Üç aylık kazancı avantaja çevirmeliyiz

A -
A +
Türkiye, en az üç ay kazandı. Şimdi bu kazancı avantaja çevirmeliyiz. Geçen yılın aralık ayında Çin’de, koronavirüsün insana bulaştığı duyuruldu. Türkiye’de 11 Mart’ta ilk vakaya rastlandı. 4 Mart’ta dünyada açıklanan ya da bilinen vaka sayısı 100 bin civarındaydı. 18 Mart’ta (yani dün) dünyada 198 binin üzerinde koronavirüs vakası tespit edilmişti. 7 bin 965 kişi de bu virüsten ölmüştü. Aynı tarihte Türkiye’de virüsten ölen sadece 89 yaşındaki bir kişiydi. Toplam 97 kişinin de testi pozitif çıkmıştı. Karşılaştırmalı rakamlarla yazıya başlamamın amacı, virüs tehdidini hafife almak değil. Vurgulamak istediğim husus, iktidarın iyi yönettiği krizin başarılı sonuç üretebilmesi için topluma, yani bize, çok büyük görevler düştüğünün bilincinde olmak. Eğer iktidar, kriz yönetimini iyi yürütmeseydi, virüsün girişi bu kadar geciktirilemezdi. Çünkü yanı başımızdaki İran neredeyse iki aydır bir felaketi yaşıyor. Türkiye göç yollarının üzerinde. 4 milyon göçmene ev sahipliği yapıyoruz. Buna rağmen, zamanında alınan önlemlerle İran’da yaşanan salgının Türkiye’ye gelmesi geciktirildi. Bakmayın siz sosyal medyada yürütülen olumsuz algı kampanyalarına. İnsanları paniğe sevk eden paylaşımlara. Sırf hükûmet krizin altında kalsın, millet panik olsun, süreç yönetilemesin diye yalan yanlış ve özel üretilmiş haber paylaşan, açıklama yapan ahlaksızlara. Bazıları diyor ki “eninde sonunda geldi, ne fark eder”. Çok şey fark eder. Dünya bu virüsün birçok özelliğini bu süre içinde keşfetti. Virüs analiz edilerek, önlemler konusunda bilgi üretildi.İyi ve kötü uygulama örnekleri görüldü. Hangi önlem alınırsa, virüsün az ya da çok nasıl bir yayılım gösterdiği biliniyor. Aşı ya da tedavi amaçlı kullanılacak ilaçların geliştirildiği konusunda her gün yeni haberler geliyor. Dolayısıyla yayılım ne kadar geciktirilirse o kadar iyi.Ayrıca bu süre içinde toplumlar, virüsün tehlikelerine karşı bilinçlendi. Görerek tehdidin ne derece büyük olduğunun farkına vardı. Türkiye, tüm iyi örnek ve kötü uygulamalardan ders çıkararak önlemlerini alıyor. İşi sıkı tutuyor. Bundan dolayı da dünyanın birçok ülkesi alınan önlemlerden takdirle bahsediyor. Örneğin, Avrupalılar Türkiye’nin kriz yönetiminden övgüyle bahsederken, kendilerine ise “AB’nin küresel bir salgından korunmak için ‘kırmızı bölge’ ilan edileceği kimin aklına gelirdi? sorusunu soruyorlar. “Kurucu babaların adil, özgür ve dayanışmacı Avrupa’sı elle tutulamaz, gözle görülmez bir düşman tarafından yeniliyor” diye ah çekiyorlar. Dayanışmaya en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde birlik ülkelerinin bırakın dayanışmayı, bilgi alışverişini bile yeterli düzeyde yapmadığı serzenişleri yükseliyor, her başkentten. Herkes kendi derdi ile meşgul. Böyle giderse, yeni bir tehlikenin pusuda beklediği ve her şey geçip bittikten sonra insanların, böyle bir AB’ye ihtiyaç olmadığını söylemelerinin sürpriz olmayacağı yorumları endişe ile dile getiriliyor. Devlet adamları, uzmanlar, bilim insanları ve araştırmacılar, bu salgınla ilgili esas tehdidin ekonomiler üzerinden yaşanacağını kabullenmiş durumda. Dolayısıyla salgından sonra, eve girerken bıraktığımız dünyayı, sağ kalabilirsek, evden çıktığımızda bulamayacağız. Yeni bir dünyaya adımımızı atacağız. Dünyanın geleceğine yönelik umut yerine karamsarlığın olacağı kesin. Şu anda devletler ve iktidarlar, toplumlarını ikna ederek süreci az hasarla atlatabileceklerinin farkında. Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Birkaç haftalık dönemi iyi yönetir, hastalığı sıkı şekilde kontrol altında tutabilirsek, umduğumuzun da ötesinde güzel bir tablo bizi bekliyor” diye açıklama yaptı. Bu yazı yazıldığı saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık ettiği toplantı devam ediyordu. Toplantıdan bundan sonraki süreçle ilgili sadece virüs konusunda değil, ekonomi başta olmak üzere farklı alanlarda da önlemlerin çıkacağı kesin. Toparlarsak; devletlerin, iktidarların krizi iyi yönetmesi hayati derecede önemli. Ancak yeterli değil. Hükûmetlerin aldığı önlemlere, biz uymazsak hasar yine de büyük olur. Bundan dolayı, üzerimize düşen vatandaşlık ve insani görevleri eksiksiz yerine getirmeliyiz.  
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.