Tarihî teklif!

A -
A +
Uygulanan para politikasının en büyük düşmanı para ikamesidir. Para ikamesi demek, ulusal paranın yanında, vatandaşın başka ülkelerin paralarına yatırım yapmasıdır. Merkez Bankası 6 Kasım’dan itibaren bu akımı önlemek için sıkı para politikasına geçti. Faizleri 2 ayda 675 baz puan arttırdı. Bütçe açığının artması, enflasyonun tahminleri aşması, cari açıktaki büyüme ve Türk Parasının değerindeki sert kayıplar, belli bir dönem için böyle bir politika uygulanmasını zorunlu kıldı. Burada ana amaç, fiyat artışlarını frenleyerek enflasyonu düşüş trendine sokmak. Ancak bu sağlanırken, Türkiye, bugün şiddetle ihtiyacı olduğu büyümeden fedakârlık yapmak zorunda kalıyor. Kredi faizlerinin %20’leri aştığı bir ortamda tabii olarak şirketler yatırım kararlarını erteliyor. Üretime bağlı olarak istihdamda arzu edilen artış sağlanamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yüzden “yüksek faize karşıyım, yüksek faizle ülkemin kalkınacağına inanmıyorum” diyor. Sonuna kadar haklı…
Burada şu tarihî teklifi yapıyorum. Bir kararname ile şu faiz kelimesi değiştirilse. Mesela “para kullanma ücreti”, “para maliyeti”kazanç payı” gibi ifadelerle tanımlansa, olay biter. Bankalar faiz belasından kurtulur, hem de faizsiz finans sektörünün büyük temsilcileri olurlar. Faizden kaçan kesim gönül rahatlığıyla parasını bankalara yatırır. Mevduat artınca faizler de düşüşe geçer. Zaten bankaların yaptığı bu değil mi? Topladığı parayı üzerine kârını ilave ederek faiz adı altında kullandırıp, kazanç sağlamıyor mu?. Evet! Bunun adı değişse ne kaybedilir? Hiçbir şey, Türkiye kazanır.
Merkez Bankası rezervlerini 100 milyar doların üzerine çıkarmak için ilk adım atıldı. Hazine 5 ve 10 yıllık tahvil ihraç ederek 3,5 milyar dolar topladı. Bu para bugün kasaya girecek. Döviz alım ihalelerine başlanacak. Bunun için cari denge, ters para ikamesi ve vatandaşın döviz bozdurmaya başlamasının (geçen hafta 1 milyar dolar sattılar) kalıcı hâle gelmesi isteniyor. Reel sektör güven endeksi ocakta 107'ye yükseldi. Toplumun büyük kesimini ikna edecek reformlar şubatta hayata geçiriliyor. Dış politikada ekonomiyi tehdit edecek gelişmelerden kaçılıyor.
Hükûmet, Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkileri düzeltmek amacıyla yeni beyaz sayfa açıyor. Evet, küresel risk iştahında sert bir gerileme olmadığı takdirde zayıf dolar ve düşük faiz ortamında sıcak para Türkiye gibi yüksek getiri sunan ve döviz kurlarında istikrar sağlayan ülkelere akacak. Bunun son örneğini Hazine’nin Eurobond ihracında gördük. Türk bankaları Hazine’nin açtığı yoldan giderek tahvil ihracına çıktı. Özel ve kamu bankaları ardından yağmur gibi yurt dışına tahvil ihraç ediyor. Yani bankalar kâğıt satıp yerine dolar/avro alıyor… Bunlar TL’ye dönecek kurlardaki gevşeme artarak devam edecek. Doların şubat sonuna kadar 7,20 TL’ye düşeceğini gösteren raporlar peş peşe yayınlanıyor. Önemli olan kurun düşmesi değil, belli seviyede stabil hâle gelmesi(oturması)dir. Bu sağlanınca taşlar yerine oturacak…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.