Bu nasıl başkanlık?..

A -
A +

Hiç utanmadan, sıkılmadan "gazetecilere fısıldıyor", birileri; "Başkanımız transfer yapacak, hem de çok büyük transferler yapacak ama, Fatih Hoca bırakmıyor. 'Bu paraya almayın, biraz daha bekleyelim daha ucuza alabiliriz' diyor, biz de bekliyoruz, bekletiyoruz!.." Sanki, "her şeyi göze alarak" hem Yönetim'e, hem Başkan'a "Transferleri sezon açılışına yetiştirin" diyen Fatih Hoca değil; sanki, "kaç hafta önce, yönetime hem de alternatifli transfer listesi veren" Fatih Hoca değil!.. "Geçen yıl olduğu gibi", bu yıl da "beceremiyorlar" ve de "yüzlerine gözlerine bulaştırdılar"; şimdi ve hâlâ hedef saptırmak için, perde önüne Fatih Hoca'yı koymaya çalışıyorlar!.. Başkan'ın "geçen yıl tam bir fiyasko olan" transfer hayalleri, bu yıl "sarı saçlı, mavi gözlü" tarifleri ile devam edince, hep aklıma eski DSP Ardahan milletvekilimiz türkücü sevgili Faruk Demir'in seslendirdiği, Aşık Mahsuni Şerif'in "Sarı saçlım, mavi gözlüm" türküsü geliyor; "Sarı saçlım, mavi gözlüm neredesin, nerde?.." Camia bekliyor, taraftar bekliyor ve de gazetelerde haber çıkıyor; "Real Madrid Başkanı Perez, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ın randevu talebine 4 aydır cevap bile vermiyor!.." Futbolcu Hamit Altıntop'tan, basketbolcu Hawkins'e kadar, "Galatasaraylı taraftarın ve sarı-kırmızılı camianın önüne konulan" birçok isim, ne yazık ki, transferin saha dışındaki bölümüne, yani, "alım-satım" tarafına sadece "bezirgan gözlüğü" ile bakılması yüzünden alınamıyor, "başka takımlara kaptırılıyor!.." Bir yandan, "Asıl hedef dışarıda da başarı" diyecek, sonra da koca Galatasaray'ı "transfer olayında ondan bundan tokat yiyen" durumuna düşüreceksin; öte yandan "gelmeyen, gelmekte nazlanan oyuncuyu gelmeye ikna için", transfer pazarlığına dünya spor tarihinde "ilk defa duyulan" bir başka terim de ekleyeceksin; "Galatasaray seksi kulüptür, gel"; bu nasıl bir yöneticilik, bu nasıl bir başkanlıktır?.. Hem de ay da değil, hafta da değil, gün koyarak yapılan "transfer vaatleri", o günler gelince, "büyüklere masallar haline dönüştürmek" ne demektir; dahası, bir de kulaklara "Fatih Terim'dir bu tablonun sorumlusu" haberlerinin insafsızca fısıldanması kimin işidir?.. İki yıldır, bıraktım "dünya yıldızı" palavralarını, bir Alper'i bile alamayan bir yönetim ve Başkan ile karşı karşıyadır, Galatasaray camiası ve taraftarı!.. Ünal Başkan çok iyi bilmelidir ki, "peşinden koşulan ama şu veya bu kadarlık fark sebebiyle haftalardır, hatta aylardır, hatta hatta yıllardır alınamayan" futbolcular için ödenecek parayı, "sadece o futbolcunun değeri olarak gören", ama "Galatasaray'ın adını ve aldığı yarayı hiç ama hiç düşünmeyen" başkanlar ve yöneticiler, belki "çok iyi holding yöneticisi olabilirler", ama "kulüp" hele hele "büyük kulüp" yöneticisi asla!.. İki yıldır, Galatasaray camiasının ve taraftarının kafası, "transfer olayında eğik", bıraktım Fenerbahçe'yi, "Kayserispor önünde bile" eğik!.. Gene de iftihar edebilir, Ünal Başkan; "Gelen gideni aratır" sözünün doğruluğunu ispat ediyor!.. "Önemli değil" öyle mi?.. "Fenerbahçe, Aziz Yıldırım'dan arındırılmak istendi. Oyunlar oynandı. Oyunu oynayanın kim olduğu önemli değil. Önemli olan Aziz Yıldırım'ın ve Fenerbahçe taraftarının buna direnmesi" diyor Ahmet Hakan!.. Eğer kişi, "Aziz Yıldırım'ın mahkûmiyetinin arkasında olayının mahkûmiyetine gerekçe gösterilirken olayları görmüyorsa" ve "Aziz Yıldırım'ın suçsuz olduğuna, bir komploya kurban gittiğine inanıyorsa", Fenerbahçe gibi bir kulübün başkanına "bu oyunu oynayanların", (Ki, bu oyunun içinde soruşturmayı yapan polis teşkilatının, soruşturmayı yürüten ve dava açan savcıların, dahası mahkûmiyet kararı veren Türk hakimlerinin de olduğu düşünülüyor" demektir) kim oldukları nasıl "önemli olmaz" ve bir gazeteci, bir yazar, bir aydın, bir düşünür nasıl "Oyunu oynayanın kim olduğu önemli değil" diyebilir?.. "Oynayanların önemli olmadığı bu oyun", sakın "Fenerbahçe taraftarının direncini pekiştirmek için" ortaya atılmış bir "masal" olmasın?.. Fenerbahçeli Özkök'e sorular!.. Ertuğrul Özkök "isim de vererek" ve açık açık yazdı; Aziz Başkan da ertesi gün bir açıklama yaparak, ama "isim vermeden" yalanladı!.. Sonra Ertuğrul Özkök bir yazı daha yazarak, Aziz Yıldırım'ın "yalanlamasını" isimlendirdi, hem de altını çizerek, ama o kadarda bıraktı!.. Yani, "kendi yazdıklarının mı, yoksa Aziz Başkan'ın açıklamasının mı doğru olduğunu" yazamadı!.. İnsanın, bir gazeteci olarak da, bir okuyucu olarak da bağırası geliyor; "Eeee, peki sen mi yalan yazdın, yoksa Aziz Başkan mı doğruları söylemiyor?.." Bu sorunun cevabını en iyi bilen sensin, bunca yılın gazetecisi ve yazarı olarak, "böyle önemli bir konuyu" nasıl ortada bırakırsın?.. Yoksa, "Yazarlığı / gazeteciliği çöpe atıp yerine 'fanatik' Fenerbahçeliliği mi koydun ya da doğruları yazmadığını itiraf etmeye mi utandın, öyleyse neden Aziz Başkan'dan da, Fenerbahçelilerden de, okuyucularından da özür dilemiyorsun?.." Başkan mı, lider mi?.. Yönetim şeklini, kullandığı metotları beğenmem, "herkese tepeden bakma ve talimat verme" huyunu sevmem, bol bol da eleştiririm ama "Sezar'ın hakkı Sezar'a", Aziz Yıldırım "gerçek" bir liderdir!.. "Başkan olmak" başka şeydir "Lider olmak" çok başka bir şey!.. Özellikle "büyük" kulüpleri yönetmek için "Başkan olmak yetmez, Lider de olmak gereklidir!.." Bir kişinin "başkan olmak için" cebinde parasının olması, etrafında 15 kişi toplaması, genel kuruldan yeterli oyu alarak seçilmesi yeter de artar bile!.. "Böyleleri" dün de vardılar, bugün de varlar, yarın da olacaklar!.. Ama ya "lider?.." Şöyle bir kulüplerimize bakın, "anlatmak istediğim farkı ortaya koyan", yani "lider olan" kaç başkan var?.. Daha da açık sorayım; "Aziz Yıldırım'dan başkası" var mı?.. Quaresma!.. Amrabat'ı alamayan Galatasaray, Queresma'yı almalı!.. Hem, "seyredilecek", hem Terim'in takımına çok faydalı olacak, hem de "kanat açığını" giderecek bir dünya yıldızına forma giydirmiş olur!.. Beşiktaş'ta onuru kırılan Queresma, "Galatasaray'da her şeyini ortaya koyacaktır", tıpkı Melo gibi!.. Üstelik, "futbolcu olarak" Queresma "iki Melo" eder!.. Gol de atacak, goller de attıracaktır!.. Galatasaray Store mağazalarında satılacak formaları bile "verilecek paranın çoğunu çıkarır!.." Gidiş ve dönüş!.. "Olimpiyatlara şu kadar sporcuyla katılıyoruz, bu bir rekordur!.." Evet, gerçekten Türk sporu adına "olimpiyat barajını geçen sporcu sayımızdaki artış" mutluluk verici!.. Ama "işte o kadar!.." Gururlanmak, övünmek istiyorsak, asıl sayıyı, "olimpiyata katılan" sporcu sayımızda değil, "getirilecek" madalyaların sayısında aramamız ve bulmamız gerekiyor!.. Dünya haritalarında büyüteçle arayıp zor bulduğumuz bazı "küçücük" ada devletlerinin olimpiyatlara "3 oyuncu ile katılıp" ülkelerine "madalya ile döndüklerini" bilen bir gazeteci olarak temenni ediyorum ki; "Dönüşte madalya sayımız da inşallah giden sporcu sayımızla orantılı olsun!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.