Resmen uyutuluyoruz, ey milletim!..

A -
A +

Futbolda "kaçır golleri, ye hatalı golleri", sonra da çık, "Onlardan iyi oynadık, galibiyet hakkımızdı, şanssız kaybettik" diye nutuklar at. Gönüllerin şampiyonu!.." "Şampiyon olmasan da şampiyon sayılsın!.." "Bu yenilgiyi hak etmedik!.." "Galip sayılır bu yolda mağlûp!.." 56 yıllık meslek hayatım "bu palavraları dinlemek, okumak" ve ne yalan söyleyeyim, "yazmak ve konuşmak" ile geçti!.. Futbolda "kaçır golleri, ye hatalı golleri", sonra da çıktık, "Onlardan iyi oynadık, galibiyet hakkımızdı, şanssız kaybettik" diye nutuklar attık, yazılar yazdık, TV'lerde programlar yaptık; gruplardan bile çıkamayan takımlarımızı, hocalarımızı, futbolcularımızı alkışladık!.. "Faulleri atamayarak ve turnikeler kaçırarak" kaybettiğimiz nice basketbol maçından sonra da "aynı görüntüler" ile TV ekranlarında, gazete sayfalarında arzı endam ettik!.. Hep "hayıflandık" ve de "bahaneler, mazeretler" ürettik!.. "Spor tarihinin yazmayacağı ikinciliklerle, üçüncülüklerle, dördüncülüklerle, finalist olabilmeler, gruplardan çıkabilmelerle övündük", kimlerin bizleri çok arkada bırakarak "milli takımlarımızın, şampiyonlarımızın üstüne çıktığına bakmadık" bile!.. "Krallar, sultanlar, yenilmez armadalar, imparatorlar, aslanlar, kaplanlar" ve daha nice "sıfatlar" taktığımız takımlarımızın hepsini toplasak, acaba karşımıza "gerçek anlamda başarı sayılabilecek" nasıl bir tablo çıkar; hiç geriye dönüp baktık mı?.. İşte futboldaki, atletizmdeki, bokstaki, güreşteki, basketboldaki, voleyboldaki üst üste gelen başarısızlıkların "temelinde yatan gerçek" bu kandırmaca ve bu kandırmacalarla yetinmemiz. "Bunca para, bunca imkân, bunca emek, nereye ve neden gitti" diye hesap sormuyoruz, aksine ya hoş görüyor ya da "kandırmacaları" alkışlıyoruz!.. Ben "bunca paranın, bunca imkânın önemli bir bölümünün nerelere gittiğini" tahmin edebiliyorum ama, "burada bunları yazmamın" sırası da, yeri de değil!.. 56 yılın sonunda dönüp dolaşıp şu "kanaat" durağına geldim; bizde, bu paraları, bu imkanları, bu emekleri değerlendirerek, kulüplerini, takımlarını, şampiyonlarını, rekortmenlerini "uluslararası başarı zirvelerine taşıyabilecek organizasyonları yapacak" yöneticiler yok ve hiçbir zaman olmadı!.. "Efsane" başkanlar, "en büyük" yöneticiler şakşakçılığının, sporumuzu getirdiği yer, işte burası; "batmış" Yunanistan'ın sporuna bakmak bile, "ne demek istediğimin" örneklerini bol bol bulmamıza yeter!.. İlhan Cavcav uygulamalarından, Aziz Yıldırım uygulamalarına atlayabilmenin kulüplerimize ve sporumuza "neler" getireceğini görmüş ama bu atlayışı ülkeye ve ülke sporuna yayamamışken, sporumuzu Aziz Başkan uygulamalarından, Ünal Başkan uygulamalarına nasıl atlatacak ve "yeni" düzeni nasıl yaygınlaştırabileceğiz ki?.. İşte bütün mesele burada; sporumuzun üzerine "çöreklenmiş" olan "zamanı geçmiş" zihniyet gitmiyor; gitmeyince de "başarı" yerine "borç içinde kıvranan ve kısılan" kulüplerle avunmak ne yazık ki, bizlere kalıyor!.. İşte "örnek"(!) yöneticilerimiz!.. İngiltere'den, Brezilya'ya, İtalya'dan, Türkiye'ye kadar dünyanın her tarafında olan ve de "garipsense de, alışılmış ve çokça görünmüş" bir olay, CSKA Moskova-Trabzonspor maçında tekrarlanınca, yani "5-10 Fenerbahçe taraftarı tribünde, Rus takımını alkışlayınca", Trabzonspor asbaşkanı Nevzat Şakar kükremiş; "Onların Türk kanı taşıdıklarını düşünmüyorum!.." İşte "bu kafadır" Türk sporunun önünü kapayan ve Türk Kulüplerini yerinde saydıran; "sporu spor olarak değil, bir savaş olarak gören" ve işe "Türklüğü ve Türk kanını bile karıştıran" bir kafa; bilmem ki Trabzonspor asbaşkanına yakışacak sözler mi, söyledikleri?.. "Benzer" bir kafa da, "Aziz Başkan'ın yerini dolduracak" denilen Ali Koç'ta var; Basketbol Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında Galatasaraylı yöneticilere karşı yaptığı "sportmenliğe aykırı davranış", ona ve "Koç" soyadına yakıştı mı?.. "Dedesi" yaşasa, çok üzülürdü!.. Maç sonucunu değiştiren hakemler! Bu hafta TV başında "seyrettiğim" maçların hepsinde "maçın sonucuna tesir edecek kadar" büyük hatalar yapan hakemler vardı; Bülent Yıldırım'ından, Halis Özkahya'sına, Hüseyin Göçek'inden, Özgür Yankaya'sına kadar!.. "Verilmeyen" bariz penaltılar, "hatalı kartlar" sonucu "oyundan ihraç edilen" futbolcular; aynı maç içindeki verilen-verilmeyen kartlar ve çalınan-çalınmayan faullerde çifte standartlar!.. Daha işin başında bu hatalar yapılırsa, ligin sonunda ve hele hele play-off'larda kim bilir neler olacak?.. "Benden olanlar-olmayanlar" üzerine kurulan gerekçeleriyle, "çok dar bir hakem kadrosu ile çalışmak" ve "kendini buna mecbur etmek" Türk hakemliğinin altını oymaktan ve hakemleri ateşe atmaktan başka bir şey getirmiyor. Dahası bu strateji, hakemleri de, maçları da, kulüpleri de ateşe atıyor; zira "büyükler lehine hata yapan hakemler" maç almaya devam ediyor, "büyükler aleyhine hata yapan hakemler" dinlendiriliyor!.. "Küçükler aleyhine hata yapan" hakemler de, hem de "3 gün sonra maç verilmek zorunda kalındığından", adeta ödüllendiriliyor!.. Sizler, sevgili okurlarım, Süper Lig'de durum "böyle" olursa, siz Bank Asya Birinci Ligi başta, "diğer" liglerde olanları ve olabilecekleri kolaylıkla tahmin edebilirsiniz!.. Metin Tokat'a rakip çıktı!.. Mersin İdmanyurdu - Fenerbahçe maçının ilk devresinin son dakikaları. Sarı-lacivertli futbolcu Bekir, kalesine yönelen topu tam bir voleybolcu gibi "blokluyor" ve maçın hakemi Halis Özkahya bu bariz penaltıya düdük çalmıyor. Mersinli futbolcular itiraz ediyorlar; en önde de Moritz var. Özkahya "Moritz'e sarı kartını çıkarırken" öğüt de veriyor; "Gece TV'de seyret, penaltı yok!.." Ama, TV'lerdeki enstantaneler, "bal gibi" ve de "yüzde yüzlük" bir penaltı olduğunu gösteriyor; Özkahya bile "Nasıl görmemişim" diye itiraf ederek, özür diliyor!.. Ben, Moritz'in yerinde olsam, Özkahya'ya "bir hediye TV gönderirdim"; hiç olmazsa bundan sonra "görmediklerini" ya da "yanlış görüp de çaldıklarını" gece oturup "o" tarih düşülecek TV'den izlesin diye!.. Fi tarihinde (1997) Metin Tokat, bir Vanspor-Beşiktaş maçında Vansporlu Aykut'un Sergen'in serbest atıştan kaleye gönderdiği topu "bir voleybolcu gibi" smaçlamasını görememiş ve "penaltıyı vermedi" diye adı "voleybol hakemine çıkmıştı" ve hakemliği bırakana kadar da "her fırsatta" bu hatası yüzüne vurulmuştu!.. Bakalım, Halis Özkahya'ya da "aynı etiket takılacak" mı; hiç sanmam, zira bu ülkede "sadece büyüklerin sahibi var"; küçükler de "kim" ola ki?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.