Elm Sokağı'nda futbol!..

A -
A +

Ne güzel spor günleriydi, son bir haftanın TV ekranındaki görüntüleri!.. Fransa Bisiklet Turu, İsviçreli Fabian Cancellara'nın akıl ve tecrübe, Slovak Peter Sagan'ın inanılmaz birde bir (22 Yaşındaydı ve Fransa Turu'nda ilk defa pedal basıyor, onca iddialı bisikletçinin önünde turun ilk etabında finişi en önde geçiyordu ve de gerçekten inanılmazdı), İngiliz Mark Cavendish'in sprint ve zeka şovu ile başlamıştı, ama "günlük" gösterilerdi bunlar!.. "Turun tamamının tadı-tuzu olacak" bir "işaret veren" yoktu henüz; "ağır tempolu", neredeyse "kazalar olmasa" insanı uyutacak etapların "sadece" finişleri neşeliydi, o kadar!.. Anlaşılıyor ki, "ağır toplar" sahne alana kadar, Belçika etaplarının ağır temposuna, Fransa'da da katlanacağız!.. Wimbledon'da Rafael Nadal'ın, ardından da Maria Sharapova'nın elenmeleri, aslında "sürprizdi" ama, "olabileceği tahmin edilen" birer sürprizdi, çünkü tenisin kadınlarda da, erkeklerde de ağır toplarının hemen hemen hiçbiri "tam formda değildi" ve de Roland Garros'ta "bu hâl ve gidiş" kendini belli etmişti!.. Avrupa Atletizm Şampiyonası ise sadece "Türk atletlerinin madalya patlaması yapması" bakımından "bizim için" heyecan ve keyif vericiydi. Son günde 1500 metre erkeklerde 3.33'lük İlham Tanui Özbilen'in 3.46'nın üstünde biten bir kapışmada "hatalı bir taktik" ile koşturulması, ortalarda kalabalığın içinde kalarak faul yapması, zaman kaybetmesi, 6'ncı bitirebildiği yarışın sonunda da diskalifiye edilmesi keyfimizi kaçırdı ama gene de "kalite bakımından zayıf" ve de "rekorsuz" olsa bile, ilerisi için, gelecek ayın "dünya olayı" Londra Olimpiyatı için "bizleri ümitlendiren" bir şampiyonayı geride bıraktık. Federasyonumuzu da, atletlerimizi de, hocalarını da kutlamak ve teşekkür etmek görevimiz!.. Ya voleybolda erkekler ve kadınlarda, basketbolda kadınlarda milli takımlarımızın "dünya maratonlarında" gösterdiği başarılar!.. Günlerce ve günlerce TV başlarında alkışladığımız sporcularımız için de söylenecek ve yazılacak çok söz var; helâl olsun!.. Olimpiyatlarda "voleybolda da, basketbolda da takımlarımızı salonlarda görmek" bir spor insanı için ve de Türk olarak hepimiz için ne büyük mutluluk!.. BİTTİ DERKEN, YENİDEN BAŞLADI! İşte sporun bu tertemiz, heyecan ve keyif veren olaylarını, "hangisini, seyredeceğimizi şaşırarak" ve günde 7-8 saat TV başından ayrılamayıp ve ekrandan ekrana zapping yaparak izlerken, 2 Temmuz günü "gönüllerimizi de, kafalarımızı da kapkara bir gölge ile dolduran" görüntüler çıktı ortaya; "Şike davasında karar verilmiş" ve "yığınla mahkûmiyet kararı" ekranlara, gazete manşetlerine dökülmüştü!.. Futbol Federasyonu'nun yetkili kurullarının kararlarından sonra, çoğumuz "inanmasak da, güvenmesek" de, biraz rahatlamıştık, hele hele UEFA'dan gelen "şekil ibrası", işin "esasına dönük kısmının şartlı olduğunu bilsek ve görsek bile", bizi daha da rahatlatmıştı, ama "adli karar" sporumuzun da, futbolumuzun da üzerine "karabasan gibi" çökünce, gene başa döndük; "Ne olacak şimdi?.." "Bitti" derken her şey yeniden başlıyordu; "Yargıtay ne diyecek / UEFA ne yapacak?.." Kâbus, "Elm Sokağı'nın Freddy'si gibi" geri dönmüştü ve gene "unutmak istediğimiz" iddialar, fiskoslar, tartışmalar, atışmalar futbol / spor gündemimizin en başına oturmuştu!.. Hiç şüphemiz olmasın ki, "sporun / futbolun nefretiydi bu" ve bizden intikam alıyordu!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.