CHP öncelikle ne ile yüzleşmeli?

A -
A +
CHP’liler liderlik ve parti yönetiminde kimlerin olacağını tartışarak aslında işin kolayına kaçıyorlar.
CHP’nin odaklanması gereken konu, Türkiye siyasetinde ürettiği siyasetin niçin toplumsal karşılığının sınırlı olduğu meselesidir. Tüm çabalarına rağmen oy oranının donduğu sorunudur.
Bu konunun, belki dolaylı olarak liderlikle ilgili olsa da, lideri aşan çok daha geniş katmanları bulunmaktadır.
Deniz Baykal döneminin sona ermesi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa seçilmesiyle CHP’nin siyasal kaderinin değişeceği beklentisi olmuştu.
Özellikle Deniz Baykal döneminde CHP, siyasal alanın genişletilmesi ve sivilleşmesine dönük hamlelerde “eski düzen”den yana tavır alıyordu.
Baykal dönemi CHP’si bürokratik ve oligarşik yapılarla sürdürülen geleneksel ittifak yapılarının aşınmasını istemiyordu. Çünkü seçim kazanılmasa bile CHP elitleri ve seçkinleri devlet içerisindeki iktidar alanlarını ancak bu ittifak yapılarıyla koruyabiliyordu.
Baykal döneminde sadece seçim dönemlerinde ve daha çok söylem düzeyinde CHP siyasetinde “yenilik arayışları” gündeme geldi. Bu yenilik arayışının hiçbiri sahici bir şekilde sonuçlandırılmadı. Gerçekçi bir tartışma ile de şekillendirilmedi.
Yenilik arayışı, Baykal’ın konuşmalarında gündeme getirdiği bazı yeni kavram ve yaklaşımların bir süre gündemde tutulmasına dayanmaktaydı.
Ama tüm bunlara rağmen, Baykal’ın CHP’sinin Kılıçdaroğlu döneminden önemli bir farkı vardı. En azından Baykal dönemi CHP’si siyasete “devlet merkezli” yaklaşıyordu. Özellikle Türkiye’ye yönelik içeriden ve dışarıdan gelen müdahalelere karşı “millî refleksler” verebiliyordu.
Kemal Kılıçdaroğlu döneminde CHP, gittikçe “devlet karşıtı” bir pozisyona geçti.
Kemal Kılıçdaroğlu CHP’si devlete karşı içeriden ve dışarıdan yürütülen her operasyonu AK Parti’ye ve Erdoğan’a yapılmış olarak kodladı.
Bu operasyonlarla AK Parti’nin tökezleyeceğini düşündü. AK Parti’ye millet desteğinin azalacağını varsaydı. Dolayısıyla da son 6 senelik dönemde Türkiye’nin yüzleştiği beka sorunlarında partisini “doğru yerde” konumlandırmadı.
7 Şubat 2012 MİT krizi ile başlayan, ardından 17-25 Aralık 2013 yargı darbesi ve MİT tırları kumpası ile devam eden ve en nihayetinde 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi ile bir üst noktaya taşınan, devleti ve kurumlarını çökertme süreçlerinde devletten ve milletten yana  bir tavır sergilemedi.
Örneğin bu süreçlerde CHP’li siyasetçiler sadece AK Parti’yi suçlayan bir siyaset dili kullandılar. FETÖ ile mücadelenin başarıya ulaşması için devletin yanında yer almadılar.
Sürekli devletin FETÖ’den arındırılması ve temizlenmesi süreçlerini sorunsallaştırdılar. Bu konuda FETÖ’nün algıya dönük ürettiği mağduriyet söylemlerini abartarak siyasi alana taşıdılar.
Ama 15 Temmuz şehitlerinin ve gazilerinin hak ve hukuklarını gözeten bir siyaset izlemediler. Her grup toplantısına devletin FETÖ ile mücadelesinde mağdur olduğunu söyleyenleri kabul ederek onların iddialarını yüksek sesle dillendirirken; 15 Temmuz darbe davalarında şehit ve gazi yakınlarının duruşmalarına sadece bir kez sembolik olarak katıldılar.
CHP, AK Parti iktidarına muhalefet ile devletin bekasını ilgilendiren konuları birbirinden ayırmadı.
Ayrıca, mevcut CHP yönetimi toplumun, devletin bekası ile ilgili reflekslerini milliyetçiliğin dünyada yükselmesine bağlayarak yanlış okudu.
Böyle olunca da Türkiye’de daha çok, marjinal ya da devlet karşıtı farklı grupların sözcülüğüne soyundu. Kılıçdaroğlu, parti teşkilatı ve yönetimine de bu çevrelerin temsilcilerini getirdiği için toplumun geniş kesimlerini ikna edebilecek bir siyaset de üretemedi.
Tüm bu açılardan bakıldığında CHP’nin sorunu çok daha derinlerde.
Tartışmaya devam edeceğiz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.