Şike-Gökdeniz Galatasaray!

A -
A +
"Şike operasyonu başladığından beri "doğru yerde vaziyet alan" ve de "bugüne kadar o yerde duran" bir kulübe, "Gökdeniz" nasıl yakışacak?.." Şike operasyonu iddianamesinin açıklandığı, tartışmaların yoğunlaştığını, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilip edilmeyeceğini ve "gizlilik" kararının kalkıp kalmayacağını belli edecek günün çok yaklaştığı bir süreç yaşıyoruz; her kafadan bir ses çıkıyor, tam bir kaos ortamı var!.. Dahası, 6222 sayılı yasada değişiklik yapılarak "şike ve şiddet cezalarında caydırıcılık unsurunu nerede ise yok edecek" 6250 sayılı yasanın Çankaya Köşkü ile Meclis arasında "pinpon topu gibi" gidip gelmesinin tartışmaları da, sadece sporun değil, ülke gündeminin ilk sırasında!.. İşte tam bu sırada Moskova'dan bir haber: "Sport Ekspres gazetesine açıklamalarda bulunan Rubin Kazan Başkanı Dmitriy Samerkin, Galatasaray'ın Gökdeniz Karadeniz'i almak için resmi teklifte bulunduğunu söyledi. Samerkin, 'Oyuncumuz, kendisiyle İstanbul takımının ilgilendiğini bildirmişti. Şimdi resmi olarak faks aldık' diye konuştu." Eh, "haber doğru ise, (Adam, 'Resmi faks aldık' diyor; yalan mı söylüyor, acaba ve ben bu yazıyı yazıp, gazeteme gönderirken Galatasaray'ın resmi sitesinde henüz yalanlama yoktu.)" pes doğrusu!.. Galatasaray yönetimi, dünyada transfer edilecek başka oyuncu kalmamış gibi, gidip Türk Spor Tarihi'nin "itiraflı - belgeli - sonuçlandırılmış ve spor hukuku açısından cezaları da verilmiş" en büyük "bahis şike skandalının baş kahramanı" olan Gökdeniz'i transfer ederek "acaba" ne yapmak istiyor?.. Şike operasyonu başladığından beri "doğru yerde vaziyet alan" ve de "bugüne kadar o yerde duran" bir kulübe, "Gökdeniz" nasıl yakışacak?.. Ünal Aysal Başkan bir anlatsa da, bizler de anlasak!.. Büyük geçmiş olsun!.. "Kadim" dostlar sevgili Mehmet Atalay ile sevgili Halûk Ulusoy'un ve oğlunun geçirdikleri asansör kazası, çok şükür ki, "kırıklar" ile atlatıldı!.. En kısa zamanda "sağlıklı" olarak aramıza dönmeleri dileğiyle, "Geçmiş olsun" diyorum!.. Güntekin Onay'a mesaj!.. Sevgili Onay, stop. Galiba "üzüm üzüme bakarak kararır" sözü doğru, stop. Bilmem ki, bugüne kadar "sahada rakibine kafa atan" bir futbolcu için, hatta uzun bir süreden beri ekranlarda "karşında oturan" Rıdvan Dilmen'in bile "Görüşüne katılmıyorum" demesine rağmen, işe FIFA'ları, UEFA'ları, Tanzanya'ları bile karıştırarak, bu kadar uzun mesajlar verip, nutuklar attın mı, stop. Ya da, Engin Baytar'a "reva gördüğün" 6-7 maçlık cezada ısrarının "bir benzerini", zaman zaman "çirkin" hareketler yapan mesela Volkan'lar, Emre'ler için "o" ekranlara getirdin mi, stop. Sen bilmez misin ki, Disiplin Talimatları'ndaki cezalar, FIFA ve UEFA Disiplin Talimatları "aynen" kopya edilerek değil, Türkiye'nin kendi kıstas ve şartları göz önüne alınarak ayarlanır ve buna da ne UEFA ve ne de FIFA karışabilir, stop. Bugüne kadar ülkemizde, "tahrik altında kafa atan" futbolculara verilen cezalar "2" maçı geçmemişken, birdenbire "Engin'e en az 6-7 maç ceza verilmeliydi" diyerek Zidane'ı "örnek göstermek" ne anlama geliyor, stop. Merak ediyorum, bundan sonra, "sahada çirkin hareketler yapan" futbolculara, FIFA ve UEFA Disiplin Talimatları'nı örnek gösterip, "ağır cezalar istemeye" devam edecek misin, stop. Sevgiler, stop. Öcal Uluç, stop. "El Fatiha" için hazır olmak!.. Hakem Derneği, henüz "sizlere ömür" olmadı ama, "bitkisel hayata girdiği" ortada!.. Derneği "hacamat", pardon "ameliyat etmek" için kolları sıvayan ama başaramayan "operatör doktor" Oğuz Sarvan "zorunlu olarak" görevi bıraktıktan sonra, yerine gönderilen ve "hacamatı, pardon ameliyatı" tamamlama görevini üstlenen tecrübeli ve ünlü "cerrah" Yusuf Namoğlu da, hastayı komaya sokunca, devreye "Hocamız, biz beceremedik, bu işi halledersen, sen edersin, gel bu işi temizle" diye davet edilen "üstad-ı âzâm" Dr.Abdurrahman Arıcı girdi; girdi ama hasta da "bitkisel hayata giriverdi!.." Ameliyat masası başında operatör doktorumuzun, ünlü cerrahımızın ve de üstad-ı âzâm hocamızın etrafında, onlara "ameliyatı başarı ile tamamlamaları için" gerekli tıbbi ne kadar alet - edevat varsa taşıyan ve veren, "yılların uzman doktoru" oldukları hâlde onların talimatlarını "emir kabul edip" hemen yerine getiren faal ve emekli onca yaşlı başlı uzmanın "birer stajyer gibi koşuşturması" da, bitkisel hayatı önleyemedi!.. Derneğin şu anda, tıpkı ünlü bilim adamı Stephen Hawking gibi, sadece "beyni çalışıyor"; bedenin diğer bütün kısımları felç!.. Acı gerçek ortada: Önceki MHK Başkanı Oğuz Sarvan ile başlayan "dernek yıkımı", "Bu derneği ben kurdum" diyen ama seçime giderken "tüzüğü bile okumadığını", iktidara getireceği kendi takımının başkan adayını, "yasal başkan adayı bile yapamayarak" gösteren bugünün MHK Başkanı Yusuf Namoğlu tarafından "başarı" ile sonlandırıldı. "Derneği ele geçirme operasyonu" yüze göze bulaştırılınca devreye Abdurrahman Arıcı sokuldu; ne acıdır ki, "bitkisel hayat" ilâmını o imzaladı ve böylece "Türk hakemliğini bütünüyle MHK Başkanlarının vesayeti altına sokmak hevesi" hukuken kursaklarda kaldı, fiilen de tükendi!.. Trajedi Genel Kurul'da da devam etti; "intikamcı bir zihniyet" ile "Yönetimi ibra etmeyin, mahkemeye verin" talimatı "aynen" yerine getirildi, ama bu talimatın, "bugün baş tacı edilen, hatta genel kurulda talimatı yerine getiren bir çok eski ya da faal hakemi de hakim huzuruna götüreceği" hiç düşünülmedi!.. En acısı, "adları ve kariyerleri" koca koca olan bazı faal ve de emekli hakemlerin "birer emireri gibi" kuliste "verilen talimatları" yerine getirmesiydi!.. Bu acı tablo, bizlere de mesaj gönderdi; "Ey ahali, hakem diye bir zamanlar kimlere güvenmişsiniz;" şimdi "kimlere güveniyorsunuz"; ne diyelim; vah ki, ne vah!.. Son sözüm, bu "acı senaryoya rağmen" Dernek Başkanı seçilen (Yasal zorunluluk olmasa seçilemeyecekti, Yusuf Namoğlu'nun gafleti, onu tek aday bırakmıştı) sevgili Murat Söylemez'e; biliyorum ağır baskı altındasın, baskı her gün daha da artacak, sakın ola ki "istifa etme" ve "çirkin" senaryonun arkasında olanlara dersleri ver; görevin ve sorumluluğun çok ağır ama Türk Hakemliği'ni kurtarmak için her şeye katlanmak ve mücadeleye devam etmek zorundasın; bayrağı düşürme!.. Anadolu Büyükleri'nde gri günler!.. Trabzonspor, avucunun içine kadar gelen kısmeti, Lille'de değil, Trabzon'da kaybetti. İnter'den aldığı dört puanı, grup birincisi yerine, "ikincilik için" mücadele ettiği CSKA Moskova ile Lille'i Trabzon'da yenerek gruptaki "asıl" rakiplerinden alabilseydi, güle oynaya gruptan çıkabilecekti; yapamadı!.. Şu çok açık, "kendi sahandaki maçları kazanamazsan" sonunda "teselli mükafatı" bile "başarı" olur!.. Bursaspor ise, tam bir "psikolojik kriz" yaşıyor; bu kriz futbolcuların ayaklarına ve kafalarına pranga vuruyor; gol becerisi dibe iniyor, defans hataları çoğalıyor; çözmek yönetime, taraftara ve Ertuğrul Sağlam Hoca'ya kalıyor; durumları zor ama, henüz "ümitsiz" değil!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.