Gerçek acıdır, ama gerçektir!..

A -
A +

Kimse kimseyi kandırmasın; "56 yıldır bu âlemin içindeyim"; "birkaç istisna hariç" kulüp başkanlığı ve yöneticiliği yapanlar içinde "kaybedeni" görmedim!.. Sahada, salonda, sporun içinde kaybedenleri dahil; büyük çoğunlukla iş aleminin içinde olduklarından "hep kazandılar!.." Kimse bana "Ailelerini ihmal ettiler, özel hayatlarını ihmal ettiler, zamanlarını kulüplerine verdiler" palavralarını yedirmeye kalkışmasın!.. Ankara'da "gazetecilik yaptığım" uzun yıllarda, bakanlıklarda "iş adamı olarak" bir daire başkanının kapısında randevu alabilmek için saatlerce, günlerce bekleyen, kulüp başkanı olunca, Bakan'ın odasına "çat kapı girip", dahili telefonlardan müsteşarlar, genel müdürler makama çağrılarak "işleri şıpşak halledilen" çok kişi gördüm!.. En küçük kulüplerin yöneticilerinin bile, illerinde, ilçelerinde şube müdürlerinin karşısında el pençe divan dururlarken, kulüp başkanı olduklarında, valilerin, kaymakamların, belediye başkanlarının odasına "çat kapı girip" müşküllerini çözer hâle geldiklerini de çok gördüm!.. "Uzun süreli görev alanlar için" söylüyorum; bir başkanlık dönemlerindeki servet durumlarına bakınız, bir de başkanlık sürelerinin sonundaki mâli durumlarına, ne dediğimi çok iyi anlayacaksınız; yooo, zinhar suistimalden, yolsuzluktan şundan bundan söz etmiyorum, sadece "ayrıcalıklı konuma gelmelerinin avantajlarını" anlatmaya çalışıyorum!.. "Temiz" ama "bürokrasiyi bir türlü geçemeyen" işadamlarını bir yana bırakarak, "uyuşturucu kaçakçılarından, mafya ile iç içe olanlara, hayali ihracatçılardan, fabrikaları ve müesseseleri iflâsın eşiğinde olanlara kadar" bir yığın kişinin kulüp başkanlığı koltuklarına "neden" büyük bir hevesle oturmaya çabaladıklarını herkesin görmesini ve anlamasını istiyorum!.. Elbette, onuruyla, haysiyetiyle, kişiliğiyle, dürüstlüğüyle "göreve gelen ve görevini hakkıyla yapıp, bayrağı şerefiyle teslim eden" başkanlar ve yöneticiler de var, ama, onların bir gün bile "Ben bütün mesaimi kulübüme verdim, ailemi, işimi ihmal ettim" diye yakındıklarını görmedim; zira onlar, kulüp başkanlığına ve yöneticiliğine, "sadece kulüp başkanlığı ve yöneticiliği yapmak için", taraftarı, üyesi olduğu kulübe "hizmet etmek için" gönüllü olarak, "seve seve talip olan" insanlardı; öylece de kaldılar; üstelik "o koltuklara yapışmak için" dünyanın en güçlü yapıştırıcısını bulmanın peşinde koşuşturmadılar!.. Bakınız, "kimseciklerin tanımadığı" insanları, kasabanın, kentin, bölgenin, ülkenin, hatta dünyanın tanıdığı, saydığı (Not: Acaba bunu parayla, reklamla yapmaya kalksalar, ne kadar harcamaları gerekir?) bir kişi yapıverir kulüp bankalığı ve yöneticiliği; bunun elbette manevi hazzı vardır, ama asıl "yukarıda anlatmaya çalıştığım" öyle bazı "maddi avantajları" vardır ki, "bunlar" iştah açıcıdır; işte "o yüzden" bir çok insan, her türlü eleştiriye, meşakkate, hatta hakarete göğüs gererek, o koltuklarda oturmaya devam etmek için her şeyi göze alır ve yapar!.. Onun için diyorum ki; "kulüplerin ve camianın kulüp başkanları ve yöneticilerine olan manevi borcu", kulüp başkan ve yöneticilerinin kulüplerine ve camialarına olan maddi ve manevi borçlarının yanında devede kulak kalır!.. Herkes, "bunu böyle bilmelidir" ve elbette, en başta da taraftarlar!.. ---------------------------------- Kulüplerin ve camianın kulüp başkanları ve yöneticilerine olan manevi borcu, kulüp başkan ve yöneticilerinin kulüplerine ve camialarına olan maddi ve manevi borçlarının yanında devede kulak kalır!.. ---------------------------------- Bilmece!.. - Bir bilmecem var çocuklar!.. - Haydi sor, sor!.. - Şike iddialarıyla tutuklanan ve çok ağır hapis ve para cezası talepleriyle yargılanmaları ihtimali fazla olan kulüp yöneticilerinin "maçlarına istedikleri" hakemleri "baş tacı eden" ve de onların "kara listeye alarak, takımlarının maçlarına verilmelerini istemedikleri" hakemlerin "düdük çalmalarını yasaklayan" federasyonlarla, o federasyonların hakem komiteleri, dünyanın hangi ülkesindedir?.. - Bilemedik, bilemedik!.. - Koşun koşun, masalcı amcalarınıza, Mahmut amcanıza, Oğuz amcanıza, Mehmet Ali amcanıza, Yusuf amcanıza sorun, size söylerler!.. Değersize doğru koşmak!.. Marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance, "marka değeri" olarak "Dünyanın en değerli" kulübünü açıklamış; Machester United; marka değeri de 635 milyon dolar!.. Araştırmaya göre, İngiliz ekibinin son beş yılda marka değeri yüzde 209, toplam satış gelirleri yüzde 199, seyirci ortalaması da yüzde 111 artmış!.. Aynı kuruluşun araştırmasında "Türk kulüpleri" de var; Galatasaray 55 milyon dolarla "marka değeri en fazla olan" Türk kulübü, onu 47 milyon dolarla Fenerbahçe, 45 milyon dolarla Beşiktaş ve 26 milyon dolarla Trabzonspor izliyor!.. Gazetelerdeki bu habere bir ekleme yapacağım; "bu araştırma" Türkiye'deki "şike soruşturması öncesi" yapılmış. Yani "şike iddialarından ve soruşturmasından sonra" bu marka değerleri "ne kadar" belli değil!.. Hele hele "iddialar doğru çıkar da, Türkiye liglerinin şike ve teşvik priminde boğulduğu" anlaşılırsa ve de "şikecileri hafif cezalarla kurtarma gayretleri" hedefine varırsa, "bu marka değerlerinin ne olacağı" hiç belli değil!.. Ey, "marka değeri" diye attıkları zaman mangalda kül bırakmayan Federasyon - Kulüpler - Kulüpler Birliği Vakfı yöneticileri, duyamıyorum, ne diyorsunuz, bu konuda?.. "Ödeştirmeci" hakemler sahnede!.. Aziz Yıldırım'ın "TV yıldızı oluveren" bir avukatı vardı; sonunda "reyting için TV ekranlarında her türlü şeyi yapabileceğini defalarca gösteren" bir futbol yorumcusu ile yarışmaya kalkışıp, "eski" bir Fenerbahçe yöneticisine hakaret edince, Aziz Başkan tarafından azledildi; böylece, "ishâli kelâm" hastalığının bir insana nelere mâlolacağını, bir defa daha cümle âleme göstermiş oldu!.. Göreve geldiğinden beri de Merkez Hakem Kurulu Başkanımız Yusuf Namoğlu, "aynı hastalığa tutuldu"; TV ekranlarını, gazete sayfalarını çok seviyor ve "öyle şeyler" söylüyor ki; artık "onu azledecek" bir başkan aranır hâle geldi!.. Sevgili Ömer Faruk, her cuma "onun gaflarını" art arda sıraladığı için, bizlere "yazacak pek bir şey kalmıyor" ama, gene de dünkü yazısında, sevgili MHK Başkanı'nın, "Fenerbahçe'nin bir golünü saymayan hakemle, aleyhine penaltılarını vermeyen bir başka hakemin işi ödeştirdiğini", yani "meselenin böylece halledildiğini" anlatan sözlerini okuyunca "bir cümle" yazmak farz oldu: Anlaşılıyor ki, devri Yusufî de, "hakem" ve "yardımcı hakem" unvanlarına bir de "ödeştirmeci hakem" etiketi eklendi; futbolumuza ve hakemliğimize hayırlı uğurlu olsun!.. Sosyal hayatımıza atılan gol!.. Bu federasyon gerçekten "kadını yok sayıyor"; yooo, bu yargıya sadece "seyircisiz oynama" cezalı maçı, "41 bin kadın seyirciyi stada alarak oynattığı için" varmadım; "her güne ve her geceye maç koymaya başlanmasından sonra, bu uygulamanın etrafımda gördüğüm sonuçları" ile vardım!.. Ey Mehmet Ali Aydınlar başkan, lütfen söyler misiniz bana; haftanın 3 günü TV ile evlenmiş görünen erkeklere bile zor tahammül eden kadınlarımız, "7 gün aynı işi yapan" erkeklere nasıl tahammül edecekler?.. "Hafta arası da lig maçı" uygulamasının kaç yuvayı yıkabileceğini nasıl düşünmezsiniz?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.