medyayı domine eden sermaye yapısının, Türkiye’nin okumuş yazmış elit gruplarının ve siyasal yapıların önemli bir kısmının darbe kültürünün taşıyıcılığını yapmaları, bu yüzleşmenin bir türlü erken dönemde yapılamamasının önemli bir nedenidir.
Türkiye’de bu çevreler kendi iktidar alanlarını ancak uzun dönemde oluşan vesayetçi ittifaklarla sürdürebileceklerinin farkındalardı. Dolayısıyla da iktidar alanlarının aşınmaması için darbe kültürünün devam etmesinde başrolü oynadılar.
Böyle olduğu için de cuntacı yapılar, darbe yapmayı planlarken her zaman devlet içinde azımsanamayacak düzeyde destek bulacaklarına inanarak girişimlerini gerçekleştirdiler.
Darbeye hazırlık yaparken de bu ittifakı oluşturacak yapıları ve darbe sonrası kendilerince sözde “meşruluk şartları” için ortamı hazırladılar.
Hatırlayalım, FETÖ’cüler Gezi Parkı olaylarını provoke ederken, toplumsal kimlik grupları arasında ayrışmaları derinleştirmek istiyorlardı.
MİT tırları ihanetinde ve 17-25 Aralık yargı darbesi girişiminde devletin kurumlarını çökertmeyi amaçlıyorlardı.
Hükûmeti uluslararası mecralarda zor duruma düşürmek için kumpas hazırlarken, ekonomi ile ilgili uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarını harekete geçirerek ülkenin kredi notunun düşürülmesi için uğraşırken, Türkiye’nin diplomatik olarak izole olması için çaba sarf ederken ve medya üzerinden psikolojik harbi yükseltirken FETÖ’cüler hep darbenin mümkünlük şartlarını oluşturmaya uğraşıyorlardı.
Ama FETÖ’cülerin hesap edemediği ise 2002 sonrası siyasal ve toplumsal alanda yaşanan dönüşümdü.
Toplumun geniş kesimlerinin darbelere karşı direnebilecek öz güveni oluşmuştu. Siyaset kurumu ve AK Parti hükûmeti birçok sınamadan geçtiği için siyasal öğrenme çıktılarına sahipti. Medya çoğullaşmıştı. 17-25 Aralık sonrası devlet kurumlarının içinde, kısmi de olsa, FETÖ temizliği yapılmıştı. Orta sınıf güçlenmişti. Bürokrasi sınıfı içinde darbeye mesafe koyacak yapılar oluşmuştu.
Ve en önemlisi de  ülke yönetiminde milletle derin bir gönül bağına sahip karizmatik bir lider olan Erdoğan bulunmaktaydı.
Bu açılardan bakıldığında, 15 Temmuz’u çok yönlü anlamak, analiz etmek ve toplumsal hafızada her bakımdan canlı tutmamız ve sürekli hatırlamamız öncelikli görevlerimiz arasındadır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.