Bu şamarı herkes okusun!..

A -
A +

Kulüpler Birliği yöneticilerinin "şike ve teşvik primi suçlularını kurtarmak" ve "cezalandırılacaklarsa bile 2 yılın altında bir hapis cezası ile, hapse girmeden, erteleme ya da adli para cezasına çevrilerek sıyırmalarını sağlamak", yani "peşin aflı" bir göz boyamayı gerçekleştirmek ve de "yöneticileri şike yapan takımların küme düşmesini önlemek" için çalmadık kapı bırakmamalarına ve onların medyadaki "hınk" deyicilerine "şamar gibi" bir cevap var elimde!.. Ve de Milli Takım Kaptanı Emre Belözoğlu'nun, "en iyi ikinci olarak doğrudan Avrupa Şampiyonası Finalleri'ne gitmemizi sağlayacak" lokum gibi bir gruptan, "dışarıdaki heykel" konumundaki hocamızla, Azerbaycan'ı kendi sahamızda berbat bir futbolla zar zor yenişimize ve de Almanya'nın son maçta Belçika'yı yenerek bize "play-off kapısını açması" bonusuna, yüzü kızarıp susacağına, sanki ortada "bir başarı varmış gibi" söylediği sözlere de "şamar gibi" bir cevaptı, bana gelen mail mesajı!.. "Cin gibi" olmakla tanıdığımız Emre, hiç sıkılmadan çıkmış, "Sanki biz gruptan ikinci olarak çıkarken hiçbir şey yapmadık, emek vermedik gibi bir hava var. Biz bunlara tabii ki üzülüyoruz. Bizden beklenenin ne olduğunu net olarak anlamıyorum" diyor. Sanki Jupiter'de yaşıyordu ve iletişim de kesikti, "gezmek için" Dünyamıza geldi ve "hiçbir şeyden haberi olmadığı" için "play-off'a kaldığımızı" öğrendi ve de "Daha ne istiyorsunuz" demeye getiriyor!.. Milli Takım Kaptanı, "ne istendiğini" okusun da, anlasın, iznini almadığım için "görev yaptığı" ünlü bir kolejin adını ve "soyadını" veremeyeceğim "beden eğitimi öğretmeni" bir okuyucumun yazdıklarını: "Öğrencilerimize yıllardır spor eğitimini uygulamalı olarak yaptırmanın yanında dürüstlük, centilmenlik, arkadaşlık, yardımlaşma, spor ahlakı gibi konuları da teorik olarak işledik ve işlemekteyiz. Ama öğrenciler bizim dışımızda sizin de bildiğiniz üzere çevre ve iletişim araçlarından, medyadan çok fazla etkilenmekteler. Son gelişen olaylardan sonra derslerimizden futbol branşını çıkardık. Çünkü futbolun bir spor dalı olduğuna artık inancım kalmadı. Tamamen kapital bir olgu halinde, sadece sahada bulunan milyon dolarlık oyuncuların spor yaptığı, geri kalan yönetici, seyirci, yayıncı kuruluş, federasyon, bahis şirketleri için rant aracı olmuş durumda. Yüz yıldır futbol oynanan bir ülkede ne kulüp bazında ne de milli takım bazında bir ilerleme, bir başarı var. Sadece Galatasaray'ın aldığı bir UEFA kupası ve UEFA Süper Kupası var. Bunun dışında kalan hiçbir başarı görünmüyor. Bu kadar milyon dolarlar harcanıyor ama ne kulüplere ne de milli takım bazında bunların hesabı sorulmuyor. Bir kurum bir yetkili yok mu hesap soracak; "Siz ne yaparsınız ? Neden böyle? Nasıl başarılı olunur?.." Zaten yakında şike ve teşvik tamamen serbest ve yasal hale gelecek gibi görünüyorken Öcal abi ben bu futbol denen aktiviteyi neden temiz ve sağlam çocuklara öğreteyim ki? Neden? Ne amaçla? Saygılarımla. Tamer M." "Şikeye af gibi" bir değişiklik isteğinin üzerine "mal bulmuş mağribi gibi" atlamaya çalışan CHP'nin ve MHP'nin yöneticileri, milletvekilleri de bu mesajı iyi okusunlar ve "neye, kimlere hizmete talip olduklarını" iyi anlasınlar!.. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın hem de "okkalı" bir şamar gibi yüzlerine vurduğu gerçeğin, vatandaş tarafından da "nasıl" desteklendiğini görsünler ve utansınlar!.. Meğer başkan değil, padişah seçmişiz!.. Ersun Yanal'ın "görevine son verilmesi" günlerinde sevgili Tayfun Bayındır, Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar'a soruyor; "Bu kararın arkasında Hakan Şükür'ün olduğu söyleniyor, ne diyorsunuz?" Verdiği cevap "aynen" şu şekilde: "Türk futbolunu tek kişi yönetiyor: Mehmet Ali Aydınlar. Hakan'ı en son Kazakistan maçında gördüm. Benim kararlarıma kimse müdahale edemez!.." Bugüne kadar bekledim; "bu cevap yalanlanacak" ya da "Bu federasyonun içinden bir onurlu adam da çıkıp" Aydınlar'a "Biz neci oluyoruz Başkan, senin emir erin mi?" diyecek; kimsede "tık" yok!.. İşte "bu zihniyet yüzündendir" ki, aylardır "federasyondan", pardon, özür dilerim, kendisi çok açık ifade etmiş, "federasyon da neci" ki, Mehmet Ali Aydınlar'dan, okyanuslardaki "gelgitler" gibi, durmadan günlük, hatta saatlik "birbiriyle tam çelişen" sözler duyuyor, kararlar öğreniyoruz!.. Anlaşılıyor ki, futbolumuzun Padişah'ı, "aklına ne gelirse" öyle konuşuyor ve yapıyor!.. Kimse de, ona, yeniçerilerin ünlü mesajı gibi, "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var" bile demiyor, diyemiyor; vah benim futboluma!.. Levent Bıçakçı!.. En çok üzüldüğüm, bir zamanlar Türk Futbolu'nun başına "çağdaş reformlar yapması için" seçilen ve üstelik "UEFA Tahkim Kurulu Üyesi olan", dahası "uluslararası spor hukukunu bu ülkede en iyi bilen" hukukçulardan biri olarak saygı gören Levent Bıçakçı'nın, Türk Futbolu'nun bugünkü durumuna düşmesinde "en büyük pay sahiplerinin yönetimindeki" Kulüpler Birliği'nin, sadece "para ve menfaat" uğruna, futbolumuzu bugünkünden de daha derin bir "pislik kuyusunun içine çekecek" isteklerine boyun eğmesi!.. Bıçakçı "bunu" neden yaptı, bilemiyorum ve anlamam da mümkün değil; "onunki gibi" bir kariyeri, "çok iyi bir hukukçu olan" Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "çok haklı" 3-5 cümle ile bitiriverdi!.. Keşke, kaç yıldır "kenarda, köşede kalmanın" ve TV'lerde, gazetelerde görünememenin hasretini, "işte fırsat çıktı" diyerek Kulüpler Birliği'nin "kabul edilemez" isteklerine "hizmet" ile gidermeye çalışmasaydı; yazık etti; hem de çok yazık!.. Bu da Yargıtay şamarı!.. "Giden", Hakemler Derneği'ni "hakimiyeti altına almak" için her türlü senaryoya başvurmuş, ama başarılı olamamış, ne var ki, "derneği perişan bir hâle düşürmüştü!.." "Gelen" için, "Tam aksini yapacak ve Merkez Hakem Kurulu - Hakemler Derneği ilişkilerini çağdaş, karşılıklı saygıya ve güvene dayanan bir barış sağlayacak" derken, tam tersi oldu ve de "Ya teslim alırız, ya da yenisini kurdururuz" zihniyeti, barışı torpilledi. "Dikensiz gül bahçesi isteyen" MHK'cıların, Federasyonu da arkalarına alarak, maddi ve manevi bakımdan "tamamen bitirilmiş" bir dernek çatısı altında kalan hakemleri, "MHK başkan ve yöneticilerinin bir dediğini iki etmeyecek" bir zihniyet esaretinin içine "yapayalnız düşmelerini" sağlamak için başlattıkları savaşın sonu geliyor ve "dernek, MHK'cıların eline geçiyordu" ki, Yargıtay bu büyük haksızlığa "Dur" deyiverdi!.. Kayyum'u da, Kayyum'un toplayacağı genel kurulu da iptal etti ve "Bu derneği sadece ve sadece bu derneğin kendi yöneticileri yönetir ve genel kurulu da onlar yapar" deyiverdi!.. Bilmem ki, şimdi MHK'cılar ve onun "dediğim dedikçi" Başkanı, "Bu dernek bize yâr olmadı, onlara da yâr olmasın" diyerek, hakemlere yapacağı baskılarla "kendi ellerinin altında" bir "sarı dernek" kurdurmak için düğmeye basar mı; yoksa, "aklın yoluna ve de insafa gelip", Dernek Yönetimi ile uzlaşma, anlaşma, barışma ve de "doğru olanı yapma" yolunu seçer mi?.. "Yalnız" bırakılan ve derneği de "bitirilmiş" adamlardan Bünyamin Gezer, çok "haklı" ve çok "efendi" bir isyan bayrağı ile "gerekeni" yaptı!.. Aslında "o kalmalı", bugüne kadar hakemliğimize "hüsrandan başka bir şey veremeyen" MHK'nın "yeni başkanı" gitmeliydi; olmadı!.. Olmadığı içindir ki, hakemlerimiz "herkesin boy hedefi" olmaya ve zor anlarında yanlarında bitirilen derneklerini bile bulamamaya devam edecekler!.. Rıdvan'ın eksiği!.. Bu kaçıncı gafı?.. O, TV ekranlarına, gazete sayfalarına "polemik yapması, çıngar çıkarması, reyting avcılığı peşinde koşması için" çıkarılmıyor; "futbol bilgisini, maçları, takımları, futbolcuları, teknik adamları yorumlayarak Türk insanına aktarsın" diye çıkarılıyor, yazdırılıyor; ismi büyük, imzası değerli!.. Ama, özellikle kamera karşısına "Ben Rıdvan'ım, ne söylersem makbule geçer" zihniyetiyle çıkıyor, dersini çalışmadan çıkıyor; "cezalı olan futbolcu" için, cezadan haberi olmadığından, "Neden oynatmadı" diye teknik direktörü eleştiriyor, oyundan çıkmış futbolcuya dikkat etmiyor, sahada zannederek konuşuyor, en sonunda Trabzonspor konusunda yaptığı gafla da "özür dilemek" zorunda kalıyor!.. Ve "bu tablo" Rıdvan'a yakışmıyor; ismini, kariyerini, değerini yaralıyor; hırpalıyor!.. Böyle giderse... İnşallah gitmez!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.