HAKAN FİDAN NEDEN HEDEFTE?

A -
A +
15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. İçeride ve dışarıda sıcak tartışmalar hala devam ediyor. Darbeler tarihi açısından kötü örneklerle dolu ülkemizde, 260 şehit verdiğimiz 15 Temmuz hain darbe kalkışması hafızalarımızdan hiç silinmeyecek ve şimdiye kadar yaşadığımız en can yakıcı darbe girişimi olarak tarih sayfalarında yer alacak. Ancak çocuklarımız daha önceki darbe kalkışmalarından farklı olarak 15 Temmuz’u okuduklarında Türk halkının demokrasi için gösterdiği destanı görecek.  
15 Temmuz hain darbe girişiminin amacı sadece yönetime el koymak değildi. Sonrasında Türkiye’yi bir iç savaşa sürükleyecek koşullar zaten hazırlanmıştı. Darbe girişimi sonrasındaki süreç Türkiye’nin işgal edilmesine zemin hazırlamak olacaktı.
Bu nedenle bu hain girişimin önünün-arkasının didik didik edilmesini anlayabiliyorum. 15 Temmuz’a dair hiçbir karanlık noktanın bırakılmaması lazım. Zira bu maksatla bir yandan konuya ilişkin geniş kapsamlı hukuki bir süreç devam ederken, bir yandan da başta hükümet olmak üzere devletin ilgili tüm kurumları, idari araştırma-inceleme-soruşturma ve benzeri işlemlerini titizlikle yapma gayretinde.
Bu hukuki ve idari süreçler işletilirken FETÖ ve FETÖ’yü kullanan aktörler-FETÖ ile içeride işbirliği yapan bazı Erdoğan ve AK Parti muhalifleri de bu süreçleri sulandırmak-hedef şaşırtmak, Türkiye’nin stratejik kurumlarını yıpratmak ve millette bu kurumlara karşı şüphe-güvensizlik duygusu oluşturmak için olağanüstü algı operasyonları yapıyorlar.
Özellikle belirtmeliyim ki, bu mihrakların hedeflerinde MİT ve Genelkurmay gibi devletin namusu sayılan kurumlar var. MİT ve Genelkurmay, uzunca bir süre İsrail ve bağlantılı basın kurumlarının hedefindeydi. Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı olmasından en çok İsrailliler ve Amerika’daki Neoconlar rahatsız olmuştu. Sayın Fidan ile ilgili daha ilk günden itibaren sistemli bir şekilde müthiş bir karalama kampanyası başlattılar. Uydurma iddialar önce İsrail kaynaklı internet sitelerinde yer alıyor; sonra malum Amerikan gazeteleri ile bizdeki işbirlikçileri olan karanlık sitelerde yer alıyor. Daha sonrada FETÖ’nün Türkiye içinde yayın yapan basın kuruluşlarında yer alıyordu.
İsrailliler ve derin Amerika neden Hakan Fidan’dan rahatsız oldu? İddia ettikleri gibi İran’a yakın mıydı Sayın Fidan? Ankara bürokrasisini çok iyi tanırım. Ve devlet tecrübesi olan bir kardeşiniz olarak söyleyeyim, Hakan Fidan hakkındaki bu iddiaların gerçekle hiçbir ilgisi yok. Bu iddiaların sahipleri ve maşalarının derdi Fidan’ın yerli ve milli bir isim olması, daha da önemlisi Hakan Fidan’ın Sayın Erdoğan’a sarsılmaz bağlılığı ve sadakatiydi.
Bu kuvvetli bağlar onları delirtiyordu. Sayın Erdoğan’a ulaşmanın önündeki en büyük engellerden birisi buydu ve bu engelin kaldırılması gerekiyordu. Bu nedenle bu mihraklar ve içerideki maşaları her şeyi kendileri için mubah görüyordu. 7 Şubat’ta MİT Müsteşarını ifadeye çağıranların amacı buydu. Başbakanlık konutunda ve çalışma ofisinde dinleme cihazlarının bulunmasından hemen bir hafta sonra Roboski olayı ile verilen mesaj, Oslo’dan MİT TIR’larının durdurulması vakalarının tamamının hedefinde Hakan Fidan vardı.
Sayın Erdoğan, MİT Müsteşarının arkasında kapı gibi sapasağlam durunca, dışarıdan koordine edilen FETÖ operasyonları boşa çıkarıldı. Sayın Erdoğan da Hakan Fidan’ın neden hedef tahtasına konulduğunu gayet iyi biliyordu.  15 Temmuz darbe girişimini planlayanlar iki noktaya helikopterlerle ve özel timlerle operasyon planladılar. Bu hedeflerden birisi Sayın Cumhurbaşkanı diğeri de MİT Müsteşarıydı. Bu planlama bile bu ikilinin FETÖ ve onu kullananlar için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor zaten.
MİT Müsteşarına ve MİT’e yönelik malum kampanyaya tekrar hız verdiler. Farkında olmadan bazı yazarlarımız bu kampanyayı yürütenlerin değirmenine su taşıyor. ‘Aklımıza takılan sorular var’ diyerek ayda bir rutin olarak MİT Müsteşarı’na aynı soruları yöneltiyorlar. Üstelik o soruların cevapları ifadelerde; bazı arkadaşlarımızın konuya ilişkin yazdığı kitaplarda bizlerin ve birçok gazetenin yayınladığı olayların perde arkasına ilişkin analizlerde defalarca yer almasına rağmen… Aslında cevapsız bırakılmış bir soru yok. Ama bu şahısların eski alışkanlıkları var ya... Onlar soracak, kafa karıştıracak, ertesi sabah Bakan-vekil-bürokrat hemen onları arayıp bilgi arz edecek. Geçti o günler beyler. O pijama ile Başbakanları karşıladığınız Lale devri günleriniz geride kaldı. Kimse sizi ve etkisinde kaldığınız aktörleri ciddiye almıyor artık.
15 Temmuz Darbe gecesinin hemen akabinde MİT ve Genelkurmay’ı en ağır eleştiren gazetecilerden biriyim ben. Arşivler ortada. Ancak olayın tüm detaylarını inceleyip, konu hakkında yeterli bilgiye sahip olduktan sonra bu eleştirilerime sınırlama getirdim. Vardığım sonuçlar şunlar; o karanlık gecenin öncesinde MİT kendine gelen ihbarı, ihbarın kaynağı olan Genelkurmay’a bildirmiş. “Genelkurmay bu ihbar doğru çıktı” veya “asılsız” diyene kadar beklemiş. Teyit edilmemiş bir ihbarı ya da iddiayı Cumhurbaşkanı ya da Başbakana bildirmek istememiş. Olumlu ya da olumsuz bir cevap alamayınca MİT Müsteşarı bizzat Genelkurmay Başkanı’nın yanına gitmiş. İhbarın teyidi için Genelkurmay Karargahında 2 saate yakın kalmış. Kara Kuvvetleri Komutanı “Kara Havacılık Okulu’nda anormal bir durum yok” cevabını verince de oradan ayrılmış. Teyit edilmemiş-emareleri araştırılmamış bir ihbarla Cumhurbaşkanını ve Başbakanı aramamış. Bir darbe girişimi olacağından da şüphelenmemiş. Çünkü Genelkurmay Karargahı’na gittiğinde, normal şartlarda darbe girişiminde yer almadıklarında darbenin başarıya ulaşamayacağı, görevlilerin hepsinin ihbarı araştırdığını bizzat görmüş. Genelkurmay Başkanı, 2. Başkan, Kara Kuvvetleri Komutanının ihbarı araştırdıklarını görünce herhalde “bu isimler içinde yoksa bir darbe tehlikesi de yoktur” diye düşünmüştür. Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’yi aradan çıkarıp doğrudan MİT ile köşeleri üzerinden konuşmak isteyen yazarlar, Abdülkadir’in kitabını ve onların deyimi ile sızdırılan tüm haber ve analizleri tekrar okusunlar. Bunların en az 7-8 ay önce, en az 3-4 kez yazılıp çizildiğini göreceklerdir. Unutmayın ki gelen ihbar istihbarat değildir, sadece ihbardır. O ham ihbar, istihbarat çarkından geçirilip istihbarat haline getirildikten sonra Cumhurbaşkanı-Başbakan, Genelkurmay Başkanına ulaştırılır. İhbarlar değil istihbarat bilgisi paylaşılır. Yani teyit edilmeyen bir ihbar istihbarat bilgisine dönüşmüş olmaz.
Soru sormak her gazetecinin hakkıdır. Ama cevabı yazılıp çizilmiş olmasına rağmen sistemli bir şekilde MİT ve Müsteşarı gündemde tutmak insanı düşündürüyor. Aynı zamanda sizlerin gazeteciliğini de… Hem de Türkiye’nin üç ayrı terör örgütü ve güney sınırlarındaki tehditlerle can alıcı bir mücadele verdiği bir dönemde. Sayın müsteşarı öngörüsüzlükle suçlayabilirsiniz. “Fazla sağlamcı davranmış” diyebilirsiniz. Ama onun milli ve yerli birisi olduğundan; devletine-milletine ve ona bu görevi veren Başkomutanına sadakatinden-bağlılığından en ufak bir şüpheniz olmasın.
Unutmayın ki bir kamu görevlisinin hele hele MİT Müsteşarının size cevap yetiştirecek imkanı da yok. Böyle bir zamanı da yok.
Bunlar benim kişisel düşüncelerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.