Hedef; Terim!..

A -
A +

Bakınız, aşağıda yazacaklarımı sakın ola ki, "Fatih Terim'in son günlerde söylediklerine dayanarak yazdığımı sanmayın"; yazacaklarım, sadece ve sadece Abdürrahim Albayrak'ın TRT'nin futbol programında söylediklerinin satır aralarındaki bulduğum şifrelere dayanıyor!.. Diyeceğim şu; Galatasaray yönetiminin içinde ve de Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ın yakınında "Terim'i istifa ettirmek isteyenler var"; dahası, "Galatasaray Futbol Takımı'nın ve Terim'in tökezlemesini dört gözle bekleyenler var!.." "Onlar" kendilerini biliyor; "onları", tıpkı Abddürrahim Albayrak gibi, Galatasaray yönetim kurulunun içindekilerin çoğu biliyor ve dahası Başkan Ünal Aysal biliyor!.. Ne yazık ki, "perde önünde ne söylerse söylesin" Başkan Ünal Aysal, "Terim'in gitmesini dört gözle bekleyen" ve de "bu gidişi hızlandırmak için" ellerinden geleni artlarına koymayanların içinde bulunan bazılarına "Terim'den çok daha fazla inanıyor" ve de "sempati duyuyor"; bunu da Fatih Terim biliyor!.. Daha seçildiğinin ilk ayında yazmıştım; "Aysal ayağını yere güçlü bastığı anda olağanüstü genel kurula gitmeli ve kendi yönetim kurulunu seçtirmelidir, yoksa bu iş Galatasaray'ın da, onun da istediği gibi yürümez!.." İşte "o gün yazdığım" bugünler çabuk geldi; Aysal seçimini yapacak; "Onlarla mı devam edecek, bunları mı tercih edecek?.." Aysal ne derse desin, "Cin şişeden çıkmıştır" ve "onu tekrar şişeye sokmak" mümkün değildir!.. Terim'i rahat bırakmamak, onu bezdirmek, "İlmik boğazımda" diyecek hâle getirmek, Antiterimcilerin "şimdilik" taktiksel olarak "başarılı olduklarını" gösteriyor!.. Sadece "bir" örnek; Terim ile Aysal arasındaki bir görüşmeyi, basına "Aysal da, Terim de sızdırmadıklarına, sızdırmayacaklarına göre" acaba "kimler ve ne için sızdırdı" dersiniz?.. Özel hayatı, "Berlusconi gibi" bir adamın "Milan'ını bile pes ettiren" Ronaldinho'na "Hayır" diyen Terim'e "teşekkür edilecekken", ona yapılana bakın!.. Ey Galatasaraylılar, hiç olmazsa siz siz olun,"utanmayanları" utandırın!.. Devekuşu gibi!.. Hepimiz yüzümüzü Türkiye Futbol Federasyonu'na ve UEFA'ya çevirmişiz; Şike olayı yüzünden, "onlarla yatıp, onlarla kalkıyoruz"; acaba "Bu iki merkez yeterli mi?.." FIFA, bir "güvenlik birimi" kurmuş. Başına "çok tecrübeli" bir "Interpol" uzmanını getirmiş. Bu birime "20 milyon dolarlık bütçe" tahsis etmiş. "Chris Eaton" adlı Interpol uzmanının başkanlığındaki FIFA Güvenlik Birimi, dünyanın dört bir yanında "Şike - Bahis Şikesi - Kara Para sirkülasyonunu izlemek üzere" tam bir istihbarat ağı kurmuş; bürolar göreve başlatılmış. Interpol'le ve ülkelerin federasyonları, istihbarat ve polis örgütleriyle işbirliği yapılarak, bu konulardaki her türlü bilgi, belge, delil, iddia ve haber birimin merkezinde toplanıyor, değerlendiriliyor ve sonra da "ciddi bulunanlar" dosyalar hâlinde FIFA Yönetim Kurulu'na "gereği yapılmak üzere" gönderiliyormuş. Chris Eaton, geçenlerde bir basın toplantısı yaparak demiş ki: "Bahis Şikesi Mafyası'nın kurgulanmış maçlardan elde ettiği gelir 5-15 milyar dolar arasında ve giderek artıyor, üstelik bu paraların nerelere gittiği de karanlık!.." "Bu mafya ile, uluslararası terör örgütleriyle yapılan mücadeleye benzer bir mücadele başlatılacaktır!.." "2012 yılı Şike Mafyası ile mücadele yılıdır ve şubat ayında acımasız bir şekilde ve sıfır toleransla bu mücadele başlayacaktır!.." Sevgili Turgay Renklikurt Hocam'ın Güneş'teki yazısını okumasam, bütün bunlardan haberim olmayacaktı; zira "spor(!) medyam", konunun "bu tarafını" hiç yazmak ve kamuoyuna duyurmak istemiyor; "öteki" tarafı "nedense(!)" pompalayıp duruyor!.. Gerçek ortada; FIFA işi, "El Kaide - PKK gibi" terör örgütleriyle bir tutuyor; biz ise, "Şikeye de bu kadar ağır cezalar verilir mi" diyerek, kanunlarımızı, "şikecileri, adli para cezası veya erteleme ile kurtaracak" hâle getiriyoruz; dahası "Bir defalık af" diyerek, "sportif cezayı bile" yok etmeye çalışıyoruz!.. Tam bir "devekuşu" örneği; "Koş" denilince, "Koşamam ben kuşum" diyoruz, "Öyleyse uç" denilince de, "Yoo, ben uçamam deveyim" demeye getiriyoruz!.. Daha da kötüsü; "kafamızı kuma gömünce", kimsenin "bizi görmediğini" sanıyoruz; vah ki, ne vah!.. Ünal Aysal'a sorular!.. Vatan Gazetesi'nde "Halid Kayacan" imzası ile çıkan ve yalanlanmayan bir haberle ilgili olarak, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'a birkaç sorum var; işte onlar: 1- Adı "Heiderscheid" olan bir zata seçimden önce "danışmanınız olarak" Bülent Tulun "iki oyuncu transferi için" yetki vermiş midir?.. 2- Aynı zata listenizde olan Adnan Öztürk "mailler göndererek" kulüpte "Profesyonel Danışmanlık ve Avrupa Temsilciliği" teklifi yapmış mıdır?.. 3- Seçimden sonra "bu sözler yerine getirilmeyince", bu zat, Galatasaray aleyhine "2.5'ar milyon eurodan toplam 5 milyon euroluk iki dava" açmış mıdır?.. 4- Bu zata, "250 bin euro ödenip, 10 bin euro maaşla danışmanlık verilerek" davadan vazgeçmesi sağlanmış mıdır?.. 5- Bu zata "bu paraları" neden, Tulun ve Öztürk değil de, Galatasaray Kulübü ödemiştir ve ödemektedir?.. 6- Bu zat, "Ribery'yi Galatasaray'dan kaçırarak, kulübü büyük zarara uğratan" menajer midir, yoksa ortada bir isim benzerliği mi vardır?.. Ne dersiniz, Sayın Aysal?.. Arda bin defa haklı!.. "Bu kulüpte", taa Faruk Süren döneminden beri, Ünal Aysal dönemine kadar "tam bir vefasızlık hüküm sürdü", Galatasaray'ın bütün manevi değerleri erozyona uğratıldı; "para ve menfaat" her şeyin önüne geçirildi!.. Sadece Galatasaray'ın değil, Türk Spor Tarihi'nin "en büyük başarısına imza atmış" sporculara, teknik adamlara reva görülen muameleler utanç vericidir; Kaptan Arda'ya reva görülen "plânlanmış" tribün infazı, utançtan da öte, iğrenç bir vefasızlık örneğidir!.. İşte "bu yüzden" Arda Turan, bir değil, bin defa haklıdır ve de "bu çıkışı" tam da zamanında ve yerinde yapmıştır. Galatasaray camiası, kızmak yerine, ona teşekkür etmelidir; "Galatasaray'ın aslına dönmesi gerektiğini" cümle âleme ilân ettiği için!.. "Bu kulüpte", Başkan Ünal Aysal döneminde "vefa" hatırlanmış ve Aslantepe'deki maçlarda "Galatasaray'ın unutulmaması gereken" futbolcuları için düzenlenen törenler, her kulübe örnek olacak hâle gelmiştir!.. Ne var ki, Galatasaray sadece bir futbol kulübü değildir; Galatasaray'ın basketbolcuları, voleybolcuları, bugün milyonlarca satan "yenilmez armada" tişört ve formalarının "asıl sahipleri" olarak, salonlarda da "benzer törenleri" hak edecek kadar Galatasaray Tarihi'nde de, spor tarihimizde de iz bırakmışlardır; "onlar gibi" Galatasaraylı atletler vardır, boksörler vardır, kürekçiler, yüzücüler, biniciler vardır, vardır da vardır; onlar da hatırlanmalıdırlar!.. Başkan Aysal ve yönetimine hatırlatırım!.. Kamera şakası!.. Basketbol âlimi olmaya gerek yok; "Sadece savunma yaparak, bir maç - iki maç kazanırsın, ama atamazsan hiçbir turnuvayı, şampiyonluğu alamazsın"; bu bir!.. İkincisi, "eğer gerçek pivotların yoksa, çakma pivotlarla hele hele güçlü rakiplerinin olduğu turnuvalarda, hem taraftarını, hem kendini aldatır, 'ahlar, vahlar arasında' yaya kalırsın!.." Zira elin oğlu "Nasılsa pota altında rakibim zayıf, benim canavar gibi uzunlarım var, dışarıdan sallarım sallayabildiğim kadar, giren girer, girmeyeni de ben toplarım" der, adamın "dış atışçıları" da "bu güven" içinde "atarlar da atarlar", tıpkı Anadolu Efes'in mesela ilk 10 dakikadaki Savanovic'i, sonrasında da Vujacic'i gibi!.. Senin atıcılarının ise, "Ya girmezse endişesi, korkusu içinde" kendilerine güvenleri sıfıra iner, atmayı, hatta potaya bakmayı unuturlar; Shumpert'ler, Lakoviç'ler, Shipp'ler, Ender'ler "döner birer iğdeye" ve de "Geçer Bor'un Pazarı, süreriz eşeği Niğde'ye!.." Merak ediyorum; "Anadolu Efes'e attırmamak için kurduğu" ve sahaya sürdüğü ilk beşle, "ilk 10 dakikada 29 sayı yiyen" bir "savunma dâhisi" olmak, bilmem ki, nasıl bir şey?.. Şaşıyorum, bu ülkede hâlâ "Oktay Mahmuti'ye övgüler yağdıran, destanlar yazan" basketbol yorumcuları var; yoksa "kamera şakası" mı yapıyorlar?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.