Sistemdeki çarpıklık!..

A -
A +

Benim çiftliğim" diyor, kulüp başkanı; "Kulüpte istediğimi yaparım!.." "Benim oyuncağım" diyor, teknik direktör; "Takımla istediğim gibi oynarım!.." "Benim formam" diyor, futbolcu; "Bu formayı ister temiz, ister kirli giyerim, kim karışır!.." Bu üçlemenin "çoğunlukla lâfta kalan" ama "uygulamada" hep unuttuğu "göstermesi gereken saygıyı göstermediği" bir "dördüncü ayak var" ki, işte odur asıl "kulübün de sahibi, takımın da sahibi, formanın da sahibi"; kulübün, üyeleriyle, taraftarlarıyla camiası!.. Ne yazık ki, "spor camialarımızda" henüz "sahiplik bilinci" tam olarak yapılandırılamamış, yerleşmemiş!. Yöneticilerdeki, teknik adamlardaki, sporculardaki "eksik kalmış, eksik bırakılmış" bu bilinç, çok açıktır ki, camiada da eksik kalmış!.. Çıkıp da "Hayır arkadaş bu kulüp senin çiftliğin değil, bizim kulübümüz" denilemiyor, "Hayır arkadaş bu takım senin oyuncağın değil, bizim takımımız" denilemiyor, "Hayır arkadaş, bu forma senin değil, bizim formamız" denilemiyor; denilse, yani "denilebilecek bir sistem kurulmuş olsa", mesela Fenerbahçe'de de, Beşiktaş'ta da "bugünkü hazin görüntüler" ortaya çıkmazdı!.. Bugün sahnede "Fenerbahçe ile Beşiktaş var"; şöyle geriye doğru bir tarama yapalım; Galatasaraylar da, Trabzonsporlar da, diğerleri de zaman zaman "benzer görüntüler" vermediler mi?.. Mesela sadece İzmir için değil, Türkiye için de "marka olan, firma olan" asırlık Göztepe'nin "bugünkü" durumunu izleyebiliyor musunuz?.. PTT 1. Lig'de "4-5 yıldan beri" 150'ye yakın futbolcu alıp, gönderen, bu sezonun başında da "bu geleneği bozmayan" ve liglere "şampiyonluk iddiası ve sloganları ile başlayan" Göztepe'ye!.. Ligde "6 maçta 2 gol atıp, 4 puan toplayabilen" sarı-kırmızılı takım, "12 gol atan ve 13 puanı olan" lider Çaykur Rizespor'un 9 puan gerisinde ve sonuncu!.. Yıllardır her sezon açılışında, "onca harcanan paraya ve yapılan transferlere", dahası "şampiyonluk şarkılarına ve vaatlerine rağmen" hayal kırıklığına uğrayan camiadan ve taraftardan, bu sezonun daha başında "bu duruma düşüldüğü için", tepki gelmez mi, "takımı bu durumda olan" teknik direktöre tepki gelmez mi; gelmesi kadar "normal ve doğal" ne olabilir?.. Ama, bu tepkilere karşı, "Parayı ben veriyorum, düdüğü ben çalarım" diye düşünen Başkan çıkıp beyanat veriyor; "Bütün futbolcular gider, yeni bir takım kurulur ama Hoca kalır!.." Yooo, Sayın Başkan, yooo!.. Asırlık "Göztepe Kulübü", mazisiyle, markasıyla, kupalarıyla, Türkiye'de ve Avrupa'da başarılarıyla, kısacası, dünüyle de, bugünüyle ve elbette yarınıyla da "sizle beraber", Göztepe camiasınındır da!.. "Göztepe Şirketini satın almış ve paraları bastırmış olabilirsiniz", ama bu, sizi, "sadece" sizi Göztepe'nin "tek sahibi" yapmaz; "hukuken yapsa bile, fiilen yapmaz", yapamaz!.. O camiaya saygı göstermez, beklentilerini ve isteklerini göz ardı ederseniz, o camia "bir gün gelir Göztepe'ye sizden fazla sahip çıkar" ve sonunda "fena hâlde" mahcup olur, o "haklı olan" istek ve beklentilere "olumlu cevaplar vermek" zorunda kalırsınız; zira "camiasız" kulüp olmaz; "taraftarsız" takım olmaz, olsa bile "çok yaşamaz"; yaşayamaz!.. Göztepe'ye, Göztepe camiası "henüz" tam olarak sahip çıkamıyor; ama hatada, yanlışta, inat ve ısrar ederseniz, gün gelecek elbette çıkacaktır, dahası, hatta "İzmir" sahip çıkacaktır; bunu bilin!.. Benim anlatmak istediğim tablo da, işte "tam budur!.." Quo vadis Beşiktaş?.. Günlerdir, pardon haftalardır, pardon pardon aylardır, Beşiktaş Başkanı'ndan ve yöneticilerinden "Quaresma" konusunda "kırık plâk gibi" hep "aynı" şeyleri, "aynı" sözleri dinlemiyor muyuz?.. Bu dinlediklerimizden sonra, "şu" kanaate varmamamız mümkün mü; "Quaresma, koca Beşiktaş'la oynuyor!.." Elbette "varmamamız" mümkün değil; zira Beşiktaş'ın Başkanı ve yöneticileri "beynimizi böyle yıkadılar!.." Ne var ki, "işin aslı" öyle değil, şöyle: Beşiktaş Başkanı ve yöneticileri, bu konuda "kendi" hatalarını, yanlışlarını örtmek için, "bile bile lades" diyerek, Quaresma olayına "bu görüntüyü ataşladılar!.." Quaresma olayı, "çaylak yöneticilerin bile yapmaması gereken" tam bir yöneticilik skandalıdır ve bu olayda "en az suçu olan" da Portekizli oyuncudur!.. "Sözleşmesindeki şartların yerine getirilmesini" istemek ve beklemek, ne zamandan beri "hata / yanlış / kusur / sorumsuzluk / suç" oluyor?.. 570 trilyon borcu olan bir kulübün yönetimini "kendi istekleri" ile devraldıktan sonra, devamlı "kulübün içine düştüğü mali durumdan şikayet eden" ve aylar sonra TV'ye çıkarak "Cebimizden 20 trilyon verdik" diye övünen bir Başkan'a sormak gerek; "Beşiktaş'ı küçülmek mi kurtarır, yoksa büyük olarak kalmak mı?.." Kuzum, "büyük olarak kalmanın gereklerini yerine getirmezseniz" ve Beşiktaş'ı "küçülterek kurtaracağınızı zannederseniz", olacak olan da, gelecek de bellidir; bunu Beşiktaş camiasından nasıl saklayacaksınız?.. "Üçüncülüğü bile hedeflemesi zor" bir kadro ve "ne yaptığını, yapacağını, ne söylediğini ve söyleyeceğini şaşıran" bir teknik direktör ile Beşiktaş takımı, nasıl Avrupa Kupalarına katılma hakkı elde edecek, nasıl seyirci bulacak, nasıl "Beşiktaş markasının hak ettiği bedel" ile forma reklamı alacak, stadındaki reklam panolarını gerçek değerinde nasıl satacak, rozetleri, flamaları, tişörtleri, formaları, atkıları kaç kişiye pazarlayabilecek; bunlar olmazsa "borçlar" nasıl ödenecek?.. Sizden önceki Başkan "tek başına" yüz trilyondan fazla para vermişti; "hep birlikte" ancak 20 trilyon para verebilen sizlerle, Beşiktaş "nereye gidecek", herhalde ve inşallah Beşiktaşlılar biliyorlardır!.. Bir bomba daha!.. Dün Ferudun Niğdelioğlu imzalı bir "bomba" patladı; "F.Bahçe'nin geçen yıl 10 milyon euro verdiği Moussa Sow'un MR bile çekilmeden transfer edildiği ortaya çıktı. İmzadan 1 hafta sonra kontrol için çekilen MR, oyuncunun her iki dizinde de kalıcı sakatlıkların olduğunu belgeledi." Haberde önemli ve enteresan detaylar var; dün sabah bu satırları yazdığım saatlere kadar (11.00) da yalanlanmamıştı; "ona göre" sormak gerekiyor: 1- "Durum biliniyordu" da, parayı veren iş adamlarından saklamak için mi, imzadan önce MR çekilmedi; böyle sakatlığı olduğu ortaya çıkan bir oyuncunun bonservisine "10 milyon euro" verilir miydi; "sakatlık biline biline" verildiyse "neden" verildi?.. 2- Futbolcunun hocası Aykut Kocaman, kulübün doktoruna "Bu rapor ortaya çıkarsa seni yakarım. Bunu bil, bu konuyu kapat" dedi mi; dediyse "neden" dedi?.. Ve "asıl" soru; bu transferi "kim" yaptı?.. İshâl-i kelâm!.. Galatasaray Yönetim Kurulunun en yaşlısı, Galatasaray Yönetiminin "yöneticilikte" en tecrübelisi ve "en uzun yöneticilik süreci" olanı, Divan Kurulu Başkanlığı yapmış olanı, yani Semih Haznedaroğlu, "çıkıp futbol takımı üzerine" gazetecilere, TV'cilere konuşuyor, sonra da söyledikleri için "teknik direktör" Fatih Terim'den ve futbolculardan özür diliyor!.. Ah şu "ishâl-i kelâm" hastalığı yok mu, "en tecrübelileri" bile bu duruma düşürebiliyor ve galiba bulaşıcı!.. Başkan'dan başlayıp, ikinci başkanlara geçmişti, şimdi "üyeler" sıraya girdi; acil tedavi gerekiyor!.. Özerklik!.. "İdari vesayet olarak" iş "denetlemeye gelince", hemen diyorlar ki; "Federasyonlar özerk, bir şey yapamayız!.." Ama iş, "Federasyon başkan ve yönetimlerinin seçilmesine gelince", Devletin Spor Teşkilâtı, nitelik olarak da, nitelik olarak da "seçimleri istediği gibi dizayn ediyor"; edebiliyor; o zaman "özerkliğe halel gelmiyor"; işte "Törkiş marka özerklik" böyle bir şey!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.