Yeni normale ne oldu?

A -
A +
 
Covid-19 salgınının ne zaman biteceğine yönelik, tünelin ucunda henüz bir ışık yok. Her gün farklı ülke ve şirketlerin aşı geliştirme süreçleri ile ilgili yeni bir haber okuyoruz. Bazı aşı çalışmalarının insan deneyi sürecinin başladığı ve sona yaklaşıldığı duyuruluyor.
Bulunan ya da bulunacak aşının salgına çare olup olmayacağı ile ilgili kesin bir görüş yok. Bilim insanları da bilmiyor.
Bilim insanları, aşıdan daha çok virüsün kendiliğinden olumlu yönde mutasyona uğrayarak etkisinin yok olmasını bekledi. Ancak, virüsün mutasyonu ile ilgili de beklentiler şimdilik boşa çıkmış durumda. Yaz aylarında bulaşıcılığı azalacak diyenler vardı, o da olmadı.
Belki salgın konusunda olumlu denebilecek gelişme, tedavi yöntemleri konusunda ortaya çıkan deneyimler ve virüsün öldürücülüğünün nispeten azalması. Bu konuda da doğal olarak bilim insanlarının söylediğini aktarmış oluyoruz.
İlk günlerdekine benzer şekilde şu an için salgının en büyük tehdit boyutu, sağlık sistemleri ve altyapıları ile ilgili. Pandemi ilk başladığında dünyanın en güçlü devletlerinin sağlık sistemleri bile krizin altında kaldı. Sağlık sistemi çöken ülkelerin kayıpları da büyük oldu. 
Türkiye sağlık altyapısı güçlü olduğu için salgın sürecini, hem ilk dönemde hem de bu güne kadar en iyi yöneten ülkelerden biri. Ancak şu an için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, sağlık çalışanlarının korunması. Türkiye’nin sağlık altyapı ve kapasitesi çok güçlü olsa da, salgın süresinin uzamasından dolayı sağlık çalışanlarının dikkat ve motivasyonları da düştüğü için risk artıyor. Dolayısıyla, başka hiçbir şey için olmasa bile sağlık çalışanlarının sağlığı için kişisel tedbirlere azami derecede riayet edilmesi gerekiyor...
            ***
Salgının ilk günlerinde, gelecekle ilgili en çok tekrar edilen kavram “belirsizlik”ti. Belirsizlik sadece salgının geleceğini ifade eden bir durum değildi. Aynı zamanda uluslararası siyasetten, ekonomiye, ticaretten ulusal siyasetlerin yönelimine ve günlük hayat formlarının nasıl şekilleneceğine kadar hemen hemen her alanda bir belirsizlikten söz ediliyordu.
Şu anda salgının tedavisine yönelik ufukta bir ışık belirmediğine göre aslında o “belirsizlik” tüm boyutları ile devam ediyor.
Yine salgının ilerleyen aylarında, salgının küreselden yerele, günlük hayattan insan ilişkilerine kadar etkileri ortaya çıkmaya başlayınca, “dünyanın artık eskisi gibi olmayacağı” varsayımı tekrar edilmeye başlandı.
Koronavirüs sonrası küresel ve yerel trendlerle ilgili farklı senaryolar dile getirildi. Dönüşümlerden, kırılmalardan ve değişimlerden bahsedildi. Küresel düzenin yeniden şekillenişi ve bunun ulusal devletlerin ve insanlığın geleceğine etkileri ile ilgili çokça söz söylendi.
Ve en nihayetinde, pandeminin insanlık üzerine etkisinin bir sonucu olarak “eski normların” işe yaramayacağı ve artık her alanda “yeni normal”le yaşamamız gerektiği üzerine geniş bir uzlaşma oluştu.
“Yeni normal”in ne olduğu ile ilgili dinamiklerin tümünü bir köşe yazısında sırlamanın imkânı yok. Ama en azından “yeni normal”in öne çıkan yönünün, Covid-19’la yaşayabilmeyi öğrenmek olduğunu sürekli hatırlatmayız.
Hastalığın nasıl bulaştığı, nasıl yayıldığı ve insan hayatı üzerindeki tehdit boyutu keşfedildi. Dolayısıyla da salgının bulaşma ve yayılma riskinin en aza indirilmesine yönelik tedbirler de artık biliniyor. Evlerde aylarca, yıllarca izole bir hâlde hayatımızı sürdüremeyeceğimize göre, “yeni normal”in gereklerine kendimizi zorunlu olarak adapte etmeliydik.
Ancak maalesef, salgının ilk günlerindeki panik havası geçince, önce “yok ya her şey eskisi gibi devam edecek” düşüncesine toplumun bir kısmı hızla geri döndü.
Evlerden çıkıp tatile gidenler, güneş ve kumun hiç değişmeden geçen yıl bıraktıkları gibi olduğunu görünce maskeleri atıp, hijyen maddeleri yerine güneş kremine saldırdılar. Büyükşehirlerden memleketlerine gidenler, virüsü de geride bıraktıklarını zannettiler. Düğün, dernek, taziye derken sosyal mesafe sadece tokalaşmamak şeklinde anlaşıldı.
Yani, “yeni normal”in normları bir türlü içselleştirilemedi.
Sağlık Bakanı başta olmak üzere devletin tüm yetkilileri her gün “maske, mesafe, temizlik” konusunda yalvarırcasına uyarmalarına rağmen, “bize bir şey olmaz” düşüncesinde olanlar, her gün hasta ve ölüm sayılarının yükselmesine sebep oluyor.
Devlet ve sağlık çalışanları üzerine düşeni yapıyor. Bu aşamadan sonra, salgınla mücadelede görev tek tek bireylere düşüyor. Toplum olarak yeni normalin gereklerine uyulmadığı müddetçe, devlet salgının yayılmasını sadece insanları yine eve kapatarak durdurabilir. Bunun da bir çözüm olmadığını hepimiz biliyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.