“Camiden cidden dua ediyorlar!”

A -
A +
Gazetecilik kariyerini "İslamcı" hareketleri izleyerek yaptığını her fırsatta dile getiren bir gazeteci, hükûmetin koronavirüs ile mücadelesini farklı açılardan analiz ederken sıra Diyanet İşleri Başkanlığının kararı ile her yatsı ezanından sonra okunan duaya geliyor. Söz konusu gazeteci, her gece okunan duayı, koronavirüsle mücadelede “hükûmet dua kampanyası yaptı” diyerek analizine dâhil ediyor.  
Türkiye’nin yakından tanıdığı bir kamuoyu araştırmacısı ise katıldığı bir programda, konuyu koronavirüs tehdidi ile camilerde cemaatle namaza ara verilmesine getiriyor. Ve şöyle bir analiz yapıyor: “II. Dünya Savaşı’nın şartlarında, ‘Camiler kapandı mı kapanmadı mı?’ meselesini, ‘CHP bilerek kapadı, ahır yaptı şunu yaptı bunu yaptı’ diye gerçek olmayan bir hikâyeden gelmiş bir siyaset tarzı ve dili, şimdi geldi, kendi gerçekliği içinde camileri kapatmak zorunda kaldı.”
İki farklı mesele arasında kurulan bağlantının sorunlu olduğunu anlatmak için argüman geliştirmeye hiç gerek yok.
Türkiye toplumunu iyi bildiğini iddia eden gazeteci ve araştırmacıların dinî alanla ilgili analizleri, sosyal medyada paylaşılan ve yazının başlığında yer verdiğim “Camiden cidden dua ediyorlar!” tepkisinden hiç de farklı değil. 
Bu, geçmişte de böyleydi. Şimdi de değişmedi.
Korona günlerinde muhalif medyanın bir kısmında çıkan analizlere bakınca, herhâlde muhalefet aktivizmini canlı tutacak yeterince konu bulamadıkları için bu kadar zorlama yorum yapıyorlardır diye düşünüp geçebiliriz. Ama işin aslı maalesef öyle değil.
Bir örnekle izah edeyim.
Türkiye altyapı ve kriz yönetimi olarak koronavirüse en hazırlıklı ülkelerden biriydi. 10 Ocak gibi erken bir tarihte Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın başkanlığında, daha önceki yıllarda hazırlanan “Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı”na göre bilim kurulu oluşturuldu.
Bilim Kurulu, referans hastanelerinin belirlenmesi, testlerin ve tedavi yöntemlerinin uygulama süreçleri, karantina uygulamaları, eğitime ara verilmesi ve 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı konuları başta olmak üzere, alınacak koronavirüsle ilgili her türlü önlem ve mücadelenin yol haritasının belirlenmesinde hükûmete karar için tavsiyelerde bulunuyor.
Hükûmet de bilim kurulunun tavsiyesini de dikkate alarak, meselenin sağlık, toplum ve ekonomi ile ilgili yönlerini de göz önünde bulundurup hızlı ve etkin kararlar alıyor. Şu ana kadar sağlık sektörü başta olmak üzere, Bilim Kurulunun mücadele konusunda ortaya koyduğu performans birçok kesim tarafından takdirle karşılanıyor.
Bilim Kurulunun önerilerinin önemini Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere devletin tüm yetkilileri her fırsatta dile getiriyor. Erdoğan, bir video konferansta Millî Eğitim Bakanı’nın eğitimde verilen aranın uzatılmasına yönelik talebine “Bilim Kurulu eğer uzatılmasında fayda var diyorsa ona uyalım” diye karşılık vermişti.
Ama gerçeklik böyle olmasına rağmen, bazı çevreler sırf muhalefet edecek konu bulabilmek için, Bilim Kurulunun tavsiye ettiği kararlara söz söyleyemeyince, fonksiyonuna yönelik tezvirat yapıyor.
Bilim kurulunun tek fonksiyonunun, hükûmetin aldığı kararları meşrulaştırmak olduğu yalanını söylüyorlar. Yetmiyor, kurulun aldığı kararları niçin Sağlık Bakanı açıklıyor diye sorun arıyorlar.
Daha da olmaz ise, açıklanan rakamları maniple edilerek, sosyal medyada üretilen yalanla destekliyorlar.
Tüm dünya gibi Türkiye de zor günlerden geçiyor. Acaba, gazeteciler, bilim insanları siyasetçiler ve kısaca kamuoyu oluşturucuları, en azından geçici bir süre, enerjilerini zorlama konulara odaklamak yerine, eleştirilerini virüsle mücadeleye katkısı olacak önerilere yoğunlaştırsalar daha iyi bir şey yapmış olmazlar mı? Kendileri ile çelişmiş mi olurlar?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.